Dünya Barış Endeksi diye bir şey var. Her sene Ekonomi ve Barış Enstitüsü tarafından araştırma yapılıyor ve ülkelerin insanlar için ne kadar güvenli olup olmadığı tespit ediliyor.
2015 yılının endeksi geçtiğimiz günlerde yayınlandı ve ülkemiz kendisine 135. sırada yer bulabildi. Mısır, sadece 2 sıra gerimizde. Bangladeş, Myanmar, Zimbabwe, Burkina Faso, Tanzanya, Etiyopya gibi ülkeler, bu endekse göre bizden daha güvenli ülkeler.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 90’dan fazla ülkeyi kapsayan 2016 raporunda ise dünya genelinde iktidarların uyguladığı “korku siyasetinin” insan haklarını gerilettiği vurgulandı. Bu ülkeler arasında Türkiye’nin de olması şaşırtıcı değil elbette. Raporda, nicedir konuştuğumuz medyaya baskı, el koyma, sindirme, sosyal medya üzerindeki tarassut, muhalefetin itibarsızlaştırılması gibi konular açıkça ifade ediliyor.
Bu arada, bir TV kanalına, verilen haber esnasında arkada görülen bir pankarttan dolayı iddianame hazırlandı ve haberciler için 5 yıl hapis talep edildi.
Kanal D’deki sabah programında HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın seçim çalışmaları kapsamında Almanya’da düzenlenen mitingle ilgili haberin arka plandaki bir pankartın 2-3 defa görünmesi Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturmaya gerekçe gösterildi. Başsavcılık, program sunucusu İrfan Değirmenci, Kanal D Televizyonu Haber Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar, Haber Müdürü Fevzi Yeniçeri ve Haber Editörü Ali Ekber Aydın’ın ‘basın ve yayın yoluyla cumhurbaşkanına hakaret’ suçundan 5 yıl 4 ay hapis istemiyle yargılanmalarını istedi.
Anlaşılan o ki, demokrasi ve özgürlükler açısından Türkiye’nin yaptığı geriye dönüş mesafesi epey gerilere uzanmaya devam ediyor. 28 Şubat, 12 Eylül filan derken, Menderes ve Terk Parti dönemindeki yaşananlara benzer uygulamalar artıyor.
Metin Erksan 1952 yılında merhum Âşık Veysel’in hayatını anlatan Karanlık Dünya isimli bir film çekmişti. Film, sansür tarihimizin köşe taşlarından biridir. Bugün bizzat bakanlığın sitesinde “sansürün makaslayıp kuşa döndürdüğü film” olarak anılan Karanlık Dünya, dönemin iktidarı DP tarafından reddedildi. Gerekçe ilginçti; Âşık Veysel, çocuk yaşta geçirdiği çiçek hastalığı sonucu kör oluyor. Ne yani, kasabada doktor mu yoktu? Bu film yurtdışında gösterilirse, Türkiye’deki çocukların çiçek yüzünden kör olduğu algısı oluşmaz mıydı? Hemen tekrar set kuruldu ve yönetmenin rızası olmadan, yeni sahneler çekildi. Yeni sahnede doktor şöyle diyordu: “Çok şükür, artık köyünüzde çocuklar, çiçek hastalığına yakalanmayacak.”
Sıkıntı bu kadar da değil. Bir sahnede arkada görülen buğday başaklarının çok ‘bodur’ olduğuna kanaat getirildi. Ne yani, ülkedeki toprakların verimsiz, kavruk ve kıraç gösterilmesine izin mi verilecekti? Hemen bunun da çaresi bulundu ve Amerikan filmlerinden alınan upuzun buğday başaklı tarla sahneleri eklendi.
Yetti mi? Hayır… Filmde çıplak ayaklı kadınlar vardı. Türk köylüsünü kimsenin baldırı çıplak göstermeye hakkı yoktu elbette! Hemen yeni ve güzel ayakkabı giymiş köylü kadınlar çekilerek filme eklendi. Dönemin sansür kurulunun içi o zaman rahat etmişti ama biz bugün, yaşananlara bakıp bakıp acı acı gülüyor ve “ne karanlık günlermiş” diyoruz…
Metin Erksan, Allah rahmet eylesin, bugünleri görmeden vefat etti. Yaşasaydı, “kimsenin film çekerken ya da haber yaparken fondaki görüntüler aracılığıyla darbe yapmaya hakkı olmamalı elbette!” türünden iddianamelerle muhatap olması vaka-yı adiyeden olabilirdi zira.