Türkiye’de değişmeyen bir kural vardır. Futbol kulübü başkanı teknik direktörün arkasında olduğunu açıklamışsa o hoca gidecek demektir. Başbakan bakanının, arkasında olduğunu açıklamışsa o bakan yolcu demektir. Bakan genel müdürünün arkasında olduğunu açıkladıysa o gelen müdür üç vakte kadar gider.

Bugün itibariyle Cemaate yönelik cadı avı son buldu. Bizzat HSYK genel sekreteri hükümetin proje mahkemesi Sulh Ceza hakimliklerinin arkasında olduğunu açıkladı. O altın kural burada da işleyecek demektir.

Ne olduysa oldu, HSYK Genel Sekreteri Bilgin Başaran, Yeni Şafak’a özel açıklamalar yapma ihtiyacı hissetti. Başaran, “paralel yapı soruşturmalarında görev alan hakim ve savcıların af dilediği, avukatlarla pazarlık yaptığı iddialarının hayal ürünü olduğunu, paralel yapıyla mücadeledeki kararlılıklarını hazırladıkları HSYK kararnamesinde kamuoyunun göreceğini belirtti. HSYK’nın paralel yapı soruşturmalarında görev alan yargı mensuplarının arkasında olduğunu dile getiren HSYK Genel Sekreteri Bilgin Başaran, İçerideki sanıkların serbest bırakan hakimin diğer hakimler gibi tutuklanacağını ifade etti.”

HSYK genel sekreterinin görevi Adil yargılamayı sağlamaktır. O sanıkların adil yargılanacaklarını açıklaması gerekiyor. Hakimleri tehdit etmek HSYK genel sekreterinin görevi değildir.

Peki soru şu: HSYK genel sekreteri bu açıklamayı neden yapma ihtiyacı hissetti?

Bu mesajın anlamı açık: Artık AKP’nin proje hakimleri bu projeleri götürmek istemiyor. HSYK genel sekreteri o hakimleri tehdit ederek projenin devamını istiyor.

Bu haliyle HSYK genel sekreteri Saddam’ın enformasyon bakanını andırıyor. Bağdat’ın işgali sırasında arkasından canlı yayında Amerikan tankları geçen enformasyon bakanı “Amerikalıları yeniyoruz” açıklamaları yapıyordu.

Genel sekreter durumun farkında değil galiba. Sırtını dayadığı iktidar yıkıldı. O proje hakimler bunu görüyor. Sen tehdit etsen de görüyor, etmesen de görüyor. Tehditlerle o hakimlere suç işletemezsin artık…

Ayrıca HSYK’nın en yetkili kişisi o polisleri serbest bırakacak hakimi hapisle tehdit ettiğine göre bu soruşturmalar için Türkiye’de iç hukuk yolları tükenmiş demektir.

Bu yüzden o polislerin avukatları HSYK genel sekreterinin açıklamasını AHİM’e taşıyıp, adil yargılanma ilkesinin ihlal edildiğini, hakimlerin HSYK genel sekreteri tarafından tehdit edildiğini, iki hakimin verdiği kararlar nedeniyle tutuklandığını belirterek AHİM’e doğrudan başvuru yapmalılar.

Eğer en üst düzenleyici kurum, HSYK o sanıkların adil yargılanacağını değil AKP’nin istediği şekilde yargılanacağı mesajını veriyorsa o zaman ortada adil yargılama ilkesi olmadığından sanıkların avukatları doğrudan AHİM’e başvurup sanıklar açısından adil yargılanmanın imkanının olmadığını beyan ederek, AHİM’e başvuru için iç hukuk yollarının tüketilmesi şartının kaldırılmasını talep edebilir.

1990’lı yıllarda devlet Kürtlere cadı avı yaparken AHİM böyle bir karar vermişti ve Kürtlere yönelik yargılamalarda iç hukuk yollarının tüketilmesi şartını kaldırmıştı.

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...