Geçmişin güzellikleri acı, acıları lezzet verir. Geleceğin lezzeti ise bilinmezliğindedir. Bilinmezlik, içinde endişeli bir umut besler.

Yarın ortalığı sarsacak kadar büyük bir haber yakalamış gazetecinin midesinde endişeli umut kelebekleri uçuşur örneğin…

Bu yüzden yarını bilmemek umut kaynağıdır ve insan umutla yaşar. 2016’da dair hiç bir gösterge yarına dair olumlu bir işaret vermiyor. Ama bu yazıyı okuyan sizler de dahil hepimiz yarına dair umutlu değil miyiz? Nedir bunun kaynağı? İşte o umudun kaynağı yarının bilinmezliğinde gizli…

Geçenlerde konuştuğum biri “ne olacak bilmiyorum ama içimden bir his Şubat’ta güzel şeyler” olacak diyordu…

Bense siyaset bilimine dair tüm verileri bir araya getirip akıl süzgecinden geçirince görüyorum ki 2016’dan zerre kadar umudum yok. Hayır tüm hukuksuzluğuyla devlet muhaliflerin üstüne bir karabasan gibi çullandığı için umutsuz değilim. Aksine, iktidarın kendisi için hiç umut görmüyorum…

Ama kalbim aklımı yalanlamak uğraşır gibi hiç olmadığı kadar yarına dair umut dolu… Aklım verileri önüne koydukça kalbim ‘sürpriz efekti’ vurgusu yapıyor. Aklım ‘bu karanlıktan çıkış yolu yok’ dedikçe kalbim ‘bu bir karabasan, kalpten bir Besmele çeksen kurtulacaksın’ diye itiraz ediyor.

Aklım ‘hak yok hukuk bitti, her şey bir zalimin iki dudağı arasında’ dedikçe kalbim ‘işte her şey o iki dudağın arasından geçen nefes kadar kırılgan’ diyor.

Aklımın gösterdiği yere mi, kalbimin götürdüğü yere mi gitmeli bilmiyorum…

Ama yarına dair umudum dünden daha fazla. Çünkü, hızla karanlığa doğru giriyoruz ve girdiğimiz karanlık etrafımızdaki tüm ışıkları tek tek yutuyor. İşte tam da bu nedenle, karanlık koyulaştıkça umudum büyüyor. Biliyorum ki umudu bilinmezlik besler…

Yarını kutsal kıssalarda arayanlardan değilim. Bu yüzde Firavunun orduları ile deniz arasında sıkışmış Musa’nın önünde yarılan denizden umut beklemiyorum. Zira bizim yaşadığımız sıkışmışlık hali değil, bir bilinmezlik hali. Bu yüzden endişeli bir umut taşıyorum…

Aklım endişeyi büyütmeye uğraşırken, kalbim umudu büyütüyor.

Aklımın gösterdiği yere mi, kalbimin götürdüğü yere mi gitsem bilmiyorum…

Biliyorum ki endişe büyüdükçe cesaret, umut büyüdükçe korku azalır.

Yine biliyorum ki mazlumlar için zaman ile endişe arasında ters bir ilişki vardır. Zaman uzadıkça endişe yerini umuda bırakır.

Oysa muktedirler için tam tersi, zaman uzadıkça bilinmezlik büyür, bilinmezlik büyüdükçe endişe büyür…

İşte bu yüzden yarına taşıdığımız her umut, ertesi günün zafer muştusudur…

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...