Her canlının bir ömrü olduğu gibi, saltanatların da ömürleri vardır.

Tarih, kendisini vazgeçilmez bulan şahsiyetler ve asla yıkılmaz denilen saltanatlarla doludur.

Türkiye’de, son 3 yılı tam bir diktatörlük olan “Erdoğanlı Saltanatı” hüküm sürmekte.

Yargıdan medyaya, inşaattan üniversitelere kadar bu saltanat kendisini hissettirmekte ve ülkenin beş bucağında tesir icra etmekte.

Ancak, bundan önceki tüm saltanatlar gibi, Erdoğanlı Saltanatı’nın da sonu geliyor.

Muhkem inşa edilmiş Saray’dan gelen çatırtılar artık iyiden iyiye duyulur hale gelmiştir.

Erdoğan, Saray’ını değil ama saltanatını, sağlam olmayan bir zemine inşa etti en başından itibaren.

Geride enkazlar bırakarak ve hep kendisine ait olmayan alanlarda at koşturmaya çalışarak kurduğu bir sulta vardı.

Nasıl mı?

Öncelikle, Erdoğan’ın elinde yetişmiş bir kadrosu yoktu.

Bu nedenle iktidara ilk geldiğinde, Hizmet Hareketi’nin yetişmiş ve liyakatli kadrolarını kullandı.

Hizmet Hareketi de milli ve demokratik tutumu dolayısıyla, demokrasi ve hukuk söylemlerini öne çıkaran ve öteden beri ezilmiş olan muhafazakar kesimden gelen Erdoğan’a sahip çıktı. Ayrıca, uzun yıllar boyu ülkenin, insanımızın ve demokrasinin başında bir kılıç gibi sallanıp duran askeri vesayetin yıkılmasına destek verdi.

Erdoğan’ın askeri vesayet ile mücadele etmeye ne yüreğinin ne de çapının yeteceğini, yaşadığımız son süreç gözler önüne sermiştir.

Zira Erdoğan, kendi saltanatının devamı adına, kendilerine karşı dün mücadele ettiği iddiasıyla diye prim yaptığı tüm kesimlerin elinde bir oyuncak haline gelmiştir.

Erdoğan, Hizmet Hareketi’nin hem sosyal hem de medyatik desteğiyle yıkılan askeri vesayetin yerine Saray vesayeti kurma peşine düşmüş ve bunun için, dün beraber olduğu Hizmet Hareketi’ni satıvermiştir.

Erdoğan, AKP nin kuruluşunda kendisiyle beraber olan dava arkadaşlarını da bu süreçte yolda bırakmış ve tek adam olma davası gütmüştür.

Bu gibi satışlarla kurduğu bu kağıttan saltanat, öyle anlaşılıyor ki bu sefer, kendisinin, satın aldığı yeni adamlar tarafından  satılmasıyla tarumar olacak.

Hafta sonu internete düşen ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu hain ilan eden Pelikan Dosyası, Erdoğan’ın yeni bir ‘satış’ içine girdiğinin en somut delilidir.

Şahsen ben bu son satış hamlesinin, Erdoğan’ın yıkılış sürecinin hızlanmasına sebep olacağı kanaatindeyim.

Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki örtülü kavga, arka planında ‘derin’ odakların olduğu bir kavgadır.

Bu kavgada, her şey ve her yol mubah görülüyor.

Bu kavganın çok seviyesizce ve bel altında geçeceğini tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek.

Bu kavgada kazananı, Erdoğan ve Davutoğlu’dan ziyade, taraflara arka plandaki oyun kurucuların tayin edeceğini sanıyorum.

Bu kavgada Erdoğan, yurt içinde Ergenekon, yurt dışında ise sadakati sorgulanır Suudlar’ın başını çektiği zengin Arap ülkeleri ile işbirliği içerisinde.

Davutoğlu ise yurt içinde Hakan Fidan ve Ordu, yurt dışında da Avrupa ve Amerika’yı arkasına almış durumda.

Davutoğlu her ne kadar sağlam ve karizmatik bir lider olmasa da, hal-i hazırda için bu kavgada kullanılabilecek en uygun kişi durumunda.

Zannımca bu meydan savaşı pek de uzun sürmeyecek.

Erdoğan’ın “sır küpüm” dediği Hakan Fidan, aynı zamanda yumuşak karnıdır da.

Fidan, Erdoğan’ın tüm açıklarına vakıf olan Reza Zarrab’ın Amerika’ya gelmesinde önayaklık yapmış ve  onu Amerika’ya teslim ederek, Erdoğan’a karşı çok ciddi bir üstünlük sağlamıştır.

Davutoğlu’na alternatif olarak düşünülen Binali Yıldırım’ın hayallerini, oğlunun kumar oynarken çekilen resimleri ile yıkan da yine aynı şahıstır.

Fidan, Erdoğan ve çevresinin en mahrem ve gizli açıklarını çok iyi bilmekte ve kayıt altında tutmaktadır.

Bunların medyaya birer ikişer servis edilmesine, önümüzdeki gün ve haftalarda hep beraber şahit olacağız.

Diğer taraftan TSK de Erdoğan’ın maceraperest ve kanlı planlarını çok iyi okuyabilen ve bugüne dek kendisine karşı dik durmayı başaran bir başka denge unsuru.

TSK’nin, Erdoğan’a direnen duruşunu sürdüreceğinden şüphem yok.

Erdoğan’ın diğer bir zayıf noktası da, ittifak kurduğu Ergenekon ve Suud Hanedanı’nın, Erdoğan’ı her an satabilecek potansiyele sahip olmasıdır.

Ergenekon, bir taşeron olarak kullandığı Erdoğan’ın artık işe yaramadığını fark ettiği anda oyuncu değiştirecek ve Erdoğan’ı satacaktır.

Tek avantajı petrol geliri olan Suudlar, Amerika ile karşı karşıya gelmeyi asla göze almazlar.

Zira, tüm petrollerini çıkaran firmalar ve bu petrolden kazanılan paralar, Amerika’nın kontrolündedir.

Bu nedenle Amerika, Erdoğan’a karşı olduğunu bir kere ilan ettikten sonra, Suudlar’ın Erdoğan’a destek olması ve aynı tarafta olmaya devam etmesi mümkün değildir.

Erdoğan kendisini şu an destekliyor görünen ancak çıkarı tükendiği an kendisini hemen satacak olan medyasının ve askerin tankını görünce sesi kısılan sevgili halkımızın desteğine dayanarak bu mücadeleye devam edemeyecektir.

Netice olarak, her türlü açığı herkes tarafından bilinen, kontrol edilmesi zor, ne yapacağı belli olmayan bir Erdoğan’a, ne dünya, ne de Türkiye daha fazla destek verecektir.

Erdoğan-Davutoğlu görüşmesi yapılacak bugün.

Bu görüşmeden çok bir şey çıkacağını zannetmiyorum.

“Yine birlikteyiz” ve “aramızda sorun-morun yok” mesajları verilecektir.

Bilinmelidir ki artık, ok yaydan çıkmıştır ve nereye hedef alınmışsa, oraya varacaktır.

Bu hedefe varışın çok uzun sürmeyeceğini ve Erdoğanlı Saltanatı’nın çok seri bir şekilde yıkılacağına inanıyorum.

Yine de yanılma payımız olduğunu bir kenara not edelim; zira bunlar benim baktığım yerden gördüklerim. Belki de kaderin bu saltanatı yıkmak için hiç kimseye göstermediği sürpriz bir planı vardır.

Ama öyle ya da böyle, Erdoğanlı Saltanatı yıkılma dönemine girmiştir. Ne yazık ki, bunun herkes tarafından görülmesi için hâk ile yeksan olmasını beklemek gerekecek.