‘Yerli ve milli’ başlığı altında, ne idüğü belirsiz bir ‘anayasa’nın pazarlama kampanyası başlamış bulunuyor.
Böylece, memleketin topluca tam bir karabasan dönemine yelken açtığı konusunda hiçbir şüphe de kalmamış oluyor.
Şunu net olarak varsayabiliriz:
‘Başkanın adamları korosu’nun, ‘Saray’dan sesler’ adıyla başlatıp yoğunlaştıracağı bu kampanyanın yeni demokratik bir anayasa ile uzaktan yakından alakası yoktur.
Olmayacaktır.
Birincisi, dünya siyaset tarihinde, kendi içinde bir nevi savaş hâli yaşayan hiçbir ülkede, demokratik bir anayasanın tartışılıp, üzerinde uzlaşılıp toplumun yeterince güçlü makul çoğunluğu tarafından kabul edilmesi gibi bir örnek yaşanmamıştır. Çünkü bu eşyanın tabiatına aykırıdır.
Mesela, Güney Afrika anayasası, ancak ve ancak ırkçı rejimle, başını Mandela’nın çektiği Afrika Ulusal Kongresi arasındaki savaş ve çatışma hâli son bulduktan ve süreci götürme yetkisi Mandela’ya verildikten sonra şekillenmiş ve kabul görmüştür.
Bir nevi iç savaş hâlindeki ülkelerde yeni anayasa süreci başlatmak, eşyanın tabiatına aykırıdır.
İkincisi, tarafsız olması ve bu tarafsızlıkla muhalefet partileri ve tüm sivil toplumu bir yeni mutabakat çerçevesinde ‘aracı’ olarak yönetmesi gereken kişinin her gün muhalefeti ve sivil toplumu en sert söylemlerle karşısına alıp husumet ürettiği bir ülkede verimli bir zeminin olduğunu ileri sürmek en azından hayalciliktir.
Üçüncüsü, yeni anayasa tartışması ve içerik talepleri için ifade özgürlüğünün sınırsız kullanımı ‘olmazsa olmaz’ iken son üçört yıldır, ifade, medya, toplantı ve gösteri özgürlüklerinin faşizan yasalarla neredeyse imkânsız hâle getirildiği, gazetecilerin hapiste ve mahkemelerde süründürüldüğü, en barışçı yürüyüşlere katılanların bile gözaltına alındığı, sivil toplumun azgın AKP medyası tarafından tehditlerle terörize edildiği bir ülkeden sağlıklı bir anayasa çıkması imkânsızdır.
En basit kamusal tartışma ortamı dahi olmayan, medyası sansür ve otosansürle iyice bunaltılmış bir ülkenin önceliği, hükümetin, eğer niyetinde en ufak bir samimiyet varsa, en temel özgürlükleri sonuna kadar açması, hapiste yatan gazeteci ve muhalifleri derhal serbest bırakması, Cumhurbaşkanı’na hakaret davalarının hepsinin hemen düşürülmesi, Meclis’te HDP ve diğer muhalefete karşı başlatılan dokunulmazlıkları kaldırma süreçlerinden bir an evvel vazgeçilmesi, yargıya yönelik ‘talimat’ gibi ‘akıl verme’lerden vazgeçilmesi ve en önemlisi Güneydoğu’da hemen ateşkes ilan edilmesi şarttır.
Bunlar olur mu?
Sanmıyorum.
Öyleyse, AKP’yi yöneten ‘üst akıl’ anayasa derken sadece ve sadece başkanlık rejimine geçiş anlıyor ve onunla sınırlı kalmasını istiyor.
Peki bu ülkede sayısı 15 milyonu bulan Kürtlerin, 8 milyonu bulan Alevilerin, milyonlarca laik yurttaşıntalepleri ne olacak? Yerinden yönetim, cemevleri, ana dilde eğitim, Diyanet vs tartışılmayacak mı?
AKP seçmeni dışındaki kesimlerin taleplerini hiçe sayan bir Türkiye anayasası olur mu?
Umurlarında değil, bunu bilin.
‘Yerli ve milli anayasa’ olacakmış.
Ne olabilir bu diye kafa patlatırken Nuray Mert’in dünkü yazısı imdadıma yetişti.
Daha iyi açıklanamazdı. Şöyle yazmış Mert:
“Devlet yine başat ve ceberut ama bu kez İslami iddia ve dayatma içinde, ‘millet’ yine türdeş, organik bir bütün olacak, ama makbul vatandaş laik, Batılı ve milliyetçi değil, bu kez dindar ve milliyetçi olacak.”
“Bu rejim de gık diyeni ‘düşman’ ilan edecek ve hukuku kendine uydurup cezalandıracak, zaten hâlihazırda yaptıkları bu ve daha da yapacakları hakkında yeterince fikir veriyor. Hiçbir otoriter rejim, kapıkulu, dalkavuk, soytarı kadrosunda sıkıntı çekmez. Eski tipin yerini, daha kalabalık olan yenisi çoktan almış vaziyette, ama yarış daha da hızlanacak, hayal etmesi zor ama düzey daha da düşecek.”
Yazık olacak bu memlekete, çok yazık.
Haber Kaynağı: Özgür Düşünce