Bir önceki yazımda, temel tezim; cemaatin hedef haline getirildiği ile ilgili idi. Bu yazıda “hedef cemaat mi?” ya da “cemaat neden hedef alınıyor?” soruları üzerinden konuyu tartışmaya devam edeceğim.

Meseleye açıklık getirmesi açısından öncelikle şunu ifade etmeliyim;

Günümüzde enerji kaynakları ve bu kaynakların Batıya taşınacağı boru hatlarının güzergâhları üzerindeki coğrafyalar, uluslararası rekabetin sert çatışma alanlarına dönüşmüş durumda. Mısır, Suriye, Yemen bu sürecin en çabuk fark edildiği bölgeler arasında yer alıyor.

Anadolu’nun jeopolitiği de bütün bu olup bitenlerden bağımsız değil. Öyle olduğu için de sert bir rekabete sahne oluyor. Şahsi kanaatim şimdilerde izlediğimiz “cemaatin hedef haline getirilmesi” durumu da süreçle ilintili.

Şöyle ki;

Anadolu”nun Etki Alanı’nı fotoğrafladığınızda; “birinci derece etki alanı” ve “ikinci derece etki alanı” olmak üzere iki başlık belirlemek mümkün.

Birinci derecede etki alanı, merkezde; Küçük Asya, güneyde; Kıbrıs-Lazkiye-Kerkük hattı, doğuda; Nahçıvan-Ermenistan-Acaristan, kuzeyde; Kırım yarımadası ve batıda; Doğu Rumeli, Batı Trakya-Ege Adaları iken,

İkinci derece etki alanı, batıda; Tuna nehri-Karadeniz, Adriyatik denizi ile sınırlanan Balkanlar, güneyde; Filistin, İsrail, Lübnan, Ürdün, Suriye ve Irak, doğu’da; İran ve Güney Kafkasya, kuzeyde; Kırım, kuzey Kafkasya’dır.

Yukarıda bahsi geçen etki alanlarında hâkim olmak isteyen ekonomik veya siyasi herhangi bir unsurun olmazsa olmaz şartı,” merkezi kara parçası” olan Anadolu’yu kontrol edebilmesidir.

Geçmişte Anadolu merkezli olmayan Persler, Makedonlar, Romalılar ancak Anadolu’yu ele geçirdikten sonra Anadolu’nun etki alanlarına egemen olabilmişlerdir.

Şimdilerde de aynı rekabet devam ediyor. Rekabetin başat aktörlerinin ise yerli olmadıkları kesin. Dış bir unsur adeta Anadolu’daki “tarihi ve siyasi iradeyi” teslim almanın çabasında.

Cemaat tam bu noktada öne çıkıyor. Oluşturduğu “yerli” savunma bloğu ile bu planın hayata geçirilmesine direniyor.

Bunu yapabilecek nitelikleri taşıyor.

Öncelikle yerli bir hareket. Bilinçaltındaki tarihi kodlar hala aktif. 1071’den beri bu bölgenin siyasi egemeni ve karar verici merkezi olan Selçuki-Osmanlı devlet geleneğini sahipleniyor.

Sahiplenmesi duygusal ve hamasi bir zeminde de değil. Gözlemlenebilir hal içeriyor. Yetişmiş kadroları, entelektüelleri, sermayesi, taban kitlesi, diasporası, eğitim kurumları, basın yayın organları ile dışarıdan buraya müdahale etmek isteyen unsurlara karşı hatırı sayılır bir savunma bloğu oluşturan gücü var.

Ama bütün bunları yaparken, satranç tahtasının büyük oyuncularının bir kısmı tarafından “imha edilmesi gereken” bir hedef haline dönüşüyor.

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...