Önceki gün TSK’ın Suriye’de PYD mevzilerini topçu ateşine tutmasını çoğu yandaş kalemler ve AK troller sevinç çığlıkları içinde karşıladı. Hep bir ağızdan savaş başlamış TSK Suriye’ye girmiş gibi algıladılar. Miting alanlarında dantelli perdeyle duran bu kişilerin akşamları klavye başında savaş çığırtkanlığı yapmasına aldanmayın TSK bu şartlarda Suriye’ye asla girmez.

Gerek Erdoğan’ın gerekse yandaş bazı kalemlerin TSK’nın Suriye’ye girmesi konusunda aşırı istekleri olduğunu herkes biliyor. Ancak Suriye’ye şu şartlarda girmeye kalkmak evinizin kapısını anahtarla açıp girmeye benzemez. TSK girdiği anda Suriye’de bulunan bütün silahlı unsurlar ile Rus ve İran askerlerini karşısında bulacağı kesin.

TSK’nın bu şartlar altında Suriye’ye girmeyeceğine emin olabilirsiniz. GK Başkanı Hulusi Akar’ın “ Birleşmiş Milletler kararı olmadan Suriye’ye ayak basmayız” sözü Suriye konusunda Erdoğan’ın bir dahli olmadığını açıkça gösteriyor. O yüzden dantelli kefenlilerin klavye kahramanlığı TSK’nın stratejileri karşısında bir anlam ifade etmez.

TSK hangi şartlarda Suriye’ye girer? Yoksa hiç mi girmez gibi soruların cevapları Çarşamba günü Davutoğlu’nun Brüksel ziyareti sonrası daha da netleşecektir. Ancak asıl Suriye’ye girecek olan askeri unsurun Suudi’ler olacağı kesin gibi görülmekte.

Önceki günlerde İsrail tarafından iki açıklama yapıldı. Birincisi “Suriye’de bölünmeden başka yol görünmüyor”, ikincisi ise “Suriye’de savaşı bitirecek olanlar mavi bereli Araplar olacaktır” açıklamaları Suriye’de geleceğin nasıl şekilleneceğini gösterir nitelikte.

BOP planı çerçevesinde Suriye’nin dörde bölüneceği biliniyor. Kürt bölgesi Şii ve Sünni bölgeleri ayrı ayrı otonom ülke olacağı dillendirildi. Henüz Suriye içerisinde demografik yapı tam olarak şekillenmediği için iç savaşın bir süre daha devam edeceği belli. TSK’nın PYD’i vurma bahanesi, PYD’nin Azez çevresinden uzaklaşması ve Fırat’ın batısına geçmemesi şeklinde bir ikaz olduğunu Davutoğlu söyledi. Hükümet eğer PYD’yi bir terör örgütü olarak görüyorsa o zaman vurmak için Fırat’ın batısı ya da doğusu fark etmemesi gerekirdi. Ancak bu şekilde vuruyorsa bunun sebebi bahsettiğim demografik yapının şekillenmesi için her unsurun kendi bölgelerinde kalması gerektiğine dair bir ikazdır.

Asıl konumuza dönecek olursak, geçtiğimiz ay Suudi Arabistan önderliğinde 25 ülkenin katılımıyla İslam ordu gücü kurulduğu açıklandı. Teröre karşı kurulduğu açıklanan bu ittifaka diğer İslam ülkelerinden de katılım her geçen gün artıyor. Bugün de 20 İslam ülkesinin katıldığı büyük bir askeri tatbikata başladılar.

Öte yandan Hem Suudi hem de Katar yetkilileri Suriye’ye yapılacak olan bir kara harekâtından bahsettiler. Ancak burada dikkatinizi çekeceğim nokta ise her iki ülke yetkilisi de Kara harekâtının detaylarını ABD ile planladık demeleridir.

Yukarıda İsrailli yetkilinin Suriye’yi kurtaracak olan mavi bereli Arap askerleri olacak söyleminden bahsetmiştik. Suudi ve Katar yetkililerinin açıklamalarını da üst üste koyduğumuz zaman Suriye’ye askeri harekâtın Suudi önderliğinde olacağı ve Türkiye’nin lojistik destek vereceğini anlayabiliriz. Bunun yanı sıra asıl önemli sorumuz ise şimdi geliyor.

Suudilerin İslam ordusunu kurması İslam dünyası için bir kurtarıcı mıdır, yoksa BOP planı çerçevesinde mi kurulmasına karar verildi?

ABD’nin Irak ve Afganistan örnekleri önünde duruyor. Bu ülkelere yaptığı işgal harekâtının sonuçları hem istediği gibi olmadı hem de kendi vatandaşlarına verilen kayıpları açıklamada oldukça zorlandı. Ayrıca işgal ettiği topraklar İslam coğrafyası olduğu için yerel halk ile hiçbir zaman birlikte hareket edemedi. Bu yüzden Suriye’de tamamen stratejisini değiştirmiş durumda. Suriye’de bir kara harekâtı olmadan hem otonom devletler oluşmaz hem de ateşkes sağlanmaz. Suudilerin kurduğu bu ittifakın Suriye’de ABD’ye nazaran çok daha başarılı olacağı kesin. Bu yüzden ittifakın ABD destekli kurulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Üstelik yine BOP planı çerçevesinde kutsal toprakların Vatikan benzeri bir yapıya kavuşturulma planlarının da olduğunu söylediğimizde böyle bir ittifakın neden Suudiler tarafından kurulduğunu daha rahatlıkla anlayabiliriz.

Bu yüzden Havuz yazarlarının ve Ak trollerin “İslam dünyasının kurtarıcısı” gözüyle bakıp, öve öve bitiremediği bu ittifaka sakın ola ki kanmayın.

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...