İstanbul Atatürk Havalimanı’a yönelik yapılan saldırı Türkiye’yi bir kez daha sarstı. Saldırı hakkında gelen ilk bilgileri analiz ettiğimizde karşımıza şöyle bir manzara çıkıyor:

  1. Saldırıda net ve kesin bir güvenlik ve istihbarat zaafı var. Saldırı hakkında gelen ilk bilgilere göre önce önce silah sesleri duyuldu sonra bir terörist kendini patlattı.

Bu bilgiden daha sonra gelen bilgilere göre terörist önce X-Ray cihazının bulunduğu bölgeye silahla ateş açtı. Sonra el bombası ile saldırıp daha sonra da kendini patlattı.

Ayrıca yine metro çıkışında da benzer bir saldırının olduğu belirtiliyor. En az iki en çok 4 ya da beş teröristin koordine halinde yapacağı bir saldırıyı önceden haber alıp önleyemeyen istihbarat teşkilatına dünyanın hiç bir coğrafyasında istihbarat teşkilatı denmez.

İstihbarat teşkilatı parti menfaatleri için gazetecilerin, öğretmenlerin, sosyal medya kullanıcılarının, lislei çocukların peşine salınırsa maalesef olacağı bu.

İşin daha kötüsü, bombalar patladıkça AKP daha çok halkı kontrol etmeye odaklanacak daha az terör örgütlerine bakacaktır. İktidarını korumak için buna mecbur olduğu için bu daha fazla güvenlik zaafı demektir. Zaten son iki yılda arkası arkasına gelen patlamaların tam da böylesi bir düşüncenin yarattığı güvenlik zaafından kayanaklandığı apaçık görülüyor.

Hatırlanacağı gibi polisin öncelikleri arasında canlı bombalar 5. sırada yer alıyordu. Polis 1. önceliğini Gülen cemaatine vermiş durumda. Bu da açık ve net bir zaafın ana nedeni.

2. konu eylemi kim yapmış olabilir?

İlk gelen verilere bakarak iki ihtimali öne çıkarmak mümkün. Birinci ihtimal PKK’nın derin kolu TAK 2. ihtimal ise AKP’nin bir dönem göz yumduğu Jihatçı terör örgütleri, IŞİD veya El Nusra cephesi.

TAK’ın eylem yapma şekline ve hedeflerine baktığımızda genel olarak askeri hedefleri bombaladığı görülüyor. TAK’ın sivil hedefleri arasında ise AKP binaları gibi binalar ile Türk toplumuna verilecek mesajlar için seçilen hedefler bulunuyor. Ancak bu eylemin Atatürk Havalimanı dış hatlar binasında olması eylemin Türk toplumundan çok uluslararası topluma yönelik bir eylem odluğunu gösteriyor. Bu da bu eylemin TAK tarafından yapılma olasılığını düşürüyor.

Ayrıca TAK’ın şimdiye kadar ikiz bombacı eylemi bulunmuyor. Bu da TAK ihtimalini düşürüyor.

IŞİD açısından bakılıdığında, IŞİD’in özellikle Suriye’de kritik şehri Menbiç’i kaybetmesi, bu süreçte Türkiye’nin İsrail ile yakınlaşması IŞİD’in böylesi bir eylem yapma olasılığını artırıyor.

Ancak güvenlik birimlerinin IŞİD’e yönelik daha duyarlı olması beklenirken böylesi bir eylemi koordine edebilmesi akla güvenlik birimlerinin takip etmediği “acaba başka cihatçı örgütler bunu yapmış olabilir mi?” sorusunu getiriyor.

Bu noktada Rusya ile yakınlaşan ve El Nusra’yı satmaya hazırlanan Türkiye’nin El Nusra cephesinden gelebilecek saldırılara hedef olabileceği akla geliyor. El Nusra’nın böyle bir eylemi koordine etmesi IŞİD’e göre daha kolay. Çünkü IŞİD’den farklı olarak El Nusra neredeyse elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’den adam toplayıp Suriye’ye götürüyor. Şimdiye kadar El Nusra’ya yönelik tek bir operasyonun olmaması da El Nusra’ya göz yumulduğu iddiasını güçlendiriyor.

Dolayısıyla eğer Erdoğan rejimi şimdiye kadar göz yumduğu El Nusra’yı Rusya’ya sattıysa El Nusra’nın da böyle bir eylem yapma potansiyelini akıldan uzak tutmamak gerekiyor.

Tabi ki son ihtimal olarak Fuat Avni’nin birkaç gündür yazdığı, kaos planını da yabana atmamak gerekiyor…

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...