Çocukların dilinden anlatılan romanlarda rastlarız. Çocuk oturma odasına serili büyük halının üzerinde oyun oynarken, fonda göz ucuyla takip edebildiği ama anlamlandıramadığı büyük bir koşturmaca yaşanmaktadır. Yaklaşan korkunç bir felaket, hiç beklenmedik bir kavuşma ya da yapılması gereken önemli bir seçim, çocuğun yetişkinliğinde hatırladığı “flashback”lerle anlatılıyordur.

Uzun bir süredir kendimi o çocuk gibi hissediyorum. Bir cisim yaklaşıyor. Bir şeyler oluyor. Bir işler dönüyor.
Öyle bir dönem düşünün ki; İslamcı Erdoğan, milliyetçi Devlet Bahçeli, sosyal demokrat Deniz Baykal, komünist Doğu Perinçek, emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Kürt Abdullah Öcalan, Kemalist Baro Başkanı. Tümü söyledikleriyle ve söylemedikleriyle, tüm yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla aynı büyük meydana çıkan ara sokaklara dönüştüler. Bir orkestra uyumu içinde notalara basıyorlar. Hangi enstrümanı çalıyorlarsa çalsınlar, biz aynı melodiyi duyuyoruz onlardan. Farklı işler icra etseler de neticede aynı politikanın hanesine yazdırıyorlar.
Tam bu çarka çomak sokabilecek birileri çıkıyor. Hoop, PKK’nın karargahı Kandil’den açıklama: Gül, Arınç ve Çelik AK Parti’yi bölerse süper olur, biz onlarla seve seve çalışırız.
“Sırada Cumhuriyet Gazetesi var. Ama kayyımla değil içeriden müdahale edilecek” dedi önemli bir dostum. Ertesi gün Cumhuriyet okurlarının gazeteye gönderdiği muhtırayı gördüm mail kutumda.
Allah aşkına kimse cemaat tehlikesine karşı ulus bilinci filan demesin. Böylesi kurtuluş savaşında bile olmamıştır. Uzaylı istilasına karşı belki.
Cemaat dediğin, bir mahkeme kararı ile içeri tıkılan hakim, bir bakan imzasıyla meslekten ihraç edilen polis, iki kayyımla yarım asırlık aile servetine çökülebilen 3-5 işadamı. Bir numaralı kurumuna yarım saatlik toma ve biber gazı müdahalesiyle el konulabilen bir büyük “tehdit” nasıl olur da içinden 10 kan davası çıkacak insanları bir araya getirebilir?
Başka bir şey olmalı.
Bunlar gözümüzle görebildiklerimiz. Bir de ekonomi üzerinde görünmez el var. Adam Smith’in kastettiğinden değil tabii.
Üretim, ihracat-ithalat rakamları cari açıkta alarm zillerini çaldırırken görünmez el devreye giriyor, kaynağı belirsiz bir para girişi oluyor ve sorun çözülüyor, en azından öteleniyor.

Körfezdendir, Körfez’den deniyor.

Bizzat Ali Babacan söylüyor, hukuk bu durumdayken yabancı yatırımcı gelmez diye. Türkiye’nin devleri dahi yatırımlarını dışarıya kaydırıyor. Diğer taraftan ülkenin telefondan internete, hemen hemen tüm iletişim araçlarının yeni sahipleri Körfez’den. El konulan katılım bankasının talipleri varmış. Körfezli.
Okullarımız bile kapış kapış gidiyor. Alıcılar kim tahmin edelim. Tabii ki Körfez.
Borsada kimliği belirsiz biri öyle alımlar yapıyor ki dolar düşüyor, borsa yükseliyor, devlet bankaları ve THY’nin hisseleri dünya yatırımcılarının gözünü kamaştıracak şekilde değer kazanıyor. Önce Hintli deniyor, sonra Körfez’den olduğu anlaşılıyor. Bizi bizden iyi bilen birileri.
Batılı müttefiklerden bol bol “kaygılıyız, endişeliyiz” açıklamaları, bizim taraftan onlara üst perdeden had bildirmeler, Yeşilçam filmi tadında tatlı bir itiş-kakış ama realitede “yürü bakalım, kim tutar seni.”
Ben anlamıyorum. Herkesin kendince bir tahmini vardır muhakkak. Felaket bekleyen de vardır, 300 yıllık hayallerinin gerçekleşeceğini düşünen de. Sıradan şeyler olmadığı ortak kanaat.
Olan biteni anlayacağımız zaman flash back için kolaylık olsun diye kendi listem burada dursun.
Kaynak: Turgay Oğur – Meydan Gazetesi