Darbeci, paralelci, cemaatçi… denmedik laf, edilmedik hakaret bırakılmadı.

Peki neydi 17-25 Aralık operasyonlarını gerçekleştiren emniyet ve yargı bürokrasisinin suçu?
Onlar ne yapmışlardı da, neticesi özgürlüklerinden mahrumiyet olmuştu?
Kapı gibi sağlam delilleri bir araya getirerek Cumhuriyet tarihinin (belki de dünya tarihinin) en büyük yolsuzluklarının üzerine Türk emniyetine yakışır şekilde, sonucunun ne olacağını düşünmeden tam bir tevekkülle yürümüşlerdi.
Ancak yolsuzluk yapanlar sıradan(!) insanlar değildi. Operasyonlar zülf-i yâre fena halde dokunmuştu. Suç üzerinde yakalananlar da hukuku içselleştirebilmiş kâmil insanlar değillerdi.
Çok kirli bir düzen kurmuştu onlar. Aldıkları gayr-i sahih fetvalar ışığında kurdukları düzen Türkiye’yi geri dönülemez tehlikeli bir bataklığa sürüklüyordu. Evet, sürüklenen sadece ülkenin direksiyonunda olanlar değil, seksen milyona dayanan nüfusuyla koskoca bir ülkeydi.
17-25 Aralık operasyonlarında görevli bürokrasi bu tehlikenin farkında mıydı, bilemiyorum. (Allah bilir.) Ancak onların farkında olduğu bir husus vardı ki o da; ortadaki kirli çarka bir an önce müdahale edilmesi gerektiğiydi. Değil miydi ki kara para aklama başta olmak üzere, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, kaçakçılık, görevi kötüye kullanma gibi vatana ve milletin getirdiği göreve ihanet anlamına gelensuçlar işleniyordu, işin ucunda kim ve sonunda ne olursa olsun bunlara bir “Dur!” denmeliydi.
Şu an darbe(!) suçuyla suçlanıp hapiste veya sürgünde olan isimler tam anlamıyla bunu yaptılar. Suçun ve suçlunun üzerine korkmadan giderek tarih yazdılar.

Tabii bu kolay olmadı, karşılığında bedel ödediler, ödüyorlar…
Ancak o operasyonların kilit ismi Reza Zarrab’ın Amerikan adaleti tarafından tutuklanması gösteriyor ki bu bedel boşuna ödenmedi. Bugün Zarrab’a bela okuyanlar veya onu kendilerinden soyutlamaya çalışanlar 17-25 Aralık iddianamelerini, suçlamaları ve suçlananları tekrar gözden geçirmeliler. İnsan nisyanla maluldür, ancak adalet, hukuk ve tarih hiçbir şeyi unutmaz.
Zarrab öyle veya böyle konuşacak. Bunun Türkiye’ye yansıması da şu veya bu şekilde olacak.
Ve görülecek ki 17-25 Aralık soruşturmalarını yürüten isimler ülkeyi ve devleti ipten almış. Yolsuzluğa yaptıkları darbe hükümete yapılmış gibi gösterildiği için bedel ödeyenler veya ödetilenler, kendilerini ülkenin yıllarca ödeyeceği bedellere siper etmiş. Onlar, devlet içindeki kirli çarka müdahale ederek devletin tümüyle kirlenmesine mani olmuşlar.
17-25 Aralık operasyonları sayesinde yolsuzluğun, hırsızlığın, rüşvet ve görevi kötüye kullanmanın Türkiye Cumhuriyeti devletinin vasfı olmadığı, devlet içindeki bazı sonradan görmelerin şiarı olduğu anlaşılacak. Ve neticede ülke ve devlet uluslararası arenada temize çıkarken suçlu olanlar da adaletin kaçmaz ve şaşmaz pençesine teslim edilecek.
İşte o zaman, bugün, üzerlerine bir türlü yapışmayan ‘darbecilikle’ suçlanan emniyet mensuplarının değeri daha iyi anlaşılacak. Onların ne heykeli dikilesi insanlar olduğu hakkal yakin idrak edilecek.
Ne zaman mı, belki yarın, belki daha da yakın…