Cemaat MHP’yi Ele Geçiriyor Mu? Yeni Akit Haber Müdürü İçin Ne Dedi? Zaman Fransa ve Almanya’ya Ne Olacak? Zaman Gazetesi’nde Hangi Bakanla Tanıştı? Bunlar ve Çok Daha Fazlası Bu Röportajda!

Gazetecileri tehdit etme, gazetecileri darp etme, televizyon ve gazete kuruluşlarına kayyım atama ve kayyım eliyle bu kurumları batırma. Basın özgürlüğü açısından, Türkiye tarihinin en talihsiz süreçlerden geçtiğini söyleyebiliriz. Medyası özgür olmayan bir ülkenin nelere gebe olacağını ve halkın nelerle karşılaşabileceğini de az çok tahmin edebilirsiniz. Bu konuları ve daha fazlasını Gazeteci-Yazar Prof. Dr. Mümtaz’Er Türköne ile konuştuk. Türköne birbirinden önemli açıklamaları ideallhaber.netokurları için yaptı…

Merhaba hocam hoş geldiniz.
Merhaba Mustafa bey hoşbulduk.
Kapalı bir kutu haline gelen ülkelerde özellikle medya susturulmuş veya istenilen kıvama getirilmiş oluyor. Böyle bir ülkede halkın haber alma hakkı sadece siyasi otoritenin izin verdiği kadar ve izin verdiği kuruluşlar tarafından veriliyor. Buna benzer süreçlerden geçiyoruz. Siz neler düşünüyorsunuz bu konuda?
Hemen bugün en yakın bir zamandan iyi bir örnekle başlayabiliriz sorunuzu cevaplamaya. Havuz medyasını açıyorsunuz, Murat Karayılan demiş ki,ya biz hata yaptık hendek savaşıyla vazgeçelim bu işten demiş. Şimdi siz bu haberi okuduktan sonra diyorsunuz ki evet eğer haber doğruysa şu anda Cizre’de, Sur’da ve Nusaybin’de olup biten olaylar bitecek. Karayılan geri adım atmış zannediyorsunuz doğal olarak. Ama öteki taraftan ABD ve İsrail vatandaşlarına tahliye çağrısında bulunuyor güvenlik ve istihbarat gerekçesiyle. ABD bütün masrafları da kendisi karşılayarak İncirlik’teki bütün personelini Almanya’ya yönlendirdi.
Yani bu şu demek Türkiye’ye yeni bir terör dalgası geliyor. Sonra açıp bakıyorsunuz Murat Karayılan’ın gerçekten söylediği şeylere, diyor ki bu şehir savaşına bizler de dağ kadrosu olarak artık müdahil oluyoruz, yolları keseceğiz, bomba eylemleri yapacağız. Yani neticede havuz medyasının söylediği, iddia ettiği şeyin tam aksini söylüyor. Amerika’nın gösterdiği dikkatin arkasında yatan gerçeği de anlamış oluyorsunuz. Nisan ayı itibariyle bir toplu isyana tanık olacağız.
Amerika ve İsrail’in özellikle bölgeye ilişkin uyarısı bunu gösteriyor. En yakıcı sorunumuz şu anda terör sorunu. 350 civarında şehit verdik kaç ayda ve diken üzerinde oturuyoruz. Bu en zorlu sorunla baş edebilmek için bile özgür basına ihtiyacımız var. Hükümetin ağzıyla konuşan, onun propogandasına yapan bir medya. Buna medya denmiyor, buna halkla ilişkiler birimi deniliyor.  Bu gazetecilik değil. Sadece bu medyanın olduğu bir ülkede terörle mücadele edemezsiniz. Özgür basın susturuldu. Evet susturulan benim, sizsiniz.
Peki bundan zararlı çıkan kim? Koca bir halk. Haber hakkı elinden alınan koca bir halk. Peki neticesi ne olur bu sürecin. Siz seçimler olduğunda, referandum olduğunda sonuçları doğru bir şekilde alabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Hayır. Özgür medya’nın olmadığı bir ülkede her şey şaibelidir. Yani son olarak bence bir gergedan sürüsü kristallerden oluşan bir dükkana patır kütür girip her şeyi dağıtmıştır.
Kanaltürk ve Bugün basılırken CHP milletvekilleri gayretle direndiler ve hukuk mücadelesi verdiler. Keza Zaman Gazetesi’ne baskın yapıldığında da yine sahnede CHP milletvekilleri vardı. Siz bu noktalarda siyasetten yeterli tepki geldiğini düşünüyor musunuz? Özellikle MHP açısından.
Şimdi bir örnek verelim MHP’de bir liderlik sorunu var. Bir yarış var. Bu süreç devam ederken Zaman gazetesi, Samanyolu TV, Bugün Tv yayın yapıyor olsaydı, inanın MHP’deki parti içi rekabet çok daha düzeyli, çok daha demokratik bir şekilde sürerdi. Her şey şeffaf olur, bütün süreçlerden haberdar olurduk. Şimdi MHP bu konularda fazla itiraz etmeyerek iktidara göz kırpıyor. Hatta ve hatta cemaat MHP’yi ele geçirmeye çalışıyor tezini ortaya atarak iktidar partisine seninleyim mesajı veriyor. Demokrasinin nesinden bahsedeceksiniz bu durumda.
”MHP’NİN KENDİ PARTİ İÇİ MUHALEFETİ BİLE İKTİDARIN KONTROLÜ ALTINDA”
Medya kuruluşlarına kayyım atıyorlar, gazeteleri basıyor, gazetecileri dövüyorlar. Siz bu olanları duyurduğunuz zaman ise vatan haini oluyorsunuz. Adeta her vatandaş birer vatan haini olma potansiyeli taşıyor bu ülkede. Bu durum normal mi? 
Vatan hainliği suçu Türkiye’de Anayasada sadece 1 yerde var, oda Cumhurbaşkanı’nın yargılanması konusunda. Bunun dışında Türkiye’de herhangi bir vatandaşın, kanunda tanımlanmayan bir suç olmayacağına da göre vatan haini olması imkansız. Yani Türkiye’de vatana ihanet potansiyeli taşıyan yegane kişi Cumhurbaşkanıdır. 29 Nisan 1920 yılında Millet meclisinin çıkardığı 2 numaralı kanundur. Hıyanet-i Vataniyye kanunu. Orada vatana ihanet tanımı vardır. Ve o kanun dışında da her hangi bir yerde vatana ihanetin tanımı yoktur. Aynen şudur tanımı da; Büyük millet meclisinin kararlarına karşı çıkmak!. Cumhurbaşkanı vatan hainliği ile suçlanırsa eğer, devletin egemenlik haklarına tecavüz ettiği için suçlanacaktır. Yargıya ve yasamaya müdahalesiyle suçlanabilir.
Yine vatan hainliğiyle suçlanan bir isim daha Can Dündar. Biliyorsunuz Konsoloslar Dündar davasını seyretmek üzere duruşma salonundaydılar ve Cumhurbaşkanı onlara da çattı. Siz kimsiniz diye.
Anayasanın 90. maddesine göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargılamasını kabul ediyorsanız, sözleşmelere uygun davranacağınızı beyan ediyorsanız, buna uymak zorundasınız. Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi bizim Anayasamızdan hukuk normu olarak daha üst seviyededir. Doğal olarak davayı seyretmeye gelen konsoloslar veya konuyla ilgili yorum yapan konsoloslar siz bu evrensel anlaşmalara imza attığınız için konuşuyorlar. Ve bu anlaşmalar çerçevesinde konuşmaya da hakları var. O yüzden siz kimsiniz ya diyemezsiniz.
Bunun ne hukuki bir alt yapısı var nede siyasi. Gerektiğinde bizim konsolosumuz da gider Berlin’de, Cenevre’de duruşmalara katılabilir, diğer ülkelerin konsolosları da burada ki davalara aynı şekilde katılabilir.
Günümüzde tek seslilik mümkün mü? Bunu başarabilirler mi?
Tek sesliliği başarabilirler. Bu mümkün ancak geriye ne kalır? Geriye sadece bölünmüş ve birbirinden haberi olmayan bir ülke kalır. Kuzey Kore gibi bir ülke olursunuz. Ülkeyi bir cenderenin içine alırsınız ve iktidarınızı sürdürmek için daha fazla hukuksuzluğa daha fazla haksızlığa imza atmış olursunuz. Güvenliğiniz, zenginliğiniz, halkınızın huzuru… Hiç birşey kalmaz geriye.
Tweetter kullanıyor musunuz? 
Evet.
Peki sosyal medya sizin için ne ifade ediyor? 
İfade özgürlüğü bu kadar sınırlanmışken, basın bu kadar baskı altındayken, gazeteciler tutuklanırken sosyal medya’ya müracat etmek dışında başka yapacağımız bir şey yok. Çok iyi kullandığım söylenemez ama takip etmeye çalışıyorum.
Eskiden basına sansür geldiğinde ”fısıltı” gazetesi devreye girer oradan detayları öğrenirdik ama şimdi hiçbir şey gizli kalmıyor. Türkiye’de gündem sıkıştığında fark ediyorsunuz ki internet yavaşlıyor. Tweetter, Facebook yavaşlıyor adeta kullanılamaz hale geliyor. Buna bile tahammülleri yok. Sosyal medya’ya bile dayanamıyorlar.
”SOSYAL MEDYA’YI SINIRLAMAK BİR DİKTA TEKNİĞİDİR”
Biraz Zaman gazetesi ile ilgili konuşalım dilerseniz?
Hay hay olur
Çocuğumun doğumunu bekler gibi beklerdim gazetenin çıkmasını örneklemesi yaptı geçenlerde Bülent Korucu, sizin ilk tanışmanız nasıl oldu Zaman gazetesi ile?
Ankara’da üniversitede iken asistanlık yıllarımda Zaman gazetesi’nin yanlış hatırlamıyorsam ”Entellektüel Bakış” isimli bir sayfası vardı, orada yazılar yazıyordum. Hatta Editörü de Nabi Avcıydı. Şimdiki Milli Eğitim Bakanı, Nabi bey ile o zaman tanışmıştık. O dönemlerde bende arada sırada o sayfaya yazılar yazıyordum.
Zaman gazetesinin macerasını da izleme fırsatını bu sayede yakalamış oldum. 2006 yılında da düzenli olarak yazmaya başladım. Gazetecilik zor bir meslektir. Yalan söylemeyeceksiniz, dikkatli davranacaksınız, tarafsız olacaksınız vesaire. Zaman bunların hepsini başardı. Zaman gazetesi Amerika’da, İngiltere’de yayımlanan gazetelerle boy ölçüşecek nitelikte bir gazeteydi. Türkiye’nin en büyük gazetesiydi, kendisinden sonra gelen gazetenin tirajının bile iki katı tirajı vardı. Haberlerdeki ciddiyet ve sorumluluk en yüksek seviyedeydi. Ben Zaman gazetesinin Türkiye’ye çok ciddi bir seviye ve ivme kazandırdığını düşünüyorum.
”GAZETECİLİK ALANINDA SERMAYENİZ PARA DEĞİL GÜVENDİR”
Ben Zaman Gazetesini özellikle akşam saatlarinde bir kütüphaneyi veya ansiklopediyi okur gibi okurdum. Siz Zaman gazetesine hangi gözle bakıyordunuz? 
Benim Zaman gazetesi ile ilgili paradoksum şuydu. Bu kadar düzeyli ve seviyeli bir gazetenin okuyucusunun çok az olması lazım diye düşünürdüm. Çünkü sıkılır.
Değil mi? Resim yok, magazin yok..
Evet, katılıyorum. Özellikle habercilikte Türkiye’de, bir ilkti. Kimseyi infaz etmeyen, küçük düşürmeyen bir gazeteydi. Bizi okutturan da Zaman Gazetesiydi. O kadar kamu desteği alan, zorla sağda solda satılan gazetelere baksanız Zaman gazetesinin ne olduğunu anlarsınız.
Malum o geceye dönecek olursak, siz binada mıydınız?
Geç vakite kadar kaldım ancak baskın olduktan kısa bir süre önce ayrılmıştım. O günlerde de söylemiştim. Biz gazeteye el konulmasını değil, Türkiye’ye faşizmin gelişini bekliyorduk! Yani o kadar ağır bir şeydi orada karşılaştığınız manzara. Türkiye’nin en itibarlı, en çok satan, en çok okunan gazetesine el koyuyorsunuz. Geriye ne kalır bu ülkede? Geriye faşizm kalır! Şunu hep söylüyorlar, Türkiye’de dikta rejimi olsa sen bunları söyleyebilir miydin? Evet, ben bunları söylerim. Çünkü Türkiye’de bir dikta yönetimi var. Ve ben bunları söylemekle mükellefim.

HABERİN DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ!