SETA Uzmanı, Türkiye, İran ve Rusya ile Suriye konusunda anlaşabilir

 

Başkentte bulunan SETADC’nin ikinci yıllık konferansı Washington’da yapıldı.

 

SETADC’nin geçen yılki ilk konferansına Türkiye’den Cumhurbaşkanlığı sözcüsü ve kendisi de eski SETA direktörü olan İbrahim Kalın, o zamanlar henüz Erdoğanist Akşam’da yazan Etyen Mahcupyan gibi isimler katılmış, konferans 7 Haziran seçimlerinden sadece 2.5 hafta önce yapılmıştı. Ortalıkta Davutoğlu ve Erdoğan ayrılığı da bahsi de yoktu.

 

Bu yıl SETADC ikincisini düzenledi aynı konferansın. Beyaz Saray’a yakın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da son ziyaretinde kaldığı otel olan St. Regis’de yapılan toplantıda Türkiye-ABD ortaklığının tartışılacağı ilan edilen üç panellik konferasın ilk toplantısının başlığı ‘’NATO ve ABD-Türkiye Güvenlik Ortaklığı’’ idi.

 

Günün ilk paneline katılan dört konuktan biri Asya diğeri Rusya uzmanı olduklarını söyleyerek bu panele davet edildiklerinden dolayı şaşırdıklarını açıklayarak konuşmalarına başlama ihtiyacı hissettiler. Not alındı.

 

Bağlamsal vs. Yapısal sıkıntılar

 

Toplantının SETA İstanbul’dan katılımcısı olan Hasan Basri Yalçın, konuşması esnasında Türkiye ve ABD arasındaki sıkıntıların ‘’bağlamsal’’ olduğunu savunurken ondan hemen sonra sözü alan National Defense University’den Richard Outzen ise, daha karamsar bir tablo çizdi ve ABD ile Türkiye arasındaki farklılıkların ‘’korkarım taktiksel olmaktan daha fazla’’ diyerek Yalçın’a cevap verdi.

 

 

Yalçın ve Outzen, her ikisi de ne Türkiye ne ABD hükümetlerini temsil etmelerine rağmen sunumları iki ülkenin Suriye’ye bakarken yaşadıkları farklılıkları göstermesi açısından iyi bir rol oynadı. Yalçın, Türkiye’nin Suriyeli Kürtleri temsil eder hale gelen PYD’yi bir numaralı ulusal güvenlik sorunu olarak görürken, aynı güçlerin ABD tarafından ortak olarak anıldığını hatırlattı.

 

Outzen ise Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerilimi, 1970’lerdeki Kıbrıs çıkarması sonrası ABD Kongresi’nin Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosu dönemindeki tansiyon ile karşılaştırdı. Yakın zamanda Brookings’de yapılan Türkiye toplantısında da ABD’nin Türkiye eski Büyükelçisi Francis Ricciardone, Türkiye’deki demokratik geri kaymayı yine 1980 askeri darbesi ve 1997’nin 28 Şubat yarı darbesi ile karşılaştırarak anlatmak ihtiyacı duymuştu.

 

ABD uzmanından uyarı: İlişkiler en kötü dönemlere dönebilir

 

Outzen, şu an halen süregiden Amerika’nın PYD’ye olan desteğinin iki ülke arasındaki ilişkileri 1974-1980 arasındaki ambargo dönemindeki krize benzer bir duruma iteleyebileceğini ve asıl böyle bir durumun tehlikesine dikkat çekti.

 

Yalçın, ABD’nin PYD’yi Türkiye’ye karşı bir pazarlığın parçası olarak kullanacağına inandığını söyledi. PYD’nin IŞİD karşısında uzun dönemde başarıya ulaşamayacağını, örneğin Sünni-Arap olan Rakka’yı almayacağını kaydetti.

 

Seta Uzmanı: Türkiye’nin Rusya ve İran ile Anlaşma Senaryosu Ulaşılmaz Değil

 

Türkiye’nin Suriye politikası ile ilgili olarak üç senaryodan bahsetti Yalçın. Birincisi, ABD’nin harekete geçmesini beklemek. ABD’nin başkanlık yarışı düşünüldüğünde bir yıl daha ABD’den bir hareketlenme olmayacağı anlaşılıyor. Bu riskli bir senaryo değil ama maliyetli bir senaryo. Türkiye geçen yıl 500 kurban verdi Suriye krizine. Teori değil, somut olarak Türkiye’yi etkileyen bir kriz bu diye ekledi Yalçın. İkinci senaryo ise, yine Yalçın’a göre, Suriye politikasında tek başına hareket etmek. K.Suriye’yi kendisine bir tehdit görüyor Türkiye. Türkiye K.Suriye’de bir harekata girişmek zorunda kalacak bu senaryoya göre. Üçüncü senaryo ise Türkiye’nin Rusya ve İran ile anlaşması, beraber hareket etmesi. Bu zor bir senaryo ama ulaşılmaz değil Yalçın’a göre. ABD bir pozisyon alamayacaksa Türkiye bu senaryoyu ciddi olarak ele almak zorunda. Bu riskli ama maliyeti daha az bir senaryo olabilir.

 

İran ve Rusya’nın Esad’ı desteklediği düşünüldüğünde, Türkiye’nin bu iki ülke ile birlikte çalışması demek, Esad’ın kabulü anlamına geliyor. Ama Yalçın ekledi: ‘’Esad diktatör ama 3,4 yıldır orada ve gitmiyor. Bir çözüm bulunamadığına göre bu tür senaryoları da konuşmalıyız.’’ Davutoğlu’nun görevden gideceğinin kesinleşmesi ile birlikte gelen bu yorumu birlikte düşünmeye gerek olabilir.

 

Seta uzmanı: Türkiye, ABD’nin 11 Eylül dönemini yaşıyor

 

Yalçın, Türkiye’nin son yıllarda başka ülkelerin içişlerine karıştığını hatırlamıyorum da dedi. Türkiye hatırlanacağı gibi Suriye ve Mısır’a olan müdahaleleri ile biliniyor. Yalçın bu ülke politikalarını Türkiye’nin içişleri olarak görüyor belki.

 

Toplantı ABD-Türkiye’nin, NATO ile stratejik ortaklığı olmasına rağmen konu bir kez daha Türkiye’deki özgürlükler konusuna geldi.

 

Panelde özgürlük endişesi, özeleştiriye yer yok

 

Amerikan Tarım Bakanlığında çalıştıktan sona emekli olduğunu söyleyen bir dinleyici, Türkiye’de süregiden basın özgürlüğü ve diğer özgürlükler sorununu sordu. SETA çalışanı Yalçın, Türkiye’nin birçok güvenlik sıkıntısı ile uğraştığını, özgürlük konularının da buna göre değerlendirilmesi gerektiğini, Türkiye’deki durumun ABD’nin 11 Eylül sonrasındaki durumunu çağrıştırdığını anlattı. O zamanlar havaalanlarına  konulan extra güvenlik önlemlerini hatırlatarak cevap verdi: ‘’Türkiye zor bir zamandan geçiyor. Artan terörist saldırılar var. Türkiye kendi ulusal güvenliğini bina etme gayetinde. Türkiye kendi demokratik gelişmesi var, her ülkenin kendi demokratikleşme yolu var” dedi.

 

Kendisi de bir akademisyen olan ve İstanbul Ticaret Üniversitesinde akademisyenlik yapan Hasan Basri Yalçın, yüzlerce akademisyenin sadece bir çağrıya imza attıkları için soruşturulduklarını, bazılarının işten atıldığını, bazılarının evlerine baskınlar yapıldığını ve diğer bazılarının da hapse atıldıklarını not etme ihtiyacı duymadı.

 

Yalçın, Türkiye’de gazetecilere ve gazetecileğe yapılan baskılara bir kelime ile dahi vurgu yapmadı. Türkiye’ye sokulmayan yabancı gazetecilerden bahsetmedi. Türkiye’deki özgürlüklerin geri gitmesi ile ilgili hiçbir endişe belirtmedi.

 

Yalçın adeta Ortadoğu rejiminden gelmiş yetkili gibi  Türk hükümeti hakkında bir tek kelimelik, cümlelik eleştiri yapmamaya kararlı idi.

 

Toplantıyı yöneten Washington’ın tanınmış gazetecilerinden ve Ortadoğu, İran konularına yakınlığı ile bilinen Barbara Slavin dayanamayarak Türk hükümetinin basına ve gazetecilere davranışının ABD’de bir endişe yarattığını hatırlatma ihtiyacı duydu. Yalçın yine Slavin’in yorumune bir ek yapmak ihtiyacı hissetmedi.

 

Bu cevaptan sona soru hakkını alan Brookings Enstitüte’de Türkiye uzmanı olan Kemal Kirişçi, Yalçın’a yönelik olarak ‘’Türkiye ile ABD’nin 11 Eylül sonrası durumunu karşılaştırırken dikkat etmek gerekir. ABD’de hiçbir akademisyen bir çağrıya imza attığı için hapse atılmadı’’ hatırlatmasını yaptı. Yalçın da yine bir kıpırdama olmadı.

 

İslamcıları 1960, 1970 ve 1980’lerde yaşadıkları onca baskıdan sonra kendileri gibi düşünmeyenlere şimdilerde yapılan baskıya vicdanları ile daha gür karşı çıkmaları beklenirdi halbuki. Bugün Türkiye’nin güneydoğu illerinde yaşanan dramları yazan gazeteciler, sadece haber yazdıkları için hapse atılıyorlar. Başbakan Davutoğlu’nun dahi karşı çıktığı akademisyenlerin hapse atılmasını Seta İstanbul uzmanı değinmeye gerek duymadı.

 

Panel İzlenimleri

 

Geçen yıla göre biraz daha düşürülmüş profile sahip saatlerce süren toplantı gününü başkentteki AA, TRT ve havuz medyaya yakınların izlememeleri dikkatlerden kaçmadı (ben bu gruplardan gazeteci göremedim). Seta toplantısına Saray’a yakın basın tarafından pek de ilgi gösterilmemesinin özel bir anlamı var mıydı, son zamanlardaki

 

Erdoğanistler ve Hocacılar kavgasının tam bir yansıması idi bilmiyorum.

 

Toplantıda ABD’nin ortadoğundan çekilmesinin sürekli olup, olmadığı da sıkça tartışıldı.Ortadoğu işlerinden çekilmenin giderek daha partilerüstü bir konsensus haline gelebileceği, bunun Trump ve hatta Sanders’in de retoriklerinde yer aldığı not edildi toplantıda.

 

Obama yönetiminin Ortadoğu’dan çekilme, geleneksel müttefikleri kendi başına bırakma gibi yaklaşımlarının Suriye krizi ile bir fırtına halini aldığı vurgulandı. Bu fırtınanın soğukluğu Türkiye-ABD ilişkilerinin konuşulduğu her panel, toplantıda görülüyor. SETADC toplantısı da farklı değildi.

 

Konuşmaya Türkiye’den katılanların PYD’ye karşı sert tutumları açıkça görüldü. PYD’nin Rakka’yı veya Menbiç cebi gibi bölgeleri de almaması gerektiği veya alamayacağı, çünkü bu bölgelerin Sünni Arap olduğu hatırlatıldı.

 

Bununla birlikte ABD Başkanlık seçimlerine altı aydan az bir süre kalmış durumda. Bu panel de, diğer birçok tartışmada olduğu gibi bir sonraki Başkana tavsiyeler bölümü ciddi bir yer kapladı.

 

Seta uzmanlarının Türkiye’deki basın, özgürlük ve akademik özgürlük sorunlarına bu kadar duyarsız konuşmaları, bu grubun hükümete yakın olduğu bilindiği halde anlaşılamayacak kadar ilkel göründü.

 

Seta’nın bir başka konferansına geçtiğimiz aylarda katılmış, Kasım seçimleri sonrası ortamda Erdoğan’ı istikrar olarak göstermelerini kıyasıya eleştirmiştim (Seta’nın bu eleştirilerime rağmen bana toplantı daveti göndermesi de teşekkürü hakediyor). Kasım’dan beri Erdoğan’ın büyük zaferinin Türkiye’yi istikrarsızlaştığı görüldü. Şimdi ise aynı ekibin özgürlükler sıkıntılarına bu kadar duyarsızlığı anlaşılmaz geliyor. Hiç sağlıklı bir tutum olarak görülmüyor.

 

Seta ekibi özellikle umalım ki Türkiye’deki dedikoduların söylediği gibi cadı avına muhatap kalmasınlar ve bugün bahsetmedikleri, dokunmadıkları dahi özgürlük sıkıntısının düzeltilmesine yarın muhtaç kalmasınlar.

 

Hiç kimse kalmasın.

 

Bunun için vicdanlı, adil vatandaşların konuşması ve hükümetin baskıcı tutumunu eleştirmesi, kınaması gerekiyor. Bunlara Seta uzmanları da dahil.

 

İLHAN TANIR / HABERDAR