Türkiye’nin kötüleşen insan hakları karnesi Avrupa’nın iki önemli organı tarafından endişeyle izleniyor. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’ye dair “en sert” ilerleme raporu bugün oylandı ve kabul edildi. Avrupa Konseyi’nin bağımsız İnsan Hakları Komisyoneri Nils Muižnieks ise dokuz günlük Türkiye gözlemlerinin ardından endişe verici açıklamalarda bulundu.

Türkiye’nin terörle mücadele sırasında insan hakları prensiplerini ve hukuk devleti ilkelerini ihlal ettiğini belirten Komisyoner Muižnieks, sokağa çıkma yasaklarının hukuki temeli olmadığını düşündüğünü söyledi. Askeri operasyonlar altında hayatını kaybedenler hakkında etkili soruşturma yürütüleceği konusunda endişeler taşıyan Muižnieks, insan hakları ihlallerini raporlayan sivil toplum kuruluşlarının da hedef gösterilmesini çok rahatsız edici bir gelişme olarak yorumladı.

Bu çatışma ortamında ifade özgürlüğünün de daraltıldığını belirten Muižnieks, Barış için Akademisyenler’in şiddet içermeyen açıklamaları nedeniyle soruşturulmasını eleştirdi, kayyum atamalarıyla ile medya özgürlüğüne geri dönülemez zararlar verildiğini söyledi.

Tüm bu sorunlu uygulamaların yargı bağımsızlığının kaybolması ile ilgili olduğunu düşündüğünü belirten Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyoneri Nils Muižnieks, Türkiye ziyareti hakkında detaylı bir rapor da yayınlayacak.


Komisyoner Muižnieks’in 14 Nisan 2014 tarihinde Ankara’da yaptığı açıklamanın Türkçe tam çevirisini yayınlıyoruz.


Türkiye: Güvenlik insan haklarını gölgede bırakıyor, ifade özgürlüğü tehdit altında

Ankara, 14/04/2016Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyoneri Nils Muižnieks, İstanbul, Diyarbakır ve Ankara’ya yaptığı dokuz günlük ziyaretin sonunda “Türkiye’nin son aylardaki terörle mücadele döneminde insan haklarına saygı endişe verici şekilde azaldı” dedi. Ziyaretin başlıca gündem maddeleri Güneydoğu’da güvenlik ve insan hakları dengesini sağlamak, ifade özgürlüğü ve yargı idaresiydi.

Terörle mücadele etmenin Türkiye’nin hakkı ve görevi olduğunu hatırlatan Komisyoner, PKK ve Daeş tarafından yapılanlar dahil, Türkiye devleti ve vatandaşlarına yönelik tüm terör eylemlerini ve şiddeti tartışmasız şekilde kınadı. “Ancak, Türkiye bu mücadelede insan hakları ve hukuk devleti prensiplerinden sapmamalı, böylesi bir durum bu örgütlerin çıkarlarına hizmet eder.”

Ağustos 2015’ten beri düzenlenen terörle mücadele operasyonlarının en belirgin özelliği, Güneydoğu’daki illerin ve mahallelerin tümünde ilan edilen, tüm gün süren, açık uçlu ve giderek uzayan sokağa çıkma yasaklarıdır. “Bu sokağa çıkma yasaklarının kanuna uygunluğu hakkında ciddi şüphelerim var; bu şüphe, Venedik Komisyonu, Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından henüz incelenmedi. Kanun metninde “sokağa çıkma yasağı” bile denmeyen maddelere dayanarak verilen bu idari kararlar, önemli bir nüfus üzerinde, aylarca süren çok ciddi insan hakları kısıtlamaları getiriyor.”

Terörle mücadele operasyonları hakkındaki bir diğer mesele de ölçütlülük: “Tahir Elçi’nin Sur’da öldürüldüğü yere gittiğimde bu bölgelerin şok edici derecede yok edildiğini gördüm. Hükümet yetkilileri bana Sur’daki operasyonlarda 50 teröristin öldürüldüğü bilgisini verdi, fakat en az 20 bin kişi yerinden edilmiş, sayısız bina yerle bir edilmiş, ve şüphesiz ki pek çok sivil teröristlerden dolayı ve sivil zayiat olarak mağdur olmuş.”

Komisyoner, operasyonlar sırasında hayatını kaybeden siviller, güvenlik görevlileri ve terörist olduğundan şüphelenilenler dahil herkes hakkında Türkiye Devleti’nin etkin soruşturma yürütme görevi olduğunun altını çizdi. “Ne yazık ki, bu soruşturmaların ciddi eksikleri olduğu konusunda duyumlar aldım; özellikle, güvenlik görevlilerinin kimliklerinin belirlenmesi ve ifadelerinin alınması, ve operasyon bölgelerinin boşaltılmadan önce tüm kanıtların toplanması konularında.” Güvenlik görevlilerinin ırkçı ve aşağılayıcı davranışlarının çok ciddiye alındığı konusunda hükümetin kendisine teminat verdiğini belirten Komisyoner, bu kişiler hakkında disiplin soruşturmaları ve ceza soruşturmalarının da açılması konusunda hükümete tavsiyede bulundu.

Komisyoner “Açık ki, yerel halkın uğradığı zarar çok büyük, ve yetkililer hiç geciktirmeden bu zararların adilce tazmin edilmesini sağlamalı” dedi. Etkilenen bölgelerin acil kamulaştırma kapsamına alınması konusunda ise yerel halk iki kez cezalandırılacakları korkusunu taşıyor, yetkililer ise bu kararın amacının halka yardımı hızlandırmak olduğu konusunda Komisyoner’e teminat verdi. Komisyoner “Kamulaştırma tazminat değildir, yetkililer tüm taraflarla diyaloğa geçmeli ve amaçlarının ne olduğunu net bir şekilde açıklamalı” dedi.

Türkiye’nin kanunları ve yargı uygulamalarından kaynaklanan ifade özgürlüğü sorunları ise bu gergin ortamda daha da kötüleşerek devam ediyor. Komiser “Örnek olarak, Barış için Akademisyenler, katılsak da katılmasak da benim gözümde ifade özgürlüğü kapsamında olan, şiddetin durması için yaptıkları çağrı nedeniyle hem idari soruşturmalara hem de ceza soruşturmalarına maruz kaldılar.” dedi. Çok geniş bir terör tanımı yaparak şiddet içermeyen mesajların cezalandırması ve bu mesajların sırf terör organizasyonlarının varsayılan amaçlarıyla uyuştuğu iddiasıyla suç sayılması Türkiye için yeni değil; fakat bunun ulaştığı seviye çok endişe verici bir durumda.

Benzer boyuttaki bir endişe de Cumhurbaşkanına hakaret suçunun 1845 adet ceza yargılamasına konu edilmesi. Komisyoner, “Devlet başkanına hakaretin ayrı bir suç olarak tanımlandığı ülkeler dahil olmak üzere, Avrupa Konseyi’ne üye 46 ülkenin hiçbirinde bu derece kötüye kullanılan bir yasal düzenleme ile karşılaşmadım.” dedi. Komisyoner ayrıca, 2011 yılındaki bir önceki ziyaretinden bu yana engellenen internet sitelerin sayısındaki büyük artışa ve Türkiye’nin Twitter’dan içerik kaldırma taleplerinde dünya şampiyonu olduğuna dikkat çekti.

Ziyareti sırasında Can Dündar ile yaptığı görüşmeye atıfla, kamuyu ilgilendiren gerçek bilgilerin yayınlanmasının casusluk suçu olarak değerlendirilmesinin “açıkça gazetecilik mesleğine yönelik bir tehdit” olduğunu söyledi. Komisyoner, gazetelerin ve televizyon kanallarının devralınıp kayyumlarla yönetilmesinin de oldukça tehlikeli bir emsal teşkil ettiğini belirtti: “Kanuna göre, bu kayyumlar varlıkları korumak amacını taşıyor, ancak editöryal politikayı değiştiriyorlar, bu yüzden okuyucu sayısının azalmasına neden olup şirketlerin piyasa değerini azaltıyorlar. Bu çok endişe verici uygulama, daha yargı bile kararı olmadan, Türkiye’deki medya özgürlüğü ve çoğulculuğa da geri dönülemez zararlar verdi.”

Komisyonere göre, iktidarın ve yargının haklı eleştirilere dair hoşgörüsüzlüğü, hissedilir şekilde caydırıcı bir etkiye sebep oldu ve otosansüre yol açtı, ülkedeki demokratik tartışmaların kapsamını daralttı.

En dikkat çekici durumlardan biri, bu sorunlu tedbirlerin çoğunun “sulh ceza mahkemeleri” kararlarıyla uygulanıyor olması. Komisyoner, “Bu tür mahkemelerin uygulamalarını daha yakından incelemeyi düşünüyorum; ancak bu mahkemelerin yargı süreçleri içinde insan haklarının korunması amacını taşıdıkları halde bunun tam tersi etkiyi yaptıkları konusunda ciddi belirtiler var. Bizzat bu mahkemelerin pek çok ihlale yol açtığı görülüyor.” dedi. Komisyoner ayrıca, yargı sisteminin içine yerleştiği varsayılan terör örgütü ile mücadelenin yargı bağımsızlığını zayıflattığı konusunda Avrupa Komisyonu kurumları olan Venedik Komisyonu ve Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) tarafından dile getirilen endişeleri paylaştı. Komisyoner, “Türkiye Cumhurbaşkanı’nın ve diğer siyasetçilerin Anayasa Mahkemesi hakkındaki açıklamaları kamuoyunun yargı bağımsızlığı konusundaki güvenine de zarar verdi.” dedi.

Son olarak, Komisyoner insan hakları savunucularının damgalanmalarını, onlara karşı yürütülen karalama kampanyalarını, ve haklarında yürütülen soruşturmaları gündeme getirdi. Komisyoner, “Bilgi kirliliğinin, manipülasyonun ve çelişen fikirlerin olduğu bir ortamda, özellikle de sokağa çıkma yasakları döneminde neler olduğu konusunda, insan hakları savunucularını temel alan şeffaf bir yargı süreci gerçeğin ortaya çıkarılması ve telafi edilmesi konusundaki en büyük umuttur.” dedi. Bu şartlar altında, rapor yazdıkları için sivil toplum kuruluşlarına yöneltilen siyasi saldırılar çok rahatsız edici bir gelişme.

Komisyoner, “Bu konularda Türkiyeli yetkililerle pek çok verimli görüşme yaptım. Benim buradaki işim, terörle mücadele eden diğer ülkelerde de olduğu gibi, yetkililerin güvenlik ve insan hakları arasındaki dengeyi bulabilmelerine yardım etmek için böyle zor soruları sormaktır.” dedi.Komisyonerin ziyareti hakkında bir rapor da yayınlanacak.


(Jiyan için çeviren, Efe Kerem Sözeri.)

Jiyan.us