GRİ HAT’tan Arzu Yıldız Savcı Zekeriya Öz ve Celal Kara ile ilgili ilginç bir analiz yayımladı. Öz’ün cezaevine alınıp öldürülme ihtimalini gündeme getiren Yıldız’ın analizi savcılar neden yurt dışına gitti sorusuna farklı bir açıdan ışık tutacak cinsten: 

İşte Arzu Yıldız’ın analizi:

Tarihin en büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yürüten savcılar Celal Kara, Mehmet Yüzgeç ile o dönemde savcıların çalıştığı bürodan sorumlu olan ancak evrakı ilk etapta tevzi etmek dışında soruşturmanın hiçbir aşamasında yer almayan eski Başsavcı vekili Zekeriya Öz için 10 Ağustos’ta yakalama kararı çıkartıldı.

Jet hızıyla yakalama kararı, talebe delil: tanık beyanı ve twittler

Son dönemde olağanüstü gündem yaparak 2 günde örgüt bulup hakim savcı açığa alan HSYK üyeleri, adli tatilde tatillerini yarıda keserek, apar topar 7 Ağustos’ta muhalif üyelere haber vermeden toplanarak savcılar için soruşturma izni verdi. İznin arkasındaki Cumartesi, Pazar tatilinden sonra yani sadece 2 gün sonra müfettiş savcılar için tutuklanmak üzere yakalama talep etti. Tarsus’da TIR savcılarını tutuklayan ve disiplin cezaları sicil affı ile sıfırlanan üyenin de yeni görevler için atandığı Bakırköy 2.Ağır Ceza Mahkemesi talebi kabul etti. Tutuklama talebini okudunuz mu bilmiyorum, talepte 5 klasör evraktan bahsediyor, delil olarak ise twittler ve tanık anlatımını sunuyor.

Evlere şenlik tutuklama talebi

Tanık olarak bahsedilen kişi kim bilmiyorum ama daha önce birden çok soruşturma geçirmiş, rüşvetten yargılanan eski bir savcının Şahin kod adıyla savcı Celal Kara aleyhine ifade verdiği bilgisi var. Kaldı ki tek başında tanık beyanı darbeye delil olmaya yeterli mi? Öte yandan, Celal Kara’nın twitter hesabı yok, Mehmet Yüzgeç’in twitter hesabından ise darbe niteliğinde değil, HSYK’nın hakkında yürüttüğü soruşturmadaki usul ve yasal yanlışları vurgulayan twittleri dışında bir twitti yok.  Diğer yandan Zekeriya Öz’ün twittleri darbeye değil, ancak eleştiri ve hakaret suçuna konu olacak nitelikte…Bu taleple bırakın hakim savcıyı sokaktaki bir vatandaş dahi tutuklanamaz. Tutuklanırsa bu karara imza atanlar elbet bu keyfiliğin hesabını hukuk döndüğünde verirler! Ya da o talep dilekçesi İngilizceye çevirilip, uluslararası yargı platformlarına gönderilse dünya ayağa kalkar…Hukukun bittiğine, keyfiliğine delil, ibret vesikası gibi bir talep…

 

Savcıların kaçtıkları iddiası

Böylesine içi boş taleple savcıların darbecilikle suçlanma komedisine mi yanalım, savcılar Celal Kara ve Zekeriya Öz’ün yurt dışına bu talep üzerine kaçtıkları iddiasına mı bilmedim.

Ortada iki rivayet var…

Ortada iki rivayet dolanıyor birincisi Zekeriya Öz’ün cezaevinde can güvenliğinin olmaması, içeride öldürülme riskine dair aldığı duyumlarla gittiği iddiası…Celal Kara’nın ne diye gittiği, ya da gitmiş olacağı ( henüz kesin bir şey olmadığı için net bir şekilde dile getiremeyiz) bu ise tam muamma! İkinci rivayet ise savcıların tutuklama talebine itiraz edip neticesine göre gelip teslim olacakları iddiası…

 

Adliyede savcı katledildiği, ölüm haberlerinin eksik olmadığı ülkede peki kim güvende?

 

Can güvenliği mevzusuna gelince, adliye içerisinde bir savcının katledildiği ve faillerinin bulunamadığı, her gün ölüm haberleri ile güne başlayıp günü kapatan bir ülkede kimin can güvenliği, hukuk güvenliği var söyleyebilir misiniz? 1 yıldır içeride yatan 17-25 Aralık’ı yapan polis şefi Yakub Saygılı’nın mı? Adana’da TIR soruşturmasını yürüten dört savcının mı? Ya da kimin canı diğerininkinden kıymetsiz? Savcıların ya da polislerin burunları kanasa sorumlusu, ya da sorumlu olacak kişiler, kurumlar belliyken üstelik…

17 Aralık sonrası devlet kritik soruşturmalara bakan hakim savcıların korumalarını aldı

Düşünün 17 Aralık’tan sonra kritik soruşturmaları yürüten savcıların ve hakimlerin tamamının korumaları alındı. Polisler ihraç edilip, açığa alındıktan sonra silahlarına el konuldu. Zaten devlet “artık sizi korumuyoruz” dedi…

Zekeriya Öz için söyleyecek hiçbir sözüm yok lakin Celal Kara için söylenecek çok şey var.

En sağlam dosyaya en sağlam darbeyi savcısı mı vurdu

İddialar doğru ise ve Kara yurtdışına gelmemek üzere gitmişse, tarihin en sağlam ve en hukuki delillerle dolu dosyasını yapan savcı olarak o dosyaya en sağlam darbeyi kendisi vurmuş olacak…

Polisler hukuka güvenerek mi teslim olup 1 yıldır yatıyor

Yolsuzluğu ortaya çıkararak, Reza’nın önüne yatanları deşifre ederek demokrasi için en doğru adımı atmış, cesaretini ortaya koymuş birinin gidişi hiçbir gerekçe ile kabul edilemez! Dosyayı yapan polisler tutuklanacağını bildikleri halde adliye önünde yattılar, Yakub Saygılı hamile eşi, iki kızını geride bırakarak gitti. 2 yıllık komiser Hüseyin Korkmaz 2 aylık bebeği ve yabancı uyruklu eşini yalnız bırakarak hiç görev almadığı 25 Aralık dosyasından tutuklandı. Yine mali şubede görev yapan 2 çocuğu da hasta olan Arif İbiş, kaçmayı düşünmedi. Herkesin kaybedecek birçok şeyi en başta haklı olduğu bir davada özgürlüğünü kaybetmek pahasına ödediği bedeller varken, üstelik hukukun askıya alındığını bile bile 1 yıldır Reza’nın deniz kenarında ödediği bahşişlere karşılık özgürce uçması için tutuklandılar…

Eğer iddialar doğru ise, bu insanları yüz üstü bırakmak, onların ödediği bedelleri gözardı ederek kendi özgürlüğünün esarete dönüşmesinden çekinerek gitmek bu dosyayı yapan bir savcıya yakışmadı!

Savcılar hakkında yapılacak her işlem hırsızlıktan daha büyük bir sabıka olarak yapanların siciline yazılacakken…

Kaldı ki Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç’e yönelik tutuklama, yakalama kararı ve yapılacak her hamle bu hamleleri yapan sözde “hukukçular”, siyasiler için altından ömür boyu kalkamayacakları bir rezillik, onursuzluk olarak sorumluların hanesine yazılacak ve her defasında bir tokat gibi yüzlerine çarpılacakken…

TIR savcıları da hukukun olmadığını bilerek gitmişti…

Tarsus’da dört savcının tutuklanmasına bizzat şahit oldum. Suçsuz olduklarından ve işlerini yaptıklarından zerre kuşku duymadığım bu dört adam, takım elbiselerini çekmiş, düğüne giden damatlar gibi giyinip gelmişti… “Meslek hayatımızın en onurlu günü, bugün bizim savcılığımız tescilleniyor” diyerek güle oynaya gittiler cezaevine… Üstelik Başsavcı Bağrıyanık’ın o gün bir yakını vefat etmiş cenazesine katılamamış, oğlunun da doğum günüydü. Aziz Takçı’nın ilk ve ortaokula giden iki oğlu onu “Kim sana ne derse desin seninle gurur duyuyoruz” diye uğurlamıştı. Ahmet Karaca’nın eşi ve oğlu, Özcan Şişman’ın 70 küsur yaşındaki babası sabaha kadar ayakta bekleyerek sabır ve sükûnet içerisinde uğurladılar yakınlarını…Onlar hukukun olmadığını bilerek gittiler, 3 ay tek kişilik hücrelerde Adana’nın sıcağında adeta tecritte tutuldular. Ankara’ya nakledilirken dahi ne avukatlarına ne ailelerine bilgi verilmedi.

İki hakim tutuklanırken…

İki hakim verdikleri karardan ötürü tutuklanırken, Hakim Başer, “ burada tutuklanan Mustafa Başer değil Türk yargısıdır” diye içeri girdi. Metin Özçelik ise kendisini tutuklayan heyete “Sizin yerinizde olmaktansa bulunduğum yerde olmayı şeref sayarım” diye haykırdı. Haklıydı…

Celal Kara’nın yakalama kararı sonrasında adliye önüne gelerek, “Reza’yı, bakan çocuklarını salanlar buraya bizleri getirip, tutuklatıyor. Bunu içine sindiren hukukçulara, aydınlara ve siyasilere de yazıklar olsun” diyerek gitmesini beklerdim… Zira hırsızı aklayıp, savcı tutuklamak üstelik delil olarak olmayan twitti, tanık beyanını göstererek bunun altından kimse kalkamazdı…Yine de erken itham etmekten kaçınıp, süreci beklemekte fayda var…Savcı Kara’nın gereğini yapacağını ümit ederim.

KAYNAK: GRİ HAT

ANALİZ: ARZU YILDIZ