Ajanslar haber geçti. 15 Temmuz darbe girişimini önceden bildikleri iddiasıyla tutuklanan, aralarında Ekrem Dumanlı, Emre Uslu, Tuncay Opçin, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Mehmet Altan ve Prof. Dr. Osman Özsoy’un da bulunduğu 17 kişi hakkında hazırlanan iddianamede, 16 şüphelinin üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istenmiş.

Ne yalan söyleyeyim şaşırmadım. Alıştım çünkü. Savcılar bensiz bir iddianame yazdıkları gün Türkiye’ye adaletin gelmeye başladığına inanacağım.

Savcılara bakarsan, hayatımda görmediğim, konuşmadığım aynı havayı bile teneffüs etmediğim MİT tırlarını durduran asker, polis savcılara emri ben vermişim.

Darbeyi henüz darbe toplantıları bile başlamadan, (Savcılara göre darbe toplantıları 1 Kasım seçimlerinden sonra başlamış) ama ben 15 Eylül’de daha darbecilerin bile bilmediği darbenin yapılacağı darbenin tarihini bile önceden biliyormuşum.

Savcıların fantazileri bununla da sınırlı değil. Mesela 17-25 Aralığı da önceden biliyormuşum, El Kaide’ye yapılan operasyonları da önceden biliyormuşum, her şeyi önceden biliyormuşum ama bunu bir ben bilmiyormuşum…

(Bence analizlerim ve öngörülerim sıklıkla doğru çıktığı için savcılar gizli bir hayranlık ve kıskançlık içindeler onun için böyle saçma sapan iddialar yazıyorlar. :)))

Bu arada Sümeyye’ye suikast ta yaptım hatırlıyorsanız…

En son Ahmet Altan ile subiliminal darbe mesajı vermişiz. 3 defa müebbet ile yargılanıyorum. Savcılar hıncını alamamış olmalı ki, bir de halkı kin ve nefrete sevk ettiğim için 3 sene iseymiş. 3 müebbet artı 3 yıl.

İnsan bu komedileri okuyunca ‘3 Müebbet iyi de o 3 sene fazla oldu. 3 müebbet olmaz mı?’ diyesi geliyor…

Bu iddianameler şaka gibi ama maalesef savcılar şaka yapmıyor. Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak gibi duayen insanlar hapiste çürüyor. Ve aslında herkes suçlarının ne olduğunu biliyor; BOYUN EĞMEMEK suçunu işledik hep beraber.

Mehmet Baransu’nun “suçu” belli mesela. “Ben Kasımpaşalı’dan korkmam” dedi. Erdoğan çok alındı bu lafa, Baransu’ya cevap da vermişti…

Savcı darbecilik diyor ama ben gerçek “suçlarımızı” yazayım.

Ahmet Altan’ın “suçu” “PAŞASININ BAŞBAKANI” manşeti. Hoş o manşeti bulan Marker Eseyan şimdi AKP vekili destekleyen Yıldıray Oğur AKP’nin haram paralarıyla sermiyor ama onlar o manşeti savunmadılar. Ahmet Altan boyun eğmedi ne yazdıysa onu savundu…

Ahmet Altan’ın aslında suçu çok: KOF KABADAYI yazmak mesela. “Mehmet Baransu’yu bırakın beni alın” diye diklenmek sonra. Devrin kudretlisine “sen kimsin” deme cesaretini göstermek.

Mehmet Altan’ın “suçu” da sabit. Sürekli Uluslararası hukuku, evrensel standartları hatırlatmak onunki. Ekonominin hukuktan ayrılamayacağını anlatmak. Devletin mafya düzeni gibi yönetilmesinin yanlış olduğunu anlatmak. Herkesin susturulduğu bir yerde cesaret bulaştırmak yani. Üstelik susması karşılığına yandaş medya Star’dan yapılan teklifleri reddedip onuruyla sözünün ardında durmak.

“Sen kimsin ki Star’dan verilen bir kamyon parayı reddedip diktatöre karşı konuşursun?” İşte Mehmet Altan bunun için içeride…

Nazlı Ilıcak’ı zaten biliyorsunuz. Her şey rağmen dik durmak gibi bir “suçu” var onun. Evrensel bir suç bu. Omurgasız deniz fillerinin doluşturduğu medya dünyasında oğlunun bile uyarı ve tehditlerine rağmen, ardına bakmadan yürümek gibi bir suç işledi Nazlı Ilıcak.  Erdoğan’ı eleştirmek, cesaret bulaştırmak, kendi mahallesinden gelen diktatöre diktatör diyebilmek gibi bir suçu var onun.

Ekrem Dumanlı’nın “suçu” biat etmemek. Hüseyin Gülerce gibi son dönemeçte trenden atlayıp Erdoğan’ın eteklerinin altına sığınsa, bir sığıntı gibi de olsa yaşardı, ama o bunu yapmadı. Adliyeye giderken de görkemli gitti çıkarken de görkemli çıktı. Erdoğan’a posta koymak suçunu işledi o…

Bana gelince? İnanın “suçumu” bilmiyorum. Ne Ahmet Altan gibi meydan okudum, ne Nazlı Ilıcak gibi etkim var benim. Sanırım benim “suçum” Erdoğan ile ilgili değil. Erdoğan ile ilgili “suçum” müebbet gerektirecek bir suç değil, kabahatler kanunuyla geçiştirilebilir bir “suç.” En ciddisi sanırım dershane tartışması çıktığında “toptan kapatın” diye bir yazı yazdım. Adının bile geçmediği yazı için 50 Bin TL’lik tazminat davası açmıştı. Adı geçmediği halde üstüne alındı yazılanları. Kendine çakal dediğimi iddia etti ama hiç öyle bir şey dememiştim. Bundan dolayı öfkeli olabilir…

Sanırım benim “suçum” daha çok Hakan Fidan ile ilgili bir “suç.” Gizemli ayak oyunlarıyla “çok başarılı bir istihbarat başkanı olarak” bakan, hatta başbakan olmayı planlıyordu. Kimsenin dokunamadığı, sorgulayamadığı “karanlıklar prensini” sorgulamak benim “suçum.”

PKK’yla oturduğu masanın ülkeye zararının büyük olacağını yazmak. Tüm basını “barış getiriyorum” diye ikna ettiği halde beni susturamamak. Suriye politikasında, Mısır’da yaptıklarının nedense hep İran’a yaradığını yazmak gibi bir suç işledim mesela. IŞİD’e göz göre göre esir verdiğimiz diplomatları yazıp İstihbarat nerede dedim. Herkes barış geldi türküleri söylerken PYD’nın Suriye’nin kuzeyinde özerk devleti kurduğunu yazdım 2012 de. Büyük suç işlemiştim böylece…

Bir ara çevresine “Baransu ve Emre Uslu başbakanlığımı engelledi” diye yakındığını da duymuştum ama gülüp geçmiştim. Hem benim bu kadar etkili olduğuma inanmasına güldüm, hem de kendinin başbakan olacağına inanmasına…

İddianamelerden anladığım şu: Suriye’ye gönderilen silahları gündeme getirmeme bozulmuşlar en fazla. Her iddianameye El Nusra’ya kim yardım ediyor yazımı sokuşturmalarından çıkarıyorum. Sanki yardım etmemişler gibi benim haklarında olumsuz algı oluşturduğumu iddia ediyorlar. Ben olguları gösterdikçe onlar algılarının peşindeler. Nedeni belli, algıyla iş yaptılar ve algıları bozulunca çok kızdılar.

Darbe suçlaması elbette hikaye asıl suçumuz boyun eğmemek. Ve elbette cezası müebbet. Üstelik sadece şimdi değil tarih boyunca böyleydi. Sokrates de boyun eğmedi, Hz. İsa’da boyun eğmedi, Ömer Muhtar da boyun eğmedi, Sebahattin Ali de. Hepsinin cezası aynıydı.

Onlara müebbet verenler ardan bin yıllar geçse de müebbetle yargılanıyor, onlarsa halen onuruyla dimdik aramızda yaşıyorlar…

İşte bu yüzden kaybedeceksiniz. Ahmet Altan iki romanıyla sizi müebbetten mahkum edecek tarih huzurunda, Nazlı Ilıcak duruşuyla boynunuza hırsız yaftası asacak müebbetten asılan….

Bize bunları yapanlara belki bir şey yapamam ama Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak ile yargılanma onuru müebbetten yeter bana…

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...