Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ankara’da 27 asker ve 1 sivilin şehit olmasıyla neticelenen menfur saldırının, PKK/PYD işbirliğiyle gerçekleştiğini söyledi. Suriye’den sızan YPG mensubu Salih Neccar ismini, üzerine basa basa tekrarlaması, ister istemez bu acı tablodan bir çıkar devşirmeye çabalıyor izlenimini yarattı. Bu ilk değil… 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garı önünde 109 kişinin ölümüne yol açan iki canlı bombayı da bütün bulgular IŞİD’i işaret etmesine rağmen, PKK’ya mal etme gayretlerini hatırlıyoruz. Tayyip Erdoğan,“Bu kokteyl bir terör örgütü” demiş, PKK’yı işin içine sokmaya çalışmıştı.
Maalesef, bu hükümetin hiçbir inandırıcılığı kalmadı. AK Parti’ye körü körüne bağlı bir tabanın haricinde, yurt içi ve yurt dışında kuşku uyandırıyorlar. Terör olayları aydınlatılmıyor ve şiddetten menfaat sağlama stratejisi güdülüyor. En azından, önemli bir kesim böyle düşünüyor. 7 Haziran öncesi Diyarbakır’da, sonrasında, Suruç ve Ankara’da karanlık eller devredeydi. “Meclis’te araştırma açılsın” diye, muhalefetin verdiği önergeler AK Parti oylarıyla reddedildi. Oysa, o patlamaların derin odaklarla nasıl bir ilişkisi vardı? Kimlerin ihmali mevcuttu? Bunlar araştırılmalıydı. Üstelik, adli soruşturmalarda gizlilik kararı alındı.
Ankara’daki bu son katliamın, bir dizi şiddet eyleminin başlangıcı olabileceği endişesini taşıyorum. Türkiye bir politika değişikliğine gitmezse, daha kötü günler bizi bekleyebilir.
1) Derhal gerginlik, kutuplaşma azaltılmalı; nefret söyleminden vazgeçilmeli.
2) Uluslararası denklemde tek başına kalan Türkiye’nin “değerli yalnızlığını”giderecek adımlar atılmalı.
3) Yurt içi ve yurt dışındaki Kürtlerle, PKK’yla ve PYD’yle münasebetler gözden geçirilmeli, savaşmak yerine, barışçıl bir ortam oluşturulmalı.
4) AK Parti-CHP koalisyonu kurularak, siyaset zirvesinde uzlaşma sağlanmalı. Böylece, dosta, düşmana, birlik mesajı verilmeli.
12 Eylül öncesinde artan şiddet eylemleri karşısında, Demirel ve Ecevit’in bir araya gelmesi istenmişti. Oluk oluk kan akıyor, buna mukabil, liderler birbirini suçluyordu.
O sırada birileri ellerini ovuşturuyor, “sabrediyor”, “ortamın olgunlaşmasını” bekliyordu.
O sırada birileri ellerini ovuşturuyor, “sabrediyor”, “ortamın olgunlaşmasını” bekliyordu.
Farklı seçeneklerin önünü kapatan siyasi inat yüzünden herkesin başına, 12 Eylül balyozu indi. Dolayısıyla, 28 vatan evlâdının şehit olmasıyla neticelenen Ankara katliamı, çok boyutlu değerlendirilmeli, arka planda, ülkeyi istikrarsızlaştırma ve yönetime el koyma gibi amaçların olup olmadığı da dikkatle incelenmeli.
DEĞERLİ YALNIZLIĞIN SONUÇLARI
HDP, Ankara katliamını lânetleyen ortak bildiriye imza atmadı. Zira metne, Diyarbakır, Suruç, Ankara Garı katliamının da dâhil edilmesini talep etti. Ayrıca Güneydoğu’da devam eden savaş halinin sivil kurbanlarına da aynı bildiride yer verilmesini istedi. Böyle bir uzlaşma metni ortaya çıksaydı, her kesimin hassasiyetini kapsayan bir dayanışma söz konusu olurdu. Ama maalesef bu teklif kabul görmedi.
HDP, kınama bildirisine imza vermemekle birlikte, Selahattin Demirtaş terörü lânetlediklerini söyledi. Zaten, PYD lideri Salih Müslim de, adı geçen kişiyi tanımadıklarını belirtti. “Bomba, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi için patlatılmış olabilir” dedi.
Şimdiye kadar hiçbir örgüt, resmen bombalı araç eylemini üstlenmedi. Sadece KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık, “Güneydoğu’da Kürt halkına yönelik zulme karşı, öfkeli Kürt gençlerinin bir misillemesi söz konusu olabilir” dedi. Oysa bu kadar organize bir eylemi, öfkeli Kürt gençlerine bağlamak mümkün değil. Ya PKK işin içinde, ya da başka bir taşeron örgüt. Hatta, onları kullanan yurt dışı, yurt içi bağlantılar.
Terörü kınamak derde deva olmuyor. Hükümet sorumluluğunu idrak etmeli ve politika değişikliğine gitmeli. Anlaşılıyor ki, çevremize ektiğimiz düşmanlıklar, terör olarak ülkemize yansıyor. “Vekâlet savaşları” bizim topraklarımıza sıçradı. Başbakan Davutoğlu’nun açıklamalarını doğru kabul etsek dahi, YPG’nin, o patlayıcıları ve aracı Ankara’nın merkezine getirecek kabiliyeti yok. Yabancı devletlere ait istihbarat teşkilâtları da, taşeron olarak Salih Neccar’dan istifade edebilir; farklı taşeron örgütler de kullanabilir.
Önemli bir istihbarat zaafıyla karşı karşıya olduğumuz ortada. Ama, sadece istihbarat da ne yapsın? Çevremizdeki ülkelerle ilişkiler çok bozuk… Zira biz“değerli yalnızlığı” tercih ettik.
Rus uçağını bombala… Esad düşmanlığında herkesten 3 adım önde git… İran’a sırtını dön… Radikal İslâmcılara, Batı âleminde kuşku uyandıracak ölçüde yakınlaş… “Ey, ey” diyerek herkese meydan oku… İyi hoş da, memleket ne hale geldi görmüyor musunuz?
KARA HAREKÂTI
Kimileri hükümete ABD’ye şu mesajı vermemizi tavsiye ediyor: “PYD ve YPG’den vazgeç. Biz Suudi Arabistan ve Katar’la İslâm ittifakı içinde IŞİD’e karşı bir cephe açabiliriz.”
Böyle bir argümanın ikna gücü var mı? Her şeyden önce Suudi Arabistan’ın savaş kapasitesi çok zayıf. Yemen’deki operasyonda zaafları iyice ortaya çıktı. Üstelik, Batı, “radikal İslâm” diye adlandırılan El Kaide, El Nusra gibi oluşumlarla, bir İslâm ittifakının etkili bir biçimde mücadele edebileceğine ikna olur mu? Türkiye’nin böyle bir kara harekâtına girişmesi, tamamen boğazına kadar bataklığa gömülmesi anlamına gelir. Bunu engelleyecek sağduyunun hâlâ siyasete hâkim olduğuna inanıyorum.
KARDEŞLİK
Kaynak: Nazlı ılıcak – Özgür Düşünce