Jiyan’dan Bilgehan Uçak yazdı:

Kreşte bomba arıyor, Cevşen’e mühimmat gözüyle bakıyor, okulları kapatabilmek için “sigara içilmez” levhalarının üç santim kısa olmasından medet umuyorlar.
Koca koca adamlarsınız, yaptıklarınız size hiç mi utanç verici gözükmüyor?
Ama bu bir korkunun yansıması herhalde.
Ne de olsa tünelin sonundaki ışık gözüktü artık, o kimileri için “kurtuluş” kimileri için de “karşıdan gelen trenin farı” olacak.
Bugünlerde basına yapılan baskı da arş-ı âlâya ulaştı.
İşin matrak tarafı şu, başına iş açılacağını bilmeyen gazeteci kalmadı ama o “korku duvarı” çoktan yıkıldı.
Haklarında binbir dava açılan gazeteciler ibret olmuyor bir türlü ve “özgür basın” susmuyor işte.
Bâbıâli’nin o meşhur kuralı gereğince iktidar gazeteleri de satmıyor, yüzbinlerle ifade edilen satışların etkisi köylü bir kadının feryadı kadar etkili olamıyor.
Tetikçilikten başka meziyeti olmayan hempaları kim okur?
Toplumda ne gibi karşılığı vardır bunların?
Ama ben birçoğunun aksine, bu “çocukları” seyretmeyi seviyorum.
O zavallılar, padişahın paralı dalkavukları gibi yaltaklandıkça yaltaklanıyorlar.
Kreşlerde arayıp da bulamadıkları silahlarıyla efendilerini koruyacaklarını falan söylüyorlar.
Hele o basına baskı olmadığını, sansürün asla yaşanmadığını, büyük bir özgürlük döneminde olduğumuzu yazıp hemen altına hangi meslektaşlarının tutuklanması gerektiğini “üstlerine” bildiriyorlar ya, bu “gönüllü muhbirliği” kimsenin izlemediği iki kıytırık televizyon programına çıkabilmek için sürdürüyorlar ya, en sevdiğim kısım da o.
Ama olmuyor olmuyor olmuyor.
Özgür basın susmuyor.
Anlayacağın, geçti o günler cancağızım.
O “korku duvarı” yıkıldı, yerle yeksan oldu.
Eskiden parmak sallayan generaller vardı, omuzlarında sırmalı apoletleri ve ellerinde tüfekleri olan, ama o günlerde de susmayan bir basın yazıyordu istediğini, korkmuyorlar, davalardan davalara yetişiyorlar, “ölümden öte köy yok” diyorlar, en yürek isteyen haberleri mavi zeminlere koyup veriyorlardı.
İpek Grubu’na bir operasyon düzenlendi geçen gün.
Hangi partiden olursa olsun, bu ülkede yaşayan herkes bu operasyonun arkasındaki sebebi biliyor, görüyor.
Eğer Akın İpek eğilseydi, uluorta ilan-ı aşk eyleseydi, eyvallah etseydi, biat telefonlarında aczinden ötürü hüngür hüngür ağlasaydı, dik durmasaydı, ekibine sahip çıkmasa ve bazı isimleri derhal gönderseydi, başına bunlar gelir miydi?
Yoksa yepyeni ihalelerle mi mükâfatlandırılırdı?
Kaç zamandır, Akın İpek hakkında söylenmedik söz, atılmadık iftira kalmadı.
Doların yükselmesinden bile onu sorumlu tutanlar oldu.
Oysa bunu yapanlar, son yılların en fantastik “haberlerinin” altına da imza atmışlardı, Kabataş’tan başlayıp Twitter üzerinden Sümeyye Erdoğan’a uzanan bir yolun yolcusuydu onlar ve emir geldiğinde tekmilibirden aynı başlıkla yazılarını yayınlayabiliyorlardı.
Şimdi düşünüyorum, ezkaza böyle bir şey Bugün Grubu’nda yaşansaydı neler yazarlardı acaba?
Bunların meslektaşlarıyla olan ilişkileri de acıklı.
Basının üzerinde baskı yok diyeceksin, sonra Mehmet Baransu ile Hidayet Karaca’nın başına gelenleri tevil edebilmek için bin dereden su getireceksin.
Özgür basın, efendisine kendini sevdirmeye çalışan yavru bir köpek gibi davranmıyor.
Gazeteciliğin gereklerini yerine getirmenin olmazsa olmazı, doğru bildiğini yazmak ve haber peşinde koşmaktır.
Devlet çıkarları gibi sebepler üreterek haberleri saklamak değildir, böyle gazeteci olmaz, gazetecilik böyle yapılamaz.
Bunlar gazeteci değil devlet memuru olabilir ancak.
Cumhuriyet, Bugün Grubu’na yapılan baskından sonra “yan yana” durma çağrısı yaptı.
Aydınlar, bu haksızlığa karşı dik durup “change.org” sitesinde bir bildiri yayınladılar.
Yaşananları “Nazi Almanyası”na benzettikleri manifestoda “biz bu filmi yaşamadık, görmedik, ama çok iyi biliyoruz. Türkiye’ye yaşatmayacağız” deyip neler olacağını çekinmeden söylediler.
“Şimdi sırada, topun ağzında Aydın Doğan grubu olmak üzere, yandaş olmayıp biat etmeyen başka holdingler ve bağımsız medya organları (Taraf, Cumhuriyet, Sözcü) dizilmiş vaziyette.”
Geçen gün, sadece Bugün Grubu değil özgür basına düzenlendi o operasyon.
Ve her şeye rağmen, şantaja boyun eğmeyen aydınlar da var bu ülkede.
Onlar, hangi şart altında olursa olsun, bildiğini söylemekten kaçınmayan, korkmayan insanlar.
Basın, sadece cebine para koyduğun insanlardan oluşmuyor.
Bak, ne güzel yazmışlar dövizlere, “özgür basın susmaz” diye.
Evet, susmayacağız!
Özgür basın susmaz, susamaz çünkü.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...