Haberdar sitesinden Arzu Yıldızın haberine göre: Mehmet Baransu’nun, Vicdan Sıkıştırıyor! ve Suriye bitmiş! başlıklı iki yazısı Taraf gazetesi tarafından yayınlanmadı

Taraf Gazetesi, Yaklaşık 12 aydır Silivri cezaevinde tutuklu bulunan gazeteci Mehmet Baransu’nun son iki haftadır köşe yazılarını yayımlamadı. Gazetenin Baransu’nun köşe yazılarının neden yayınlanmadığı konusunda “bir süre ara verme kararı aldık” dediği öğrenildi. Diğer yandan, daha öncede cezaevinde tutuklu olan Baransu için gazete yetkililerinin “çok kişisel yazıyor” gibi sözler sarf ettiği belirtildi. Kulislerde konuşulan bir diğer iddia ise maddi sıkıntı çeken gazetenin Davutoğlu’nu destekleyici bir yayın çizgisine geçeceği.

 

Taraf Gazetesi Baransu’ya yazıları için ödeme de yapmıyordu. Ayrıca kendi yazarı olan Baransu konusunda haber yapmaktan kaçınıyordu. Son olarak iki haftadır Baransu’nun yazılarını yayınlamadı.

 

Baransu’nun yayınlanmayan Vicdan Sıkıştırıyor! başlıkılı yazısı şöyle:

 

Vicdan Sıkıştırıyor!

Ak parti’nin “vicdani” seslerinden biriydi. Bazen gözyaşı döktü, bazen “doğru bildiğim, yanlışmış” dedi. Kimi samimiyetine inandı, kimi “iyi polisi oynuyor” dedi.

 

Kendisine inanlar da şüpheyle bakanlar da kendince haklıydı. Ülkede, hukuksuzluk hukuk haline gelmişti. O ve onun gibiler, sessiz kalmayı tercih etti.

 

Hükümet Sözcüsüydü. Başbakan Yardımcısı. Hukuksuzluğu kimi zaman sahiplendi. Kim bilir belki de sahiplenmek zorunda kaldı. Koltuğu bırakınca, vicdanıyla yüzleşti.

 

Sayın Bülent Arınç, son günlerde bir kez daha gündemde. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Dolmabahçe’den, masadan haberdar olduğunu söyledi. Mitinglerde hamaset edebiyatıyla dış politika olmaz dedi.

 

Hâkimlerin baskı ve korkuyla tutuklama karar verdiğini, “paralel” adı altında yapılan soruşturmalarda hukuksuzluğun zirve yaptığını, bunlara görünce tekrar cübbesini giymek istediğini açıkladı.

 

Cübbeyi giymekten bahsedince, bu köşede yazdığım yazılar aklıma geldi. Hukuksuzlukları sıralayıp, “Avukatım(ız) olur musunuz Sayın Arınç” diye yazı yazmıştım.

 

Arınç, “dava” arkadaşları, “yeni yetmeler” tarafından eleştiriye, linç operasyonuna maruz kalmış, “bir elinde rakı bardağı”, diğer elinde “parti rozeti”, olan, “davanın” yeni sözcüleri bile konuşmuş. Ahmet Altan, onlar hakkında güzel bir cümle kurmuştu; “Gemiye yapışan midye kabuğu gibiler. Gemi ne yöne dönerse, onlarda o yöne döner.”

 

Arınç’a yönelik, “koltuk gitti, konuşmaya başladı” eleştirilerinin haksız olduğunu düşünüyorum. Geçmişte de benzer çıkışlar yapmıştı. Hukuksuzluğun zirve yaptığı bu dönemde ise, uzun süre sessiz kalması kafaları karıştırdı. Sırtında ki yumurta küfelerini (Başbakan Yardımcılığı, Hükümet Sözcülüğü) bırakmanın rahatlığıyla, şimdilerde olanı biteni daha iyi görüyor.

 

Sayın Arınç’ın samimiyetine hep inandım. Kendisini zaman zaman sert de eleştirdim. Kantarın topuzunu kaçırdığım da olmuştur. Ancak vicdanına dokunmaktı niyetim.

 

Bugün bir eleştiri daha kendisine yönelteceğim.

 

Sayın Arınç, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmaları hakkında da konuştu. Tutuklanmalarını bırakın, haklarında soruşturma bile açılmamalıydı dedi. Kendisi ile aynı fikirdeyim. Ancak:

 

Arınç; “MİT TIR’larıyla ilgili haberler daha önce medyada, kamuoyunda yer aldı. Konu alenileşti. Alenileşen bir konuyla ilgili haber yapmak, belge yayınlamak, gizli ve devlet sırrı olamaz. Dündar hakkında, soruşturma bile açılamaz” diye açıklama yapmış.

 

Kendisi hatırlayacaktır. Cemaatle kavgaya başladıkları başbakan 2013 Kasım ayında, “2004 yılına ait” bir MGK belgesi yayımladım. Bakanlar Kurulu sonrası, Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü olarak basın toplantısı yaptı. “Baransu devletin gizli belgesini yayımladı. Bu suç. Savcılar göreve” diye, yargıya talimat verdi.

 

Bir gün sonra hakkımda 52 yıl hapis cezası istemiyle soruşturma açıldı. Ardından dava.

O yayımladığı belgedeki tüm bilgiler, 2004 yılında Hürriyet gazetesinde çıkmıştı. 2007 yılında Nokta Dergisi’nin günlük haberinde, Özden Örnek’in anılarında, 2010’da basılan iki ayrı kitapta da sonradan yayınladı. Ben de Dündar gibi alenileşene konunun belgesini yayımlamıştım.

 

Dündar hakkında “soruşturma bile açılamaz” diyen Arınç, o gün benim için savcıları göreve çağırmıştı. Umarım bunun da muhasebesini vicdanında yapıyordur. Talimatıyla açılan davanın 3. Duruşması 10 Mart’ta, Kartal Anadolu adliyesinde. Sayın Arınç, ilk cübbesini belki bu duruşmada giymek ister.

 

ÇELİK KONGREYİ HATIRLAR MI

 

Sayın Hüseyin Çelik de çözüm süreciyle ilgili konuşmuş. Sayın Cumhurbaşkanını 2009’dan beri uyardık demiş. Bu konuya girmeyeceğim ama Sayın Çelik’e de aramızda geçen bir konuşmayı hatırlatmak istiyorum.

 

2013 yılıydı sanırım. Tayyip Erdoğan’ın kendinden sonraki Başbakan adayları arasında, Yalçın Akdoğan’ın isminin olduğunu yazmıştım. Sayın Çelik’le, Ak Parti kongresinde karşılaştık. Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya da vardı.

 

Haberime gönderme yaptı; “Yalçın’ın partideki ağırlığı ne ki böyle bir haber yapmışsın. Seni iyi oyuna getirmişler” demişti. Sarıkaya’ya dönüp bir de kahkaha atmıştı.

 

Kendisine, “bu bilginin kaynağı Erdoğan’a çok yakın bir isim. Akdoğan hepinizi tasfiye ederse şaşırmayın” demiştim.

 

O gün kahkaha atan Çelik, bugün, danışmanlık görevinden istifa etmiş.

 

Sayın Çelik’in bu ülkeye önemli hizmetleri oldu. Yine olacaktır. Bu “yanılma”, kıymetinden, değerinden bir şey kaybettirmez. Ancak, koltukta otururken, Ak Parti’nin, AKP’leşme sürecini keşke görebilselerdi, bugün eleştirdikleri konularla karşılaşmazlardı.

 

Barasu’nun Suriye bitmiş! başlıklı yazısı:

 

Suriye bitmiş!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Irak’ta yapılan hatanın, Suriye’de tekrarlanmayacağını söyledi. 1 Mart tezkeresinin geçmemesi büyük bir hataydı ve Kuzey Irak’ta Kürt yönetimi kurulmasının bir nedeni de buydu.

 

Erdoğan’a göre, tezkere geçmiş olsa, Türkiye masada yer alacak, Irak’taki bugünkü durum yaşanmayacaktı. Benzer bir hatayı Suriye’de yapmak istemiyor. Bu nedenle de “PYD’nin bir Kürt devleti kurmasına asla izin verilmeyeceğini” söylüyor.

 

Amerika’yla, Türkiye’nin (Saray’ın), PYD konusunda karşı karşıya gelmesinin asıl nedeni de bu. Türkiye, bölgedeki en güçlü müttefikini kaybediyor ve altındaki “halı” çekiliyor.

 

Rus uçağını düşürme kriziyle geldiğimiz nokta ortada. Rusya, uzun yıllar Suriye’den çıkmayacak şekilde buraya demir attı. Artık hem kuzeyimizde, hem güneyimizde komşumuz. Esad yönetimini iktidarda tutma karşılığı, bölgede en önemli aktör oldu. Suriye topraklarına füze konuşlandırdı. Füzelerin yönünü Türkiye’ye çevirdi. ABD’yle çözüm ortaklığı masaya oturdu. “Bölgede asli unsur benim” dedi.

 

Rusya’nın yaptığının bir benzerini, Amerika, PYD üzerinden yapıyor. Bölgedeki varlığını ve etkisini PYD’yle kurulan ortaklıkla pekiştiriyor.

 

Suriye çözümünün artık iki aktörü, iki temsilcisi var. Rusya ve ABD. BM yetkilisi ile birlikte her iki ülkenin Dışişleri Bakanlarının birkaç gün önce kameralar karşına geçip “ateşkes bir hafta içerisinde” demelerinin nedeni de bu.

 

Türkiye, “Irak’ta yaptığım hatanın bir benzerini Suriye’de yapmayacağım” dedi. Ama “atı alan maalesef çoktan Üsküdar’ı geçti”. Suriye’de başından itibaren o kadar çok yanlış yapıldı ki, (hatta denilebilir ki doğru yapılan hiçbir politikamız olmadı) artık yapılacak doğrularla sonuç elde etmek neredeyse imkansız. Tüm aktörler mevzilerini sağlamlaştırdılar.

 

Türkiye, bir kara harekatıyla bu sıkışık durumu aşma çabasında. Masada olmak istiyor. Bölge üzerinde, beş yıl önce olan etkisinin özlemini hissediyor. Ancak 5 yılda ülkeyi getirdiği durumu göremiyor. Kara harekatı düşüncesinin risklerini, konunun en yetkili ağızları, askeri-hariciye bürokratları açıkladırlar. PYD gerekçesiyle yapılacak böylesi bir müdahalede, Hatay’ı kaybetme riski var.

 

Ülkeyi yönetenler farkında mı bilemiyorum. Cezaevinden gördüğüm manzarayı, bunca tecrübeli ismin gördüğünü düşünüyorum.

 

ABD ve Rusya, Suriye konusunda mutabakata vardı. Yapılan anlaşma gereği, Rusya, Suriye’nin orta yerine ve güneyine yerleşti. Artık denize kıyıları var. ABD, bu duruma itriraz etmiyor. Karşılığında, Suriye’nin kuzeyini aldı. PYD’ye destek verilmesinin nedeni bu. AB ülkeleri ise göçmen şantajıyla bu duruma boyun eğmek zorunda kaldılar. Merkel, oyun dışı bırakıldı.

 

ABD’nin kalıcı ittifakı için son oyun sahnede. Kürt kantonları birleştirilecek, Akdeniz’e inen güvenli bir hat oluşturulacak.

 

PYD’ye hem Rusya’nın hem de ABD’nın destek vermesinin nedeni de varılan mutabakat. Suriye’nin kuzey sınırı boydan boya PYD kontrolüne (yani ABD’ye) verilecek. Bu da PYD’nin tıpkı Kuzey Irak modeli gibi devletleşmesi demek. Aşağıda ise Rusya kontrolünde bir Esad yönetimi.

 

Irak’ta Türkmenler nasıl oyun dışı bırakıldıysa, benzeri Suriye’de tekrarlanıyor. Türkmen dağının bombalanması, Türkmenlerin göçe zorlanması, oyun dışı tutulmasının nedeni de bu.

 

“Temizlenen ve güvenli hale getirilen” bu bölgede, hem kuzeyden hem de güneyden petrol ve doğalgaz boru hatları Akdeniz’e indirilecek. ABD, bu yeni konjonktür gereği, incirlik üssünden de vazgeçebilir. PYD kontrolündeki bölgelerde yeni hava üsleri açabilir.

 

Türkiye yıllardır jeopolitik konumuna güvendi. Ancak bu durum Suriye gelişmeleriyle elimizden alınıyor. Artık petrol ve doğalgaz boru hatları bizim topraklarımızdan geçmeyecek. Kürt bölgesinden, (devlet de denilebilir önümüzdeki yıllarda) Suriye topraklarından, Akdeniz’e indirilecek.

 

Bizim payımıza düşen ise IŞID olacak. Tıpkı PKK gibi bir 20-30 yıl uğraşacağımız yeni bir sorunla karşı karşıya bırakıldık. ABD ve Rusya’nın, Suriye’den çıkaracağı, sonrasında destekleyeceği IŞID’in, yeni adreslerinden biri Türkiye olacak.

 

Maalesef “hamasetle dış politikanın” geldiği durum bu.

 

Hepimize geçmiş olsun.

 

KAYNAK: HABERDAR