Havuz medyası ve AKP’nin siyasetçileri Ekrem İmamoğlu’nun yeni seçim kampanyası için kullanmaya başladığı “her şey çok güzel olacak” sloganını benimle irtibatlandırdılar. Söylediklerine göre “her şey çok güzel olacak” sloganını ilk ben kullanmışım. Sonra İmamoğlu da aynı sloganı kullanıp bir yerlere mesaj veriyormuş. Böylece İmamoğlu aslında bir “proje”nin adamı olarak İstanbul Belediye Başkanlığı’na oynuyormuş.

Gezi olaylarından bu güne AKP’nin trol stratejisidir, AKP’nin paralı trol hesapları bu tip algı operasyonları yaparak kendi tabanını uydurdukları saçma sapan komplo teorilerine inandırmaya çalışır. Burada hedef AKP’ye karşı olan kitleler değil bizzatihi kendi tabanını böyle bir komploya inandırmaktır. Doğrusu sıklıkla bunda başarılı da olurlar. Ben kendi tabanına bu acımasız yalanlar söyleyen, kendi tabanını böylesi yalan bilgilerle trolleyen, kendi tabanına acımasızca mal muamelesi yapan başka bir hareket görmedim.
Şu gerçeği de ifade etmeden geçemeyeceğim: gözlemim o ki, AKP’nin elitleri kendi tabanına ne kadar yalan söylerse, onları ne kadar bir şeyden anlamaz mal kafalar olarak görürse, onlara ne kadar yalan söylerse tabanları nezdinde o kadar makbule geçiyor.
İşte “her şey çok güzel olacak” sloganı için uydurdukları akla ziyan yalanlar da bunlardan biri. Paralı trol sürüleri bir çok kez yaptıkları gibi bu kez yine, yeniden kendi tabanlarını aldatmak için bu kampanyayı başlattılar. İmamoğlu’nun kampanyası ile benim 2013 yılında sıklıkla yazdığım “her şey çok güzel olacak” kampanyasını eşitleyip, kendi tabanını korkutup aldatarak, İstanbul’da seçim kazanma telaşındalar.

Peki gerçekten böyle mi? İmamoğlu “her şey çok güzel olacak” sloganını benden mi duydu? Benden mi esinlendi? Ya da bir yerlere mesaj göndermek için mi bu sloganı kullanıyor?
Tabii ki bu soruların tek cevabı var: Hayır. Bunu en iyi AKP’nin ileri gelenleri, paralı trol hesapları ve son dönemin gözde Trol Başı Devlet Bahçeli biliyor. Bilerek ve isteyerek AKP ve MHP tabanını aldatıyorlar, onlara yalan söylüyor, onları aptal yerine koyuyorlar. Ama bu gerçeği partisine ve liderine Allah’a inandığından daha fazla inanan kütlelere anlatamazdın.
Peki ben neden “her şey çok güzel olacak” twitleri atıyordum?

2012-2013 yılıydı. AKP Cemaat kavgasının henüz görünür olduğu, AKP’nin her türlü belaltı yöntemle Cemaati alt etmeye çalıştığı, Cemaat içinden Hüseyin Gülerce gibi tiplere yüksek maaşlı teklifler götürüp onları devşirmeye çalıştığı bir dönemdi.
Aynı zamanda AKP liberallere de operasyon yapıyordu. Zaman’da yazan liberal yazarlara kanca atılıyor, Etyen Mahçupyan ve Ali Bayramoğlu gibi liberaller yüksek maaşlarla Cemaat medyasından koparılıyordu. Taraf gazetesine MİT destekli bir ekip tarafından operasyon yapılmış önce Taraf’ta AKP ve MiT aleyhine haber yapılması engellenmeye çalışılmış, sonra da bazı yazarları gazeteden koparılarak onlara Türkiye gazetesi gibi gazetelerde iş verilmişti.
O döneme kadar yazdığım haberlerin ve analizlerin birer birer doğru çıkması dikkatleri üzerime çekmiş, toplumda “Emre Uslu yazıyorsa bir bildiği vardır, onun analizleri doğru çıkıyor” yönünde bir düşünce oluşmuştu.
Nitekim o dönemde daha AKP Cemaat kavgasından bile söz edilmezken ben 2012 yılında AKP’nin Cemaatin Tasfiye edileceğini AKP’nin Ergenekon ile anlaşacağını yazmıştım. Bu analiz bir hayli sansasyon yaratmış, AKP’nin liderleri o dönem -her dönem olduğu gibi- münafıkça yalanlarla analizimi yalanlamaya kalkmıştı.
Yine o yıllarda AKP’yi protesto için 4 komutanın istifa edeceğini önceden yazmış, Erdoğan bile benimle dalga geçmişti. Ama sonunda benim yazdığım doğru çıkmıştı.
O döneme kadar AKP eski muhalifleri, Ulusolcuları ve Kemalistleri yenmiş, Ergenekon davalarıyla onların operatif elemanlarını içeri tıktırmış, o döneme kadar muhtıralarla sivil siyasete yön veren Ulusolcu TSK’yı dize getirmişti. 2011 seçimlerinde yen anayasa yapacağım diyerek %50 oy almış ancak Yeni Anayasa komisyonunun başına Cemil Çiçek’i atayarak aslında böyle bir niyetinin olmadığını herkese göstermiş, asıl niyetini açık etmiş, dolu dizgin diktatörlük kurmaya doğru yol alıyordu. Bu dönemde AKP ve Erdoğan’ın önüne iki engle çıkmıştı; Cemaat ve Liberaller.

Liberallerin bir kısmını da içlerindeki Oral Çalışlar gibi isimler ve MİT ile irtibatlı bazı yeni yetme liberallerle ayartmış, kalanını da Kürt Sorununa Çözüm getireceğim diye oyalıyordu. Ancak çözüm sürecinin seçim propagandasından ibaret olduğunu gören liberaller de vardı. O dönemde AKP’nin diktatörlük kurmasının önünde son engel Cemaat ve liberaller kalmıştı. (Nitekim 15 Temmuz KONTROLLÜ DARBESİYLE ikisini de ortadan kaldırıp diktatörlüğünü kurdu)
İşte bu ortamda bir tarafta benim yazdıklarımın doğru çıktığına dair oluşan bir kanaat, diğer tarafta da AKP’nin tüm devlet gücünü kullanarak belaltı yöntemleriyle yeni muhalifleri Cemaat ve Liberalleri susturma hamleleri devam ediyordu.
Doğrusu AKP’ye bir anda muhalif olan Cemaat ve Liberal kesim demoralize olmuş. Ulusolcu ve Kemalistler ellerini ovuşturarak göbek atar vaziyette kavgayı izliyordu. Bu gidişatın iyi olmadığını, Türkiye’yi bir otoriterliğe götüreceğini aklı başında herkes görüyordu. Bu gidişatı durdurmanın en kısa yolu dağılan yeni muhalefeti özellikle Cemaati toparlayıp, AKP’nin tüm belaltı yöntemlerine karşı bir direniş halkası oluşturmaktı.
Erdoğan’ın en kirli planı Cemaatin tabanı ile tavanını birbirinden koparıp, tabanını kendine trol yapmaktı. Tabanda Erdoğan’ın hırsızlığı ve arsızlığından habersiz yüzbinlerce insan Erdoğan’a adeta aşık olmuş, ondan ayrılmamak için her şeyi yapıyordu. İşte bu ortamda muhaliflerin özellikle Cemaatin tabanının ve tavanının dik durmalarını sağlayacağı umuduyla o dönemde “her şey çok güzel olacak” diye twitler atmaya başladım. Bu twitleri attıkça gördüm ki AKP ve tabanın bu twitlerden oldukça rahatsız oluyor. Her yazdığım “her şey çok güzel olacak” twiti onlara şeytan azabı gibi geliyordu. Bu tam aradığım bir şeydi. Şeytan azapta olmak gerekti. İşte bu ortamda attığım “her şey çok güzel olacak” twiti hem cemaat tabanında umut oldu, tabanın Cemaaten kopup AKP’ye eklemlenmesini geciktiren etkenlerden biri oldu. AKP ve Erdoğan sırf bundan dolayı ben ve benim gibi tabanın Cemaaten kopup AKP’ye eklemlenmesini önleyici yazılar yazan yazarlara kin ve hınç dolu. Süreç geciktikçe Cemaat tabanı Erdoğan’ın nasıl bir zalim ve hırsız olduğunu gördü ve Erdoğan amacına ulaşamadı. Hem de “HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK” sloganı Erdoğan ve çevresini şeytan azabı gibi bir azaba soktu. Bu da Erdoğan ve çevresine dert oldu. (Bu keyif bu dünyada bana yeter)
Hoş, benim yazdığım “her şey çok güzel olacak” twitini bir veri gibi kabul edip, sonuçta kendileri için her şeyin güzel olmadığını sandığı Cemaat mensuplarından sitemler de duydum. “Her şey çok güzel olacak diyordunuz hiç bir şey güzel olmadı” diyen bir çok cemaatçi ile de karşılaştım ama ben onlar gibi düşünmüyorum.
Gerçekten de her şey çok güzel oldu. Eğer Cemaat direnmeseydi, Erdoğan diktatörlüğünü kurmayı çoktan tamamlamış olurdu. Bugün İstanbul seçimleriyle demokrasinin son nefesini vermemesini sağlamaya çalışıyorsak, demokrasiyi sun-i teneffüsle yaşatmaya çalışıyorsak, bunda Cemaatin ve liberallerin direnişinin katkısı azımsanamaz.
Her aklı başında analist gibi ben de Erdoğan’ın İstanbul’u İmamoğlu’na vermeyeceğini düşünüyorum. Ama ister versin ister vermesin artık Erdoğan rejiminin sonu göründü. Birkaç yıla kalmaz tepe taklak giderler. Bunu da muhalifleri canlı tutmak için söylemiyorum. Artık iç ve dış konjonktür Erdoğan’ın sonunun geldiğini işaret eden emarelerle dolu. Ekonomik çöküşten uluslararası krizlere artık Erdoğan ve rejimi Dünya için bir külfet olmaya başldı.
Eskiden batıda kiminle konuşsak “Erdoğan gidince yerine geçecek kimse yok, ne yapalım bir süre daha katlanmak zorundayız” cevabını alırdık. Şimdi artık en azından Ekrem İmamoğlu çıktı ve o ihtimali de ortadan kaldırdı. Sırf buna bakarak bile artık gerçekten “her şey çok güzel olacak” demenin vakti geldi.
İstanbul’u İmamoğlu’na ister versin ister vermesin artık gerçekten “HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK”
Unutmayın diktatörler kendi hatalarıyla gider. Ve Erdoğan İmamoğlu’nun kazandığı seçimleri elinden alarak o hatayı yaptı. Başkanlığı İmamoğlu’nun Elinden almasa otoriter bir lider olarak rejiminin ömrünü biraz daha uzatabilirdi ama artık bir diktatör olarak daha kısa sürede yok olacak…

Patreon yayınlarıma, okuyarak, bu yazıları sosyal medya hesaplarınızdan yayarak, ve en önemlisi abone olarak destek verdiğiniz için bin teşekkür…

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...