AKP-CHP koalisyonu teorik olarak ekonomik, sosyal ve siyasi alanlarda pek çok sorunlar yaşamakta olan Türkiye’yi rahatlatabilirdi. Çünkü göründüğü kadarı ile ülkenin yerleşik düzenin her alanda ciddi sarsıntılar var. En risklisi ise sosyal çatışma ortamının giderek güç kazanması.

Buna rağmen, Erdoğan bir siyasetçi sorumluluğunda davranmadı ve koalisyonun kurulmasını engelledi. Bunu yapmasının nedeni ilk bakışta başkanlık hırsı olarak değerlendirilebilir. “400 milletvekilini verin bu iş huzur içinde çözülsün” cümlesi meseleye bu açıdan bakıldığında siyasi literatürümüze girmiş durumda.

Fakat gelinen noktada olup bitenlerin başkanlık meselesi açısından ele alınması çok mantıklı görünmüyor. Çünkü onun bu ısrarı sosyal gerilimlerin artmasına bağlı olarak aslında iktidar partisine oy kaybettiriyor. Durum böyle olunca da Erdoğan hedeflediği başkanlık noktasından periyodik olarak gerilere doğru düşüyor. Bunu görmemesi mümkün değil.

Öyleyse başka etkenleri varlığının devrede olması gerekiyor. Ki bu noktada kendisini belirgin eden en temel faktör AKP iktidarının yıllara yayılmış olan gizemli ilişkileri. Gerçi bahsi geçen bu ilişkilerin bir kısmı artık gizemli olmaktan çıktı. Toplumun büyük bir kesimi iktidarın kendisi ve yakınları için gayri hukuki bir rant havuzu oluşturduğunu görüyor ve bundan son derece rahatsız.

Diğer taraftan Türkiye için hala bir meçhul hal içeren Oslo Görüşmeleri var. Savcı Sarıkaya’nın apar topar görevden uzaklaştırılması AKP iktidarının bu görüşmelerde devlet ciddiyetinden ve çıkarlarından uzak, kendi politik hesapları dairesinde kararları kabul ettiğinin bir göstergesi. Bugün PKK terör örgütünün gelinen noktada tekrar silaha sarılması, iktidarın söz verdiklerinin ama yerine getirmediklerinin sanki silah zoru ile talep edilmesi anlamına geliyor. Ama iktidar bunu milliyetçi değerlerin yüksek olduğu Türk toplumundan saklamak zorunda kalıyor. Olan bitenlerin açığa çıkması durumunda yaşayacağı sıkıntıları tahmin edebiliriz.

Artı, AKP’nin dış politikada da çok girift ilişkileri var. Tır savcılarının tutuklanması ile ayyuka çıkmış olan IŞİD iddiaları ve uluslar arası silah ticareti ilişkileri, para transferleri, yurt dışındaki bankalarda olduğu iddia edilen hesaplar, Zencani ve Zarraf ile kurulmuş olan samimiyet hukuk çerçevesinde izahı güç konular.

Bütün bunları bir araya getirdiğinizde AKP’nin her hangi bir parti ile kuracağı koalisyon ortaklığı aslında top secret dosyalara el uzatılması anlamına gelecektir. Ben Erdoğan ve yakın çevresinin temelde bu meseleden dolayı, hukukun denetiminden kaçmak düşüncesiyle herhangi bir ortaklığa yanaşmadığını düşünüyorum.

Peki, ne yapmak istiyor?

Tabi ki Baas tipi bir yapı ile Türkiye’de iktidarını devam ettirmeyi. “İster kabul edin, ister etmeyin. Türkiye’de rejim değişmiştir” cümlesini başka nasıl okuyabiliriz.

Doğal olarak bunun Türkiye’nin demokratik teamüllerine, hukukuna, anayasasına aykırı olduğunu ve mümkün olmadığını düşünebilirsiniz.

Ama pek çok gayri hukuki işlere bulaşmış ve kendisini kurtarmak için iktidarda kalmaktan başka seçeneği olmayan birilerinin hele de hatırı sayılır bir paraya hükmettiklerini varsayarsanız, kötü zamanlar için oluşturdukları” iki tarafı keskin kılıç” benzeri “paramiliter yapılar” ile toplumsal çatışmayı tetikleyerek, varlığını korumak isteyebileceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.

Bu otokratik rejimlerin ta baştan beri hesapladıkları bir ihtimaldir.

 

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...