Nazılı Ilıcak bugün dinleme davasından yargılanan polislerin iddianamesini analiz etti. Analizi okuyunca insan ister istemez bu iddianameyi yazan savcı neresiyle yazmış diyesi geliyor. İşte Ilıcak’ın o yazısı:
Pazartesi günü (15 Şubat 2016) 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde istihbaratçı polislerin “hükümete karşı darbe” davası başladı. Nedense, medya -birkaç istisnasıyla- bu tip davalara ilgi göstermiyor. Aslında nedeni malûm… Davaları takip etseler, darbe isnatlarının ne kadar saçma sapan olduğu ortaya çıkacak; paralel balonu iyice sönecek… Ortada sadece hırsızlık, yolsuzluk ve nüfuz suiistimali kalacak.
DARBE VAR, KANIT YOK
*İstihbaratçı polislere isnat edilen suç, Fethullah Gülen başkanlığında silahlı terör örgütü kurmak ve darbe teşebbüsünde bulunmak.
Terör örgütünün lideri Fethullah Gülen ama, kendisi bu dosyada şüpheli olarak yer almıyor. Zira savcı, Gülen’i terör örgütü lideri sıfatıyla dosyaya koysa, polislerin Gülen’le irtibatını delillendirmek zorunda. Bu yüzden, onu davanın dışında bırakmış.
*Suç, darbe suçu… Fakat, hangi vasıtalarla, polislerin o darbeyi gerçekleştirecekleri anlatılmıyor. Siyasetçileri dinlemek suretiyle hükümeti devirmeye çalıştıklarını farz edelim. Lâkin bu da yerine oturmuyor. Çünkü iddianamede, “177 AKP’li, 53 CHP’li, 103 MHP’li, 23 BBP’li, toplam 356 kişi dinlenmiştir” deniliyor ama, dinlenildiği iddia edilen o kişilerin, istihbaratçı polislerin davasıyla hiçbir ilgisi yok.
Gerçekten dinlendiler mi, dinlenmediler mi? Dinlendilerse, hangi gerekçeyle, bunu bilmek mümkün değil. İstihbaratçı polislerin dosyasında, soruşturulan toplam iletişime müdahale sayısı zaten 257. Bu kişiler içinde de siyasi kimliği olan sadece bir isim var; Sadık Yakut. Yani, savcının iddianamesine koyduğu 356 ad, tamamen algı oluşturma amacını güdüyor.
*Polisler, tek bir siyasetçiyi dinlemiş fakat, o siyasetçi, hükümet üyesi de değil. Sadık Yakut’u dinleyerek nasıl darbe yapılacak? Savcı hiçbir delil ortaya koymuyor.
*İddianamede, Türk Ceza Kanunu’nun 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139 ve 140’ıncı maddelerinin ihlâl edildiğinden söz ediliyor. 133, ortam dinlemesi; 134, özel hayatın gizliliğinin ihlâli; 135, kişisel verilerin kaydedilmesi; fişleme; 136, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak yayılması; 137, 139, 140, yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçlara ilişkin esasları düzenliyor. 138 ise, hukuka uygun olarak elde edilen verilerin kanunun öngördüğü süre içinde yok edilmemesini suç sayıyor.
Savcı bu maddelerin hepsini sıralamış ama, polisler hakkında, sadece TCK 132 ile, haberleşmenin gizliliğini ihlâlle ilgili iddialar mevcut. Fişleme, ortam izleme, ya da gizliliği ihlâl etme gibi somut olaylar iddianamede yer almıyor. Sanıklar tarafından herhangi bir evin izlendiği, belirli bir ortamda yapılan konuşmaların kaydedildiği ya da şahısların fişlendiğine dair hiçbir bilgiye rastlanmıyor. Ama savcı, buna rağmen, Türk Ceza Kanunu’nun o maddelerini de iddianamesine dâhil etmiş.
*İstihbaratçı polisler ayrıca TCK’nın 328’inci maddesinden de -casusluktan- suçlanıyor. Lâkin savcılık bu konuda da hiçbir somut olaydan söz etmiyor; hangi devlet lehine casusluk edilmiş söylemiyor. Tamamen soyut bir iddia söz konusu…
*Buna mukabil, dosyayla ilgisi olmayan farklı olaylardan iddianamede bahsediliyor. Selâm Tevhid soruşturması, Ankara TEM Şubesi’nin gerçekleştirdiği Zir Vadisi araması, İzmir Askeri Casusluk soruşturması, TÜBİTAK’ın kriptolu telefonları dinlemesi gibi…
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan sanıkların, o olaylarla uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmuyor. Muhtemelen savcı, darbeyi kanıtlayacak delile rastlamayınca, farklı dosyalara da el atarak, bir algı operasyonuyla işin içinden sıyrılmaya çalıştı.
*Savcının, “istihbari dinleme” ve “adli dinleme” farkını bilmediği de anlaşılıyor. Polisler, “İstihbari dinlemeleri valiye haber vermedi” ya da “Adli Şube’ye intikal ettirmedi” diye de suçlanıyor.
Oysa, önleme amaçlı dinlemelerde, ancak bir suç şüphesi ortaya çıkarsa, Adli Şube’ye intikal ettiriliyor ya da örgütün bir eylem ihtimali karşısında, Valiliğe bilgi notu yazılıyor. Nitekim bütün bunlar yapılmış. Ama, hiçbir suç unsuruna rastlanmazsa, veriler depolanmıyor, CD’lere kaydedilmiyor, 10 gün içinde imha ediliyor. Bu esaslara da uyulmuş.
Zaten, hiç kimse “Beni tehdit ettiler, bana şantaj yaptılar” diye müşteki olmamış. Depolanmış, şantaj ya da iftira amaçlı kullanılmaya müsait, Askeri Casusluk dosyalarındakilere benzer belgeler de yok. 22 Temmuz 2014 tarihinde polislere yapılan operasyonda ele geçen ve bir yıl süreyle Adli Emanet’te tutulan o CD’lerden Bülent Ersoy, Beethoven ve Tchaikovsky çıktı.
MEDYA DAVAYI İZLEMİYOR
Fazla lâfa gerek yok. Madem bu polisler silahlı terör örgütü kurarak, cebir ve şiddet yoluyla hükümeti devirmeyi amaçlamakla suçlanıyorlar, bunun delilleri de ortaya konulmalı. Bir kişi istisna, hiçbir politikacı dinlenmemiş.
Savcı, bilgi depolamak suretiyle, cebir ve şiddet unsurunun gerçekleştiğini ileri sürüyor. Bilgi depolayarak iftira ve şantaj mı yapılmış? Buna dair de bir kanıt yok. Zira, dinlemelerden elde edilen kayıtlar, ya adli sürece dönüşmüş ya da imha edilmiş. Silahlı terör örgütünün tek delili, devletin verdiği silâhlar. Örgüt lideri denilen Fethullah Gülen ile hiçbir irtibat gösterilmiyor. Zaten, Gülen dosyada yok.
***
Keşke, 3 maymunu oynayan medya da biraz bu davalara ilgi duysa. Sadece kendi çıkarlarına hizmet yerine, biraz ülke menfaatini düşünebilseler. Ya da medyadan topyekûn ayrılıp, sadece ticaret erbabı olmakla yetinseler.
BARANSU’YA ADALET
Bugün Anayasa Mahkemesi, Erdem Gül ve Can Dündar’ın başvurusunu inceleyecek ve umut ediyoruz tutuksuz yargılanmalarına ilişkin müjdeli kararı verecek.
Ama bu arada, Mehmet Baransu’ya yapılan haksızlığı unutmayalım. Baransu, aynı konuda Anayasa Mahkemesi’ne 24 Nisan 2015’te müracaat etmişti. Hâlâ bir cevap bekliyor. Baransu’nun durumu Erdem Gül ya da Can Dündar’dan farklı değil. 10 aydır başvurusu sümen altı ediliyor.
Bu arada, Baransu, 120 gün tecrit altında, tek başına bir hücrede tutuldu. Geçtiğimiz haftalarda GDO davası için götürüldüğü Mersin’de tuvalette yatırıldı. Silivri’ye nakledildiği gün, kendisine içme suyu verilmedi vs…
Vicdanlar mühürlenirse, dosyalar da sümen altı edilir.