Geçtiğimiz hafta tahliye olan üç gazeteci Cevheri Güven, Murat Çapan ve Vildan Atmaca hapishanede tecrit altında geçen günlerini anlattı.
Cevheri Güven yaşadıklarını, ‘Özgecan’ın katili gibi aynı şartları yaşadım” diye özetledi.
Murat Çapan tecrit altında maydanozları çiçek olarak beslediklerini belirtti.
Vildan Atmaca tutukluluk süresi boyunca maruz kaldığı insanlık dışı muameleyi şöyle anlattı: “Çıplak bir şekilde aramaya yapmak istediler bu durumu kabul etmedim. Daha sonra sözlü tacizlere maruz bırakıldım.”
Gazeteci Can Dündar ise insanların mazgallardan seslenerek yalnızlıklarını paylaştıklarını söyledi.
SANKİ ÖZGECAN’IN KATİLİYİM
Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven: Cezaevi personeli ile ilgili çok sıkıntımız olmadı. Ama bizim kaldığımız yeni bina inşa edilirken sanki insanların psikolojisini bozmak için yapılmış. Biz tamamen tecrit uygulamasına maruz bırakıldık.
Ağırlaştırılmış müebbet suçu almış kişilere ne uygulanıyorsa bize de o şartlar uygulandı. Televizyondan Özgecan’ın katili ceza alınca 36 yıl tek başına bir hücrede kalacak, avluya tek başına çıkacak, ziyaretçisi haftada bir gelecek diye duyurulmuştu.
ÇOCUĞUMA ALDIĞIM ÇİKOLATAYI CAN ABİYE BIRAKTIM
Can Abi bize komşu olduğunda çok sevindik. Büyük moral oldu bize. Kantinden küçük küçük bitter çikolata almıştım. Yılbaşında bir görüş hakkı tanınıyor. O açık görüşte yılbaşı çikolatasını çocuklarımla birlikte yeriz diye düşündüm.
Sonra sürpriz bir şekilde tahliye olunca içimde buruk bir acı oldu. Sonuçta bir sürü mahsum insanı bırakıp çıkıyorsun. Ben de çocuklarımla yemek için aldığım o çikolataları Can Abi ile paylaşmak istedim. Çikolataların üzerine küçük notlar yazdım ona verdim. Bunlar bizim oradaki tek moral kaynağımız.
PLASTİK ŞİŞELERLE ÇAY GÖNDERİYORDUK
İçeride tek başına yürüyorsun hüzünlü şekilde, bir anda kafana bir şey düşüyor. Bir bakıyorsun komşun sana paket göndermiş. Belki dışarıdan bakınca çocuksu gibi görünüyor ama bu sürprizler orada çok ayrı bir güç ve mutluluk veriyor bize. Mesela biz prosedür gereği ilk günler çay makinesi alamadık. Birisi size yukarıdan plastik soda şişesiyle çay gönderiyor. Biz de Can Abi geldiğinde ona plastik şişede çay göndermiştik. Daha sonra Can Abi bana bir not göndermişti. ‘Biz plastik şişelerle aşmaya çalıştığımız bu duvarları bir gün yıkarak aşacağız. Bunların hepsini birbirimize gülümseyerek anlatacağız’ demişti.
İÇERİDE EN ZOR ŞEY TEK BAŞINA BIRAKILMAK
Bugün Silivri’de tutulan insanlar kendi alanlarında çok iyi insanlar. Ama içeriye bir ayakkabı sokmaya çalışıyorsunuz, hava soğuk ihtiyacınız var. O ayakkabının ipinin kenarındaki halka metal diye içeri alınmıyor. İnsanları en çok zorlayan şey tek başına bırakılmak. Oradaki gazeteciler Türkiye’nin çok ihtiyacı var. Ama orada saçma sapan işlerle uğraştırıyorsunuz. Bu ülkeye gerçekten çok yazık.
ÇIPLAK ARAMA YAPMAK iSTEDiLER
JİNHA Muhabiri Vildan Atmaca: 13 Kasım günü haber takibi sırasında gözaltına alındım. Daha sonra tutuklanma kararı çıktı. Gerekçe olarak 13 Kasım günü Facebook’ta geçmişe dönük yaptığım paylaşımlar gösterildi. 46 gün cezaevinde birçok sorun ve sıkıntı yaşadım. Çıplak bir şekilde arama yapmak istediler bu durumu kabul etmedim. Daha sonra sözlü tacizlere maruz bırakıldım. Sık sık koğuşlarımız asker tarafından basılıp aranıyordu.
YEMEKLERİN İÇİNDEN TIRNAK ÇIKIYORDU
Bu psikoloji tacizdir. Kantin alışverişi yapamıyorduk. Yemeklerin içinden kıl, tırnak çıkıyordu. Günlük verilmesi gereken gazeteler ve aileleri tarafından gönderilen mektup ve kargolar keyfi gerekçelerle verilmiyordu. Bugün dışarıda yaşanan baskı ve zulüm içeride de devam etti. Bugün eğer hem Kürt hem kadın hem de gazeteciyseniz hedefsiniz. Şu an ülkemizde bir savaş var. Bu hak ihlallerini yazmamız için kurmaca nedenlerle gözaltına alındık. Bunlar tamamen göz korkutma için yapılan işlemler.
MAYDANOZ BESLiYORDUK
Nokta Dergisi Sorumlu Yazıişleri Murat Çapan: Tecrit altında içeride küçük şeyler büyük mutluluk verebiliyor. Çay yapma aletiyle tost yapıyoruz. Orada buharla birlikte ekmeği ısıtıyoruz. İlk gün Can Abi geldiğinde ona yalnız olmadığını hissettirmek istedik. Akşam haberleri izledik. Haberleri izleyince bizim koridorda haretlilik olmuştu. Biz de bizim koridora getirecekler diye sevindik. Gece Can Abiyi getirmişler. O ilk geldiğinde kalemi yok, kağıdı yok, bir zarfı, mektubu yok. Çünkü biz de aynı şeyleri yaşadık. Birkaç kahvaltılık malzeme gönderdik. Bir de plastik şişede çay koyduk.
YALNIZLIĞINI ÇEKİRGEYLE PAYLAŞAN KOMŞUM
Haftada bir gün kantin günü var. Hesabınızda paranız varsa pazartesi günü kantin fişi dolduruyorsunuz ancak öyle alabiliyorsunuz eksikleri. Çarşamba geldiyseniz o güne kadar beklemek zorundasınız. Öyle bir ortamda birbirimizle münasebetimiz, bir dalga kıran adeta, bir mutluluk kaynağı oluyor. Yalnız olmadığını hissediyorsunuz. Orada bir yeşilliği dahi özlüyor insan. Perşembe günleri meyve sebze ihtiyaçları için fiş dolduruyorsunuz. Mesela biz kıvırcık, maydanoz ve roka alıyoruz. Onları bir bir çiçek gibi plastik şişelere koyuyorsun. Vazo yaparak odanda muhafaza ediyorsun. O sana bir yeşillik oluyor. Komşulardan birinin avlusuna bir çekirge düşmüştü. Adam o çekirgeyi besliyor. Öldüremiyor atamıyor gardiyana veremiyor. Orada yalnızlığını gidermek için o çekirgeye maydanoz falan veriyor.
CEVHERİ’NİN SESİ KISIK CAN ABİ’NİN GÜR
Can Abi çok çabuk adapte oldu. Sesi bir defa çok gür. Avluda bir mazgal var. Onun demir parmaklıklarından birbirimizle konuşuyoruz. O oradan konuşunca sanki yanımdaymış gibi hissediyordum. Ama Cevheri Bey’i çok zor duyuyordum. Bir daha bir daha söyle diyordum sürekli. Çünkü mazgala eğilmek külfetli iş. Pis koku geliyor. Dizlerinin üzerinde konuşuyorsun. Diğer arkadaşlarla iletişime geçiyoruz. Birbirimize selamlarımızı iletiyoruz. Adeta gönül ortaklığı kuruyorsun kardeş oluyorsun.
MAZGALI YIRTAN DOST ÇIĞLIĞI
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Silivri’de geçen tecrit günlerini köşesiden yazdı. Dündar, komşuları Cevheri Güven ve Murat Çapan ile hediyeleşmelerini, mazgaldan yaptıkları konuşmaları kaleme aldı. Dündar özetle şunları anlattı:
“Silivri’deki ilk günümün sabahında avluda bir ses duydum. Bir şey düşmüştü sanki. Üstünde kuş bile uçmayan bir avluya, gökyüzünden ne düşebilirdi ki? Hemen çıkıp baktım.
KORKU DUVARINI AŞANLAR YAN YANA
Evet; tıpkı masaldaki gibi gökten üç elma düşmüştü. Bir gazeteye yan yana sarılıp sımsıkı paketlenmiş üç kızıl elma. Gazeteye küçük bir not iliştirilmişti: “Hoş geldiniz.” Bunun yandaki hücreden yollanan bir hediye paketi olduğunu o zaman anladım. İki hücrenin arasında yedi metrelik bir kalın duvar vardı. Korku duvarını aşanları birbirinden ayıran duvar. Semaya uzanan duvarı bir çelik tel taçlandırıyordu. Belli ki elmalar, güçlü bir kolun mancınığıyla büyük bariyeri aşmayı başarmıştı. Bitmedi. Arkasından sıcacık, demli çay geldi. Plastik bir soda şişesinin içinde. Yine bir gazeteyle sarmalanmış halde. Yanında kesme şekerleriyle. Bu da komşuya komşu hücrenin “hoş geldiniz” paketiydi. Biraz sonra o günün gazetesi geldi. Duvarın ardından. Peşinden de “hoş geldiniz” sesi. Bu kalın ses, hediyelerin geldiği yönden, aynı tel örgüyü aşarak çarpıyordu avlunun soğuk sarı duvarına.
YALNIZLIĞIMI PAYLAŞTILAR
Göğe doğru bağırarak cevap vermeye çalıştım. “Mazgaldan konuşun” diye akıl verdi ses. Avlunun ortasındaki mazgala eğilip teşekkür ettim. O zaman anladım ki bu, kıdemli tutukluların, çaylaklar için düzenlediği bir “hoş geldin partisi” idi. Gökten gelen çayla, yerden gelen ses, ilk gün şaşkınlığını dağıttı. Komşum, Nokta Dergisi’nin Yazıişleri Müdürü Murat Çapan’dı. Onun yanındaki ise, derginin Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven. İkisiyle de tanışmıyorduk. Silivri’de de hiç yüz yüze gelemedik. Sadece hücrelerimizin açıldığı uzun koridordan geçerken küçük gözetleme penceresinden gözlerini görüyordum. Ama o izolasyondaki armağanlarıyla yalnızlığımı paylaştılar.
CEVHERİ’DEN ÇİKOLATA
Önceki sabah, sayımdan sonra yine Murat’ın gür sesini işittim. Bu kez hediye paketinde sıcak kaşarlı tost vardı. Nasıl olur? Tost makinesine izin verilmiyordu ki? Üzümü yedim, bağını sormadım. Komşudaki dostun tostunu yerken ikinci paket düştü avluya. Bu kez Cevheri’den “bitter” çikolata. “Bitter”, gerçek anlamına kavuştu o anda. Aynı zulmün esirleriydik. “En iyi gazeteci tutuklu gazetecidir” diye düşünen bir zihniyetin, ilk duruşmada boşa çıkarılacak abuk sabuk iddialarla, muhaliflerini içeri atıp gözdağı verme hırsının tutsağıydık.
Özgür Düşünce