Bu soruya ne kadar çok ‘evet’ deniyor…
Dün mezarının olduğu Taceddin Dergahı’na gittim. Eşi Gülefer Hanım, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ve Alperenler oradaydı.
MHP Genel Başkan adayı Sinan Oğan, ülkücü, AK Parti, ve BBP’den kopmuş ülkücüler hatta merkez sağ sempatizanları.
Çoğunluğu gencecik binlerce insan toplanmıştı.
Gazeteci Servet Avcı’nın deyimiyle ‘ruhaniyeti cismaniyetinden büyük’ olan Muhsin Yazıcıoğlu’na bir Fatiha okumaya gelmişlerdi.
Merhum Yazıcıoğlu’nun yakın arkadaşları ve sevenlerinin buluşma noktası olan “Gönüllerde Birlik Vakfı” tıklım tıklımdı.
Ülkücülerin efsane abilerinden Mahir Damatlar her zamanki gibi oradaydı ve gelenlerle tek tek ilgileniyordu.
Müthiş bir dinamizm. Kıskandıran vefa…
Yolları siyaseten ayrılmış olsa bile Muhsin Yazıcıoğlu sevgisinin buluşturduğu insanlar.
Bu sevgi her geçen gün neden daha fazla artıyor, diye düşündünüz mü?
Belki çok şey söylenebilir bu konuda ama bana göre Yazıcıoğlu ismi ‘delikanlılığı, samimiyeti, dürüstlüğü, hakkaniyeti, vicdanı ve vatanseverliği” çağrıştırıyor.
Özlem duyulan, aşındığına inanılan hasletler ona olan sevgi halesini büyütüyor.
Bundan dolayı “O olsa böyle olmazdı” diyenler çoğalıyor.
Eğer ki siyasette “özgül ağırlık” diye bir şey oluyorsa bunun müşahhas örneğiydi Muhsin Yazıcıoğlu.
Yüzde 1 ya da 2 oy alsa da sağ cenah üzerinde ‘nüfuzu’ güçlüydü. Sol cenahla da iletişim kanalları açıktı.
Unutmayalım: Katledilişinden sonra Hrant Dink’e şiir yazıp acıyı paylaşmış bir isimdir.
“Devlet” te de “Millet” te de karşılığı olan ve bugün ne yazık ki fazla örneği kalmayan ‘köprü’ bir isimdi.
Hayatta olsaydı eminim ki haksızlık ve hukuksuzluklara karşı vicdan anıtı gibi dimdik dururdu.
Sağırlar diyaloğuna dönen siyasetteki, toplumsal gruplar arasındaki iletişim hatlarını onarmaya gayret ederdi.
Merhum Yazıcıoğlu’nu 7’nci ölüm yıldönümünde hem rahmetle anıyor hem de arıyoruz.
Bu arada…
Yazıcıoğlu’nun hayata veda ettiği helikopter kazası toplumsal vicdanda bir yara olarak kalmayı sürdürüyor.
Soru işaretleri tam olarak aydınlanmış değil. Kaza mıydı, suikast mıydı? Bir an önce aydınlatılmalı.
Sadece BBP değil hepimiz bu olayın takipçisi olmalıyız.

 

Devlet ‘iddia’ değil “ispat” eder, gereğini yapar
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şehitlerden “cemaat”e yakın polis ve askerleri sorumlu tutan bir haber yayınlandı Hürriyet gazetesinde. Habere göre AK Parti milletvekillerine Erdoğan, “Paralel asker ve polisler istihbarat gizliyor” diyesiymiş.
Nereden baksanız vahim bir durum.
Çok ağır iddia ve ithamlar..
Şu ana kadar yalanlanmadığına göre, böyle bir ifadeyi kullanılmış kabul edebiliriz.
Burası bir hukuk devleti ise…
Devletin 1 numaralı isminin söylediği sözün bir dayanağı olmalı, değil mi?
“Paralel” gibi soyut suçlamalarla sonuç alamayız.
Kimdir bu polis ve askerler?
Var ise elde bilgi, belge; bunlar kamuoyuna açıklanmalı.
Böyle bir ‘hainlik’ yapan olduysa mutlaka gereken yapılmalı.
Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli Savunma Bakanlığı ya da İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı kamuoyunu bu konuda aydınlatmalı.
Eğer ortaya bir ‘belge’ konamaz ise…
İddialar ‘iftira’ olarak kayda geçer. İktidar mücadelesine şehitlerin bile alet edildiğine inanç artar.
Devlet ‘ihtam’ değil ‘ispat’ eder.
Gereği bir an önce yapılmalı…

 

Reza zarrab’a dair
Reza Zarrab tutuklanacağını biliyordu. ABD’ye teslim olmaya gitti.
Yüksek gerilim ve risk altında yaşadığı Türkiye’de kendisine gelecek göremedi.
İddialar ciddi, kanıtlar güçlü, Savcı kararlı, Reza da konuşmaya istekli görünüyor.
Soru şu: Reza kendini kurtarırken Türkiye’den birilerini yakar mı?
4 Nisan’ı beklemek gerekse de büyük ölçüde ‘evet’.
Görünen köy kılavuz istemez. Bu olay Türkiye’ye sıçrayacaktır.
Yaşanacaklar fırtına mı, tsunami mi olur, siyasette derin yarılmalar mı doğurur, hep birlikte göreceğiz.

Kaynak: Meydan