Geçen hafta Türkiye’den ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden geçti.
Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile görüşmeleri bir yana…
En dikkat çekici görüşmelerini ziyaretinin ilk günü gazetecilerle yaptı.
Görüşmeye Kadri Gürsel, Aslı Aydıntaşbaş, Ceyda Karan, Osman Kavala, Yaman Akdeniz ve Pınar Dağ katıldı.
Kimsenin beklemediği bir şey daha oldu.
Biden, içeri kameraları davet etti, görüntü verdi, açıklama yaptı.
O açıklama da çok az gazete ve TV’de verildi.
**
Gazetecilerle görüşme “off the record” yani açıklanmamak üzere planlanmıştı.
Ancak, kameralara yapılan açıklamadan da kamuoyunun pek haberi olmadı.
Biden dedi ki:
-Yalnızca Türkiye’ye değil, bütün ülkelere özgürce eleştirebilmenin, özgürce nefes almak kadar gerekli olduğunu anlatmaya devam edeceğiz.
-Basın ve ifade özgürlüğü yalnızca Amerikan değerleri değil tüm insanlığın değerleridir.
-Bizim sözünü ettiğimiz özgürlükler Türk halkı için yeni değildir; onlar sizin Anayasa’nızda vardır.
**
“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalayan Barış için Akademisyenler Grubu, 2 bin 112 imzaya ulaştı.
Biden bizzat adres vererek onları da unutmadı:
-İfade özgürlüğü en temel özgürlüklerden bir tanesidir.
**
Joe Biden, yetinmedi, Can Dündar’ın eşi ve oğlunu…
Faili meçhullere kurban giden Hrant Dink ve Tahir Elçi’nin eşlerini de kabul etti.
**
İki gün önce 23’üncü senesiydi.
Uğur Mumcu’nun katlinden bu yana maalesef hiçbir mesafe alınmadı.
Mesafe alınsaydı, sonraki kayıpları da vermeyecektik.
**
Pazar günü Cumhuriyet’in üçüncü sayfasında detaylı anlatılmış:
İstanbul Beykoz’da Hizbullah liderine yapılan baskının ardından “Tevhit Selam Örgütü / Kudüs Ordusu” diye bir yapılanmaya ulaşıldı.
Failler tespit edildi, yargılandı, önce idama, yasalar değişince müebbede mahkûm edildi.
O arada, Hükümet-Cemaat kavgası çıktı.
“Dinlemeler” üzerinden bir kumpas dosyası aranırken “Selam Tevhit” bulundu.
Böylece bir taşla iki kuş vuruldu: Hem Cemaat için dosya oluşturulacak hem de Ankara kendini kurtaracaktı.
**
Şimdi neden Türkiye’de ifade ve basın hürriyeti zincirlendi, anlıyor musunuz?





