Sabah uyanıp da birkaç saniye hafızanın geri gelmesini bekledikten ve nasıl bir ülkede yaşadığımızı hatırladıktan sonra mutsuz olmama imkânı neredeyse yok.

Tabii eğer özgürlüğü en azından ekmek kadar önemseyen insanlar safındaysanız.  Şahsi mutsuzluklara dair pek çok sebep sayabiliriz ama toplum olarak bize mutsuz olma sebeplerini objektif kriterlere göre sıralayan üç rapor açıklandı geçtiğimiz gün.

Freedom House (Özgürlük Evi), Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü) ve Transparency International’ın (Uluslararası Şeffaflık Derneği) ülkemizin 2015 siciline dair raporları aslında iliklerimize kadar hissettiğimiz baskının haritasını çıkarmış. Freedom House raporuna göre, Türkiye, bir önceki yıl olduğu gibi 2015’te de medya açısından özgür olmayan, diğer özgürlükler açısından da yarı özgür ülke statüsünde. Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek ile birlikte Avrupa’da yarı özgür statüsüne sahip nadir yerlerden biri. Gazetecilerin haberleri ve köşe yazılarının iddianamelerde delil sayıldığı bir ülkede özgür olmadığımızı anlamak için raporlara ihtiyacımız olmasa da dünyadaki yerimizi tescillemesi açısından önemli.

Türkiye’yi yakından takip eden herkesin mutabık kalacağı gibi, Freedom House, özgürlüklerde gerilemenin sebeplerini artan terör, IŞİD tehdidi ve her türlü muhalefet ve medyaya karşı yoğunlaşan tacizde buluyor.  İnsan Hakları Örgütü raporu ise Türkiye’de tüm denge ve denetleme sistemlerinin yok edildiğinden bahsettikten sonra karanlık bir gelecek uyarısı yapıyor.  Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli. Aslında uyarısı yapılan o geleceği şimdiden yaşıyoruz zaten, karanlık tünelin tam içindeyiz. Rapor, Türkiye’deki ‘korku siyaseti’ne dikkat çekerken, hakların tehdit altında olduğunu, terör saldırılarını ve her türlü muhalefete artan baskıyı vurguluyor.

Üçüncü rapor ise artık kanıksadığımız ve olağan gördüğümüz yolsuzluklarla özgürlükler arasındaki bağı anlamak açısından önemli. Yolsuzluk endeksinde daha geri sıralara düşmemiz herhalde kimseyi şaşırtmaz. O kısmı açıklamaya bile gerek yok. Türkiye 168 ülke arasında 2014 yılında 66. sıradayken 2015’te 68. sıraya gerilemiş.  Her şeyimiz gibi bu da vasati diyebilirsiniz, ama mesele yolsuzlukla ve bin bir zahmetle kazandığımız maaşlarımızdan, aldığımız benzinden, yol geçişlerinden ve daha pek çok kalemden devlete verdiğimiz vergilerin birilerinin keyfi olsun diye çarçur edilmesiyle bitmiyor. Adam kayırma, ihalede fesat, akrabaya torpil, kamuda devasa israf gibi bin bir çeşidi olan yolsuzluk, özetle milletin hakkının yenmesi. Halkın devlet, daha doğrusu devlette güya halkı temsil eden bir grup azınlık için çalışması ve emeğinin sömürülmesi. Bir anlamda, modern kölelik.

Mesele neden yolsuzlukla bitmiyor? Zira yolsuzlukların üstünün örtülme çabası zincirleme sorunları beraberinde getiriyor. Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin altını çizdiği gibi ‘cezasızlık’ kültürünün yerleşmesine, nasıl olsa hesap sorulamaz anlayışına yol açıyor. Bununla da kalmıyor, 17 Aralık’tan beri birebir şahit olduğumuz gibi, yolsuzlukları yazan, bu konuda konuşan kim varsa en ağır şekilde cezalandırılıyor. Böyle bir sistemde, sadece gazeteciler değil, haber alma, iktidarı eleştirme hakkı elinden alınan halk da mutsuz oluyor.

Yolsuzluğun olağan olduğu, özgür olmayan bir ülke yabancı yatırımları ve cazibe merkezi olma şansını da kaybediyor. Küçük bir azınlığın hesap vermeme çabasının faturasını koca bir millet ödemeye devam ediyor…