Zulüm ve işkence altındaki insanların ferec ve mahrec beklentileri anlaşılabilir bir durumdur. Nitekim, Mekke’de zulüm ve işkence artınca, sahabeden Habbab bin Eret, Allah Rasülüne gelmiş ve dua talebinde bulunmuştu:

– Yâ Resûlallah! Bizim için Allahtan yardım dile! Bizim için Allaha duâ eder misiniz?

Habbab bin Eret ki; en fazla işkence gören sahabelerden biridir. Bu kadar zulüm ve işkence görmüş birinin, böyle makul bir talebi anlaşılabilir. Lakin, Allah Rasülü bu talebe karşı şöyle cevap veriyor:

Vallahi sizden önceki mü’minlerden bir kimse, yakalanır, kendisi için yerde bir çukur kazılır, o kimse, o çukura, dizlerine kadar gömülür, sonra bir testere getirilip, başının üzerine konulup biçilerek ikiye bölünürdü de, bu işkence, onu, dîninden dördüremezdi!

Yâhut, onun kemiğinin üzerinden eti ve siniri, demir taraklarla taranır, kazınırdı da, yine bu işkence, kendisini dîninden döndüremezdi!

Allah’dan, korkunuz! Hiç şüphesiz, Allahu teâlâ, sizin için fetih ihsân edecektir! Vallahi, Allah bu işi, muhakkak tamamlayacak. Bu işin hükmü, muhakkak yerine getirilecektir! Hattâ hayvanına binmiş bir kimse, San’a’dan çıkıp Hadramût’a kadar gidecek de, Allah’dan başka, bir şeyden korkmayacak!

Ancak, koyunları varsa, onlar hakkında kurt saldırmasından endîşe duyacaktır. Fakat siz, acele ediyorsunuzdur!

Neredeyse tamamımız, Habbab bin Eret’in uğradığı işkencelere uğramadık. Ancak, ferec ve mahrec beklentimiz, dua talebinin bile ötesine geçmiş ve Allah’ı icbar etme hadsizliğine varmış.

Daha önce AKP’lilerin “Tayyip giderse ne olur?” şeklinde ifade edilebilecek, dinin vücudunu Tayyip ile kaim gören ve şirk kokan anlayışlarına değinmiştik. Maalesef, cemaat içerisinde de benzeri bir kayma noktası mevcut. “Bahar geliyor” diye ifade edebileceğimiz, esbaba haddinden fazla önem atfeden ve şirk kokan bir anlayış… Bu anlayış ile ilk 30 Mart seçimleri öncesinde karşılaşmıştım. AKP’nin zulümlerinin ilk dönemleri ve cemaat bireyleri, 30 Mart’ta herşeyin biteceğine inanıyor ve “Bahar geliyor” diyorlardı. 30 Mart’ın üzerinden nice dönüm noktaları geldi geçti ve hiçbirinde bahar gelmedi. Evet, amaç ümitleri diri tutmaktı. Ancak bu, Allah Rasulünün çizdiği usülde olmalı ve itidalde kalınmalıydı. “Şu zaman bitecek, şu olaydan sonra gidecek.” gibi Allah’a, ef’ali için zaman tayin etme hadsizliğine girilmemeliydi. Habbab’ın gördüğü o kadar işkenceye rağmen Allah Rasülü, ne “Şu vakitte zulüm bitecek” diyordu ne de dua gibi makul bir talebine beklenen yanıtı veriyordu. Girilen yolun kaderini hatırlatıyor ve sarsıyordu Habbab’ı. “Sizden öncekilerin yaşadıklarını yaşayacaksınız, bu yolun kaderi budur.” diyordu. Daha şedidi de olabilir ama sebat edeceksiniz. Talip olduğunuz cennettir. Cennet ucuz değildir. Ve demirci Habbab, demir gibi sebat ediyordu.

Yasir ailesinin durumu da farklı değildi. Allah Rasülü, Haşimoğullarının himayesindeydi. Ama himaye edecek kimsesi olmayanlar vardı. Ve Allah Rasülü, Mekke’de hergün bunlara yapılan işkencelere tanık oluyordu ve ızdırabı ile iki büklümdü. Bir gün yine Yasir ailesine işkence yapılırken oradan geçiyor ve “Sabredin ey Yasir ailesi, cennet var” diyordu. “Şu gün zulüm bitecek” demiyordu. Habbab’a seleflerinin katlandıkları işkenceleri hatırlatıp “sabır” tavsiye eden Allah Rasulü, Yasir ailesini cennet ile müjdeliyor ve yine “sabır” diyordu.

Yine bir dönüm noktasındayız. 16 Nisan’da kanaatimce önemsiz bir oylama yapılacak. “Evet” de çıksa “hayır” da çıksa Erdoğan zaten dilediğini yapabiliyor. Öyle ki; 17 Nisan’da, “evet” oranı %70 olarak ilan edilse, düzeltecek hiçbir kurum ve irade yok. “Hayır” çıkarsa bir anda ülke cennete dönmeyeceği gibi “Evet” çıkması da dünyanın sonu değil. Ne yapalım peki? Niyet hayır, akıbet hayır. Gerisi tevekkül… Cebri bir tevekkülden bahsetmiyorum. “Hayır” çıkarsa adaletin tesisi için mücadeleye devam edilmeli. “Evet” çıkarsa adaletin tesisi için daha yüksek bir gayretle mücadeleye devam etmeli. “Hayır çıkarsa her şey düzelecek” beklentisi “Evet” çıkması durumunda mücadele azmini kırar. Gençken duvarıma astığım, sapanla taş atan Filistinli bir çocuk silüeti posteri vardı ve altında şu yazıyordu:

İktidar her yerdedir. Direniş de…

“Evet” de çıksa “Hayır” da çıksa, zulme karşı direnişe devam edeceğiz. Zulüm ilelebet sürmez ve zulüm azalarak değil artarak yok olur. İmanım kadar eminim, Erdoğan da parazitleri de yakın zamanda yerle yeksan olacak. Ne zaman ve nasıl olacak bilmiyorum. Ancak, Sünnetullah’ın tecellisi yakındır. Dünyasını da ahiretini de berbat eden Yezidlerden biri olarak hatırlanacak. İbn-i Ziyad olmak için yarışanların da sonu, asrın Yezid’inden farklı olmayacak. Tarih, şehid Hüseyinleri hayırlı yad edecek.

Yezid’in zindanlarında işkenceler altında şehadete yürüyen, genç polis kardeşim Kadir Eyce’ye Rabbim firdevsi ihsan eylesin.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...