Önümüzdeki haftasonu Türkiye bir referanduma gidiyor. Eğer bir aksilik çıkmazsa referandum sonucunun “evet” olacağını düşünüyorum. Bunu tamamen kişisel bir öngörü olarak dile getiriyorum. Önceki yazımda da belirttiğim gibi “referandumun iptali ya da ertelenmesinin” hala ciddi bir olasılık olarak masada durduğunu düşünüyorum. Bunun için kullandığım akıl yürütme mekanizması şöyle:
Halkın önüne sunulan halihazırdaki referandum maddelerinin neredeyse hiç biri makul değil. Hele evet cephesinin dile getirdiği konularla referandum maddelerinin neredeyse alakası yok. Peki bu halk nasıl oluyor da bu maddelere “evet” diyor. Aslında bunun cevabı çok basit: Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisi. Mustafa Kemal dahil olmak üzere son beş asırdır bu topraklarda zuhur eden en karizmatik, ehl-i siyaset ve popülizm karakteri duruyor karşımızda. Peşinden milyonları sürükleyen böyle bir kişinin arkasında durduğu herhangi bir metnin hüsn-ü kabul görmemesine imkan yoktur. Üstelik bu popülizmi o denli profesyonelce yapıyor ki hemen herkesi kendine inandırması, peşine takması işten bile değil. Böyle bir karaktere sahip olması yönüyle her türlü takdiri hak ediyor. Milyonları peşinden sürüklüyor, insanlar anasını-babasını bir kenara bırakıp büyülenmiş gibi bu karizmatik kişinin fedaisi haline geliyor.
Referandum sürecinde de bunu çok açık bir şekilde gördük. Üstelik bu büyülenme hali, çok geniş bir kesim için geçerli. Geçmişte de böyleydi, günümüzde de böyle. Yalnızca aktörler değişti, o kadar. Erdoğan’ın “balkon konuşmaları”nı televizyonda izlerken heyecandan oturamayıp ayakta duran ve O’nun her cümlesinden sonra gözyaşlarına boğulan nice cemaat mensubu gördü bu gözler. Bakmayın şimdi bin bela okuyup Erdoğan’ı lanetlediklerine. Fazla değil, daha dört yıl öncesine kadar bile-isteye iktidarın yamacına yaslanan, Erdoğan’a ve AKP’ye olmadık payeler veren insanlar bunlar değildi sanki! Neyse o konu çok derin ve cemaatin kendi içinde adam gibi bir özeleştiri yapmasını gerekli kılıyor hala…
Tekrar dönelim esas konumuza; böyle bir Erdoğan’ın kaybedeceğini anladığı ya da “hayır”ın kazanacağını fark ettiği bir referanduma yol vermeyeceğini görmek için kahin olmaya gerek yok. Benim öngörüm, Erdoğan referandumda “evet” çıkacağını görüyor. Abdullah Gül ve bazı eski AKP’lilere rağmen sonucun kendi istediği gibi çıkacağını öngördüğü sürece sorun yok. Esas sorun, son günlerde masasına gelecek anketlerde “evet” açısından sıkıntılı durumların görülmesi durumunda ortaya çıkacaktır. Eğer öyle olursa -son anda bile olsa,- zekice bir manevra ile referandum ertelenir ya da iptal edilir.
Erdoğan gibi karizmatik bir liderin, bunca gayret gösterdiği ve kendisi için hayati derecede önemli olan bir referandumda kaybetme lüksü yoktur. Kaybedeceğini fark ettiği an başka dolambaçlı yollara sapmaktan çekinmeyecek ve bu kararını / dönüşünü de peşinden koşan milyonlarca insana anlatmakta sıkıntı çekmeyecek bir liderdir kendisi. Dolayısıyla referandum olursa yüzde 99 “evet” çıkacaktır. Yüzde bir ihtimal ise şu an -ne hikmetse- hala “kararsız” olan seçmenlerin hep birden “hayır” a kaymasıdır. Bu kayma, benim için de inanılmaz bir sürpriz olacaktır.
Dolayısıyla önümüzde ciddi ve riskli bir “altı gün” var. Zannımca bu altı gün çok şeylere gebedir. Kararsızların reyini etkileyebilecek nice atraksiyonlara hazır olmak gerekebilir. Örneğin Adil Öksüz’ün yakalanması, bu cuma Ayasofya’nın ibadete açılıp Erdoğan’ın bizzat cuma namazı kıldırması, bir yabancı ülkeye savaş ilan edilmesi ya da bizim basit akıllarımıza gelmeyecek nice heyecan verici “zafer takı”nın arz-ı endam edivermesi…
Sözün özü; günler geçti gitti. Bunca gürültü-patırtı arasında Erdoğan’ın tek adamlığını pekiştirecek, hukuki statüsünü artık tamamen sağlamlaştıracak bir referanduma sayılı günler kaldı. Eğer referandum sandığı vatandaşın önüne konulursa çok büyük ihtimalle “evet” çıkacaktır. “Hayır” çıkacağı sezildiği an, o sandık zaten vatandaşın önüne gelmeyecektir.
Bu karmaşık süreçle alakalı, bize tek bir şey demek düşüyor.
Rahmetli anam da öyle derdi: “Hangi yanı hayırlıysa, Allah o yanını versin!”
Ahmet Faruk ÖZKAN
10 Nisan 2017
Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...