Hürriyet’tin haberine Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı PKK’nın Güneydoğu’daki savaşına dair bir rapor hazırlamış.
Emniyet PKK’nın savaş stratejisini şu şekilde okuyor:
Çatışmasızlık dönemini fırsat bilen terör örgütünün şehir merkezlerinde yapılanmaya gittiği, PKK kamplarında eğitim alan, dağ kadrosu içinde bulunan birçok militanının şehirlere yerleşerek Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) adı altında örgütlendi. 2013 yılında kuruluşunu tamamlayan YDG-H, PKK’nın dağ kadrosundan teslim olan örgüt üyelerinden oluşturuldu. Polis teşkilatı gibi bir yapılanmaya giderek asayiş ekibi, istihbarat birimleri kurarak, kontrol ettikleri bölgelerde denetimler yaptı. Sözde mahkemeler kurarak yargılamalara gitti. Yol kesip, kimlik kontrolleri yaparak sözde asayiş uygulaması yaptı.
Emniyet’in değerlendirmesine göre, PKK kentlerde asayiş ve istihbaratıyla polis teşkilatı gibi bir örgütlenme oluşturup, polisleri hedef alarak kendi denetimini sağlamayı amaçlıyor.
Ayrıca örgüt ,kendisine sözde bağımsız noktalar, bölgeler oluşturduğu, bu bölgelerde kontrolünü kaybetmemek, güvenlik güçlerinin bu bölgelerde etkinliğini kırmak, bütünüyle kendisinin hâkim olduğu sözde bağımsız bölgeler oluşturmak için polislerin hedef alındığı, polislere yönelik saldırılar, suikastlar düzenleyerek kendilerince kontrol ettikleri bölgelerden uzak tutmak istedikleri değerlendirilmektedir.”
Peki Emniyet PKK’nın şehir savaşı stratejisini doğru okuyor mu?
Üzgünüm ama Emniyet’in okuması bize devletin aklını yitirdiğini gösteriyor. Devlet bu akılla bu savaşı çok ama çok erken kaybeder. Emniyetin PKK terörünü okuma biçimi 1990’lı yıllardan kalan “PKK’nın alan hakimiyeti” stratejisinin şehirlere yansıtılmış şekli.
Emniyet’te kaliteli, analitik düşünme yeteneğine sahip, iyi eğitim almış personeli sürüp yerine siyasi iktidarın maşası tipleri doldurursanız olacağı bu.
Peki Emniyet’in okumasının nesi yanlış?
En başta kurulan mantık yanlış. Emniyet’in okumasını destekleyecek hiç bir veri yok. Emniyet PKK’nın günlük yayın organlarını takip etse böyle saçama bir şey yazmazdı.
Şöyle anlatayım: Eğer PKK’nın bu savaştan amacı bölgede hakimiyetini kurup, bölgede asayiş faaliyeti yapmak, yargılama yapmak, vergi toplamak olsaydı, bunu Çözüm süreci denilen süreçte çok daha kolay, çok daha zahmetsiz, çok daha dokunulmaz olarak yapıyordu. Hem de iktidar korumasında yapıyordu. Hatırlayın, PKK sokak sokak yol kesip kimlik kontrolü yapıyor, AKP’nin içişleri bakanlı ve valiler bunlara dokunmayacaksınız diye güvenlik güçlerine talimat veriyordu. PKK çözüm sürecinde heykel dikti. Daha ne olsun. Böyle saçma bir analiz olur mu?
Gelelim Emniyet’in ikinci argümanına. “PKK kendisine münhasır bölgeler oluşturup, buralara polisin girmesini engellemek istiyor.” Bu da tamamen saçma bir argüman. Çözüm sürecinde de polis PKK’nın hakim olduğu mahallelere giremiyordu. O dönemde bile YDG-P Polise sokağa çıkma yasağı ilan ediyordu. Güneydoğu’yu geçtim Mersin’de bile polis PKK’nın yoğun olduğu mahallelere giremiyordu.
Hal böyleyken, PKK neden çatışmaları büyüterek zaten fiilen edindiği kazanımı bir de çatışmalarla korumaya çalışsın? Ayrıca PKK o bölgelere polis sokmayarak ne elde etmiş olacak? Bölgede PKK’nın hakim olduğunu bizzat AKP Oslo’da PKK ile görüşerek tescil etti zaten. Çözüm sürecinde devletin yanında olan aşiretler ve Kürtler de PKK’nın yanına itilerek bu durum fiilen mümkün kılındı zaten.
Ayrıca PKK şehirlerde polise saldırmaya yeni başlamadı. 2012 yılında da yoğunlukla polise yönelik saldırılar yapılıyordu.
Peki Emniyet’in okuması yanlış ise PKK’nın polise saldırmasını nasıl okuyacağız?
PKK’nın polise saldırmasının bir çok nedeni var. En temel nedenlerini sıralayalım.
1) Askere oranlar Polis her zaman daha kolay hedeftir. Bu sadece Türkiye için değil dünyada da böyledir. Dikkat edilirse genelde şehit edilen polisler de ya trafik polisleri, ya da olaylara müdahale eden, yani bir sivil görev yaparken şehit ediliyor.
2) Polis istihbaratı zayıf düştü. Polis paralel paranoyası nedeniyle tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor. Bu yukarıda yer veridğim polisin PKK eylemlerini okuma biçiminde de apaçık görülüyor. Özellikle istihbarat zaafı yaşayan polisin, PKK eylemlerini önceden önlemesi mümkün görülmüyor. Ayrıca polis yönetim zaafı da yaşıyor. PKK ile uğraşacağına hükümete yalakalık için paralel safsatasıyla uğraşan, tek dertleri koltukları olan emniyet Müdürleri bölgede en ciddi güvenlik zaafının nedeni. Örneğin Diyarbakır’da şehit düşen trafik polisi Tansu Aydın olaydan önce PKK’nın şehir içinde polise saldıracağı istihbaratı alınmasına rağmen, korumasız bir şekilde trafik ihbarına gönderildiği için şehit düştü. Bu apaçık bir yönetim zaafıdır. Ama bu zaafı gösteren Emniyet müdürünü AKP ödül gibi batıya emniyet müdürü olarak atadı.
3) PKK’nın dağ kadrosu kış üstlenmesine geçti. Dolayısıyla bu dönemde PKK’nın dağ kadrosu için savaşmak oldukça riskli. Hatta dağ kadrosunu olası operasyonlardan korumak için şehirlerde eylemler yapılıyor bile denilebilir.
4) 1990’lardan farklı olarak özellikle İHA’ların sağladığı üstün istihbarat PKK’nın dağda kolay hareket etmesini engelliyor. Bunun için PKK daha çok şehirde eylem yapmayı tercih ediyor.
5) Unutmamak gerekir ki son çatışmaların arka planında hep bir Suriye savaşı stratejisi duruyor. PKK Suriye’deki kazanımlarını ancak Türkiye’nin içini karıştırarak koruyabileceğini düşünüyor. Bunun için esasen Güneydoğu’nun mahallelerinde yürütülen savaşın Suriye’deki savaşın bir parçası olarak okumak gerekiyor. PKK için Cizr’de Şemdinli’de Lice’de yürütülen savaş aslında Rojova’daki kazanımları korumak için yaygınlaştırılmış bir savaş stratejisinin parçasıdır.
6) 1990’lardan farklı olarak bu yeni savaş artık naklen savaşa dönüştü. Sosyal medyanın varlığı, PKK için büyük bir kazanç oldu. Dolayısıyla PKK’nın savaşını dünya gündemine sokabilmek için savaşın sosyal medyanın önünde cereyan ediyor olması gerekiyor. Bu sürek biraz 1970’li yıllarda Filistinli savaşlıların dünyanın ilgisini çekebilmek için başlattıkları uçak kaçırma eylemlerine benziyor. Dağda patlayan bombadan kimsenin haberi olmuyor ama şehirde patlayan kurşun anında dünyaya naklen anlatılıyor. Bunun için PKK bundan sonra savaşacaksa şehirlerde savaşacaktır.
7) 2012’de Devlet PKK’yı dövüp masaya oturmuştu. Eğer bu sürecin sonunda taraflar masaya oturacaksa, PKK eli güçlü olarak masaya oturmak istiyor. Bunun için de çözüm sürecinde şehirlerde kurduğu ve yerel halka karşı ispatladığı fiili üstünlüğünü devlete karşı da ispatlamak istiyor. Bir anlamda PKK devleti dövüp masaya oturmak istiyor…
Emre Uslu