Mutfak bıçağı faydalı bir alettir. Ama soğan doğramak yerine onunla insan doğramaya kalkarsanız Allah’ın belası bir silaha dönüşür.

Balyoz faydalı bir alettir. Ama taş kırmak yerine çıldırmışlıkla onu insanların tepesine indirirseniz vahşi bir cinayet aletine dönüşür.

Su Allah’ın bir lütfu ve nimetidir. Ama onu koca tankerlere hapsedip yüksek tazyikle hoşunuza gitmeyen kim varsa üzerine saldırırsanız zulüm aracına dönüşür.

Polis teröristin kabusu, huzurun teminatıdır. Ama her gün tan ağarmadan masum insanların evlerini basar, gözaltılar yaparsanız onunla terör estirmiş olursunuz.

Ordu güvenliğimizin garantisi, milletimizin gururudur. Ama o orduyla, düne kadar semirmesine göz yumduğunuz bir terör örgütünü bahane ederek, bin yıllık şehirleri aylarca kuşatıp taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmamakta kullanırsanız hem vicdanları kanatmış hem de ordunun itibarında kocaman bir yara açmış olursunuz.

Yargı hak ve hukukun teminatı, mülkün temeli olan adaletin icra aracıdır. Ama aynı yargıyı kalkıp da hukuksuz bir despotluğun omurgasız maymuncuğuna çevirirseniz devleti çökertir, milleti küstürürsünüz.

Erdoğan rejimi ve AKP iktidarı uzunca bir zamandır eline ne geçirirse onunla sağa sola saldıran bir cinnet hali yaşıyor. Devletin yasama, yürütme, yargı erklerini ve kurumlarını muhaliflerine karşı ölümcül bir silaha dönüştürmüş durumda. Kalabalıkları seve seve(!) ya da döve döve ikna ederek devşirdiği iktidarla farklı olan ne varsa o silahla üzerilerinde tepiniyor.

Art niyetle çıkardıkları yasalar da birer kitle imha silahına dönüşüyor, her basamağına nüfuz ettikleri yargının kararları da. Zaten devletin bürokratlarını ve kurumlarını devlet terörünün muvazzaflarına dönüştürmüş durumdalar. Kin ve intikam bilenmişliğiyle çıkardıkları “ben yaptım oldu” yasaları hukuksuzluğa, emirleri altındaki yargı adaletsizliğe, kamu düzeninden sorumlu olanlar kaosa, anarşiye hizmet ediyor.

Saray odaklı bir kabus ekibi ülkeyi gerdikçe geriyor. Öyle ki, ülkede huzur bırakmadıkları gibi dindar Müslümanlar’da “huzur İslam’da” sloganını kullanacak yüz bile bırakmadılar. Siyasal İslamcıların 14 yıldır dümende olduğu Türkiye, adeta bir cehenneme dönüştü. 163 ülkeyi huzur, barış ve güvenlik kıstaslarına göre sıralayan “2016 Küresel Barış Endeksi”nde Türkiye’nin 145. sırada yer almasının utancı herkese yeter.

Ama Erdoğan rejimini ve AKP iktidarını belli ki bu perişanlık kesmemiş. Bu yüzden olsa gerek, tek adam diktası kurmak adına kasten rahatsız ve huzursuz etmedikleri tek bir toplumsal kesim bırakmıyorlar. Hizmet Hareketi’ne yönelik cadı avını türlü zulümlerle sürdürüyorlar. Kürtleri terör örgütü PKK ile mücadele gerekçesiyle yaşam alanlarından koparıyorlar. Alevilerin aşağılanmadığı gün ise neredeyse yok gibi. AKP yalakası olmayan akademisyen ve aydınların hangi saçma gerekçeyle hapse atılacakları tamamen şanslarına kalmış. Hakimler ve savcılar yel önündeki saman gibi oradan oraya savruluyor. Yüksek yargıyı partizan kuklaya, Saray kapıkuluna dönüştürme girişimi yüksek yargıçlarla birlikte milleti de terörize ediyor.

Hala yalanlanmayan “ezer geçeriz” özgüveninin bir yansıması olarak Gezi Parkı gerilimi yine ve yeniden kaşındıkça kaşınıyor. 657 sayılı kanunda yapılacak değişiklikle partizan olmayan kamu çalışanlarının tasfiyesi hem 3,2 milyon memuru hem de ülkeyi geriyor. Her gün onlarca gazeteci mahkeme koridorlarını arşınlarken, özgür medyanın son kırıntıları da yutulup yok edilmek isteniyor. Aydınların son bildirilerinde “yetti artık!” nidaları eşliğinde söyledikleri gibi Erdoğan rejimi ülkeyi korkunç bir sona götürüyor.

Yahu yeter gerdiğiniz, böldüğünüz, zulmettiğiniz. Hakikaten yetti artık!..

BÜLENT KENEŞ/YENİ HAYAT