Ak Parti’nin en büyük başarısı şüphesiz tabanını devamlı diri tutabilmesi ve konsolide edebilmesi. Yüzde 45-50 gibi her seçimde kendisini rahatlıkla birinci parti çıkaracak bir kitleye dayandığı için bütün önceliği bu insanların memnuniyeti. İleride Türkiye’ye çok pahalıya patlayacak bu bölünmenin ve kutuplaşmanın bugün için bir çözümü yok. Ak Parti’nin bu tercihi kendi tabanında hüsnü kabul görmüş bir tavır. Yani herkesin ‘eyvallah’ dediği bir etkileşim ve iletişim mevcut. En fakirinden en zenginine, en cahilinden en okumuşuna durum bu. Devlet imkanları ülke tarihinde hiç olmadığı kadar kullanıldığı için siyasetteki bu haksız rekabet yüzünden diğer partilerin yakın zamanda hiç şansları yok.

Ekonominin öncelikli olduğunun farkındalar. Popülist devletçi uygulamaların dışında, daha önce kimsenin ulaşamadığı kitlelere dağıtılan sosyal yardımlar ve bu yardımlara muhtaçlığın devam ettirilmesi, işadamlarına rant, ihaleler sıkça yazılıp çizilen şeyler. Devlet kadrolarının giderek parti teşkilatına doğru evrilmesi de tabanının hoşuna gidiyor.

Ak Parti’nin kendi kitlesinde safları sıklaştırmak için kullandığı en önemli argümanlardan birisi de her dönem bir düşmanın olması. Böylelikle ‘bizler ve onlar’ algısı güçlenmekte, ortak düşmana karşı birleşilmekte. Ak Parti olmadığı zaman bozulacak düzen tabanının işine gelmediği için, onun düşman olarak gösterdiği de direkt düşman oluyor. Dün askeri vesayetti bugün paralel. Yarın bir başka düşman kaçınılmaz. Muazzam medya gücüyle kimi düşman gösterse taban atışa hazır. Yarın çıksalar vejeteryanlar bize darbe yapacak deseler vejetaryenler aleyhine yazılar döşeyecekler, nutuklar verecekler sıraya girer.

Ak Parti’nin en güçlü silahlarından bir tanesi de din. Kemalist sistemin bütün günahları sayesinde dini önemseyen kitleler için İslamcı bir partiye oy vermek bir zarurret. Bu kadar önemli olunca, dinin siyasete alet edilmemesi ve deformasyona uğramaması mümkün değil. Herhangi bir AKP’liyi dini bir telkinle ikna etmeye çalış, size dinden başka bir argümanla karşı çıkar.

1 Kasım’dan sonra muhalefetin kaybolduğu, Gezi döneminde eylemler yapanların bile artık umutsuzluğa kapıldığı ortamda parti içinden özeleştiri beklemek de hayal.


DAHA KARANLIK 
GÜNLER Mİ?

Ak Parti’nin doğal ve ebedi lideri bisiklet sürdüğünün farkında. Bu muazzam çarkın her daim dönmesi gerektiğini çok iyi biliyor. Her zaman daha fazla güce ihtiyacı olduğunu da.

Hitler ya da milli şef tarzı bir pozisyonu arzu ettiğini de saklamıyor. Eğer başkanlık tartışmaları referandumla sonuçlanmaz ya da referandumdan umduğu sonucu alamazsa, bu, sonun başlangıcı olur.

Bu ülkede insanlar ceplerine dokununca babasını bile tanımaz. Ekonomik bir kriz, ideoloji dışı nedenlerle partiye destek veren kitleleri etkiler. Çünkü çarkın dönmesi için paraya ve istikrarlı bir ortama ihtiyaç var. Her ne kadar, kriz çıktığında sebepleri için başka adresler gösterilecek olsa da bu sefer faturayı ödemek hükümete kalır.

Eğer Güneydoğu’daki olaylar kontrol edilemez noktalara ulaşır, asayiş yönünden ciddi sıkıntılar yaşanırsa bu, hükümete karşı ciddi bir güven kaybına neden olur. Güvenliğin olmadığı ya da bölünme riskinin tavan yaptığı durumda Türkiye’nin eski aktörleri -en başta askerler- kaybettikleri prestij ve güce yeniden sahip olabilirler.


BAŞKANLIK TARTIŞMALARI

Her ne kadar parti içinde mutabakat varmış gibi görünse de Davutoğlu’nun kendi makamını yok edecek bir düzenlemeye gönüllü olacağını düşünmek saflık olur. En az Erdoğan kadar kibirli olan Başbakan kendi kendisini yok etmeyecektir. Top komisyona atılacak, işler zamana yayılacak. Ama en sonunda bir çatışma kaçınılmaz görünüyor. Şu an susan partinin kıdemlileri o zaman devreye girebilir. AKP’lilerle Ak partililer arasında ertelenen hesaplaşma başlayabilir.


SOSYAL PATLAMA

Giderek nefes alamayan kesimler sandıktan da umutları olmadığı için son derece kötü sonuçlar doğuracak bir patlamaya imza atabilir. Sivillerin birbiri ile karşı karşıya gelmesi felaket olur. Türkiye farklı bir eşiğe girer.

Maalesef hep kriz ve kötü senaryo öngörüleri. Felaket tellalı gibi hissettim kendimi. Belki de mevcut durumun getirdiği atmosferde görünen bu. İnşallah Türkiye, demokratik yollarla ve huzur içinde bu baskı ve zulüm dönemini atlatır. İktidardan kurtulmak için ülkenin daha fazla zarar görmesini istemek de iktidarda kalabilmek için ülkeyi bölmek de eşdeğerde hainlik çünkü.