7 Haziran seçimleri ile 1 Kasım seçimleri arasında iki temel belirleyici unsur var. Bunlardan ilki AKP’nin kaybedebileceği inancının yerleşmiş olması. 7 Haziran seçimlerinden önce neredeyse hiç bir muhalif AKP’nin yenilebileceğine, iktidardan gideceğine inanmıyordu. Ancak 7 Haziran seçimleri bu algıyı yıktı. Şimdi 1 Kasımda hem AKP seçmeni hem de muhalifler sandık başına bu kabul ile gidecekler. AKP seçmeni partilerini yeniden iktidar yapmak için çalışacak, muhalifler de AKP’yi bir kez daha hezimete uğratmak için.

1 Kasım seçimlerinin en önemli belirleyicisi ise kuşkusuz PKK saldırıları olacak. PKK’ya duyulan öfkenin AKP’ye yarayıp yaramayacağını henüz bilmiyoruz. Siyasi gözlemciler AKP’nin milliyetçi oyları alabilmek için çatışmaları çıkarttığı konusunda hemfikir. Ancak özellikle kontrol edilemeyen toplumsal dalganın AKP aleyhine döneceğini söyleyenler de var. Yani AKP açısından evdeki hesap çarşıya uymamış görünüyor.

PKK terörü seçmen davranışını nasıl etkiler diye sorulurken gözden kaçan bir soru var. PKK terörü AKP seçmeninin davranışını nasıl etiler sorusu?

Henüz bu konuyla ilgili yapılmış ciddi bir araştırma yok. Ancak AKP seçmeniyle girdiğim diyaloglardan çıkardığım gözlemlerime dayanarak şunları ifade edebilirim.

1) AKP seçmeni çatışmaları PKK’nın başlattığına, bunun arkasında AKP’yi götürmek için girişilen bir üst aklın olduğuna inanıyor. PKK’ya hem kızgınlar, hem hınç duyguları var. Bunun en büyük nedeni de PKK’yı nankör olarak buluyorlar. Özellikle açılım sürecinin sonunda Kürtlerin AKP’ye geleceğini beklerken HDP’nin AKP’yi iktidardan etmesine çok içerlemiş durumdalar. Bütün bu sürecin arkasında uluslararası güçleri görüyorlar. Bu nedenle AKP’li seçmen PKK saldırıları nedeniyle partilerinin etrafında kenetlenmiş durumda.

2) Çözüm sürecinde PKK’yı büyütenin AKP olduğuna kesinlikle inanmıyorlar. AKP seçmeni şöyle düşünüyor. PKK’ya bir kredi açtık. Seve seve onlara alan açtık. Dönüp siyaset yapma fırsatı sunduk. Ancak onlar bunu kabul etmedi. İyi niyetimizi suiistimal etti. Bu süreci partimizi bitirme hamlesi olarak değerlendirdi. “Seve seve çözüm süreci teklifimizi kabul etmediler, şimdi döve döve bunu kabul ettireceğiz.” Bu argümanla AKP tabanı kenetlenmiş durumda…

3) PKK ile Gülen cemaati anlaşmış durumdalar. Bunların tek amacı var Müslümanlara zarar vermek. Dolayısıyla mücadele her iki kesime karşı birlikte yapılmalı. Bu nedenle partiyi eleştirmek, yanlışlarını söylemek yanlış. Savaşın ortasındayken hataları konuşma zamanı değil. Ne yapalım çözüm sürecinde bazı yanlışlar yapılmış olabilir ama şimdi bunları konuşmanın zamanı değil. “Küffar boynumuza kemendi atmış. 7 Haziran’da gördük ne olduğunuz. Şimdi çözüm sürecinde yanlışlar yapıldı demenin zamanı değil.”

4) Konuştuğum bazı AKP’liler de 7 Haziran öncesinde yaşanan kutuplaşma nedeniyle AKP’den kopan seçmenlerin bir kısmının “teröre karşı birlik olma zamanı” argümanıyla yeniden AKP’nin etrafında birleşeceğini, bunun için teröre karşı yapılan mitinglerin etkili olacağını düşünüyor. Bu nedenle AKP’nin yeniden tek başına iktidara geleceğine inanıyorlar.

5) Çözüm sürecini ve siyaseti yakından takip eden daha çok okumuş yazmış AKP’lilerin PKK terörüne karşı bakışı ise daha ilginç. Onlar aslında bir miktar tüm AKP seçmeninde bulunan, ama hemen hepsinin sakladığı “suçluluk” duygusuyla ve inkarcılık sendromu ile partileri etrafında kenetlenmiş durumda.

Bir nevi 17-25 Aralık kenetlenmesi yeninden oluşmaya başlamış gibi. 17-25 Aralık soruşturmasıyla ortaya çıkan hırsızlık ve yolsuzluk belgeleri AKP’lileri beklemedikleri anda spot ışıklarının altına getirmişti. Az ya da çok hemen bir çok AKP’li sözü edilen yolsuzluklara karıştığı için hemen hepsi aynı suçluluk duygusuyla partilerinin etrafında kenetlenmişti.

AKP seçmeninde en sık görülen durum da “inkarcılık sendromu” (Denial Syndrome). Bu sendrom parti etrafına kenetlenen seçmenler 7 Haziran öncesinde biraz gevşemişti. PKK’nın saldırıları yeni bir kenetlenmeyi beraberinde getiriyor gibi. Arkası arkasına gelen şehitlerin sorumluluğunu partilerine yıkmak istemeyen, ama aynı zamanda bunun en büyük sorumlusunun AKP olduğunu bilen bu seçmen kitlesi yine “inkarcılık sendromuna” kapılmışa benziyor. Bu kitle inkarcılık sendromu ile partilerinin etrafına sarıldıkça sarılıyor. Zira oradan kopunca tüm suçları ve sorumlulukları kabul etmek zorunda olduklarını biliyorlar.

Daha önce “AKP tabanını ya doğrudan ya duygusal olarak suça bulaştırdı. Bu yüzden tabanın AKP’ye sarılmaktan başka yapacağı bir şey yok” tespiti yapmıştım. PKK’nın terörü başlatması için de benzer bir suçluluk psikolojisi içinde oldukları görülüyor. Bu defa “vatana ihanet” suçlamasıyla karşı karşıya olan bir lider ve onu çok sevip destekleyen bir kitleden söz ediyoruz. Kenetlenme daha da sıkı olacak gibi görünüyor…

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...