Cumhuriyet Gazetesi’nin 26 Ağustos tarihli nüshasında Kahramanmaraş’taki şehit cenazesi ile ilgili ilginç bir haber vardı.

Habere göre cenazede ‘katil PKK, işbirlikçi AKP’ sloganları atılmıştı. İlginç çünkü Kahramanmaraş, AKP iktidarını iyi gününde de kötü gününde de sonuna kadar desteklemiş bir şehir. 7 Haziran seçimlerinde, mesela, AKP yüzde 61, 30 Mart seçimlerinde yüzde 59 oy almış. 14 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kahramanmaraşlıların yüzde 71,5’u Erdoğan’ı desteklemiş.

Erdoğan ve ekibi, 7 Haziran seçimleri sonrası sessiz geçirdikleri bir kaç gün içinde Kürt meselesini yok hükmünde ilan edip, Kandil’le zımni bir mutabakatla Selahattin Demirtaş üzerinden HDP’yi eritme planı yapıp, tekrar savaşa karar verirken ellerinde bulunan hamur kıvamındaki basına güvendiler. Bıkmadan usanmadan, sıkılmadan utanmadan her türlü renge bürünen, şekle giren havuzun haram suyundan beslenen mevkute ve televizyon kanalları kısa sürede ‘başarılı’ işlere imza atmışlardı. Bu basınla Hizmet Hareketi şeytanlaştırılmış, Milli Görüş geleneğinin yetiştirdiği en ‘büyük demokrat’ ve ‘AB gönüllüsü’ Abdullah Gül korkutularak susturulmuş, parti içindeki muhtemel muhalif unsurları hizaya getirilmişti.

7 Haziran’dan sonra tekrar savaşa karar verildiğinde bu kıvrak basın gücüyle nasıl 17-25 Aralık darbe olarak paketlendiyse, akan kan da HDP’nin hesabına yazılacaktı. HDP’nin oyları hızla eritilerek baraj altına itilecek, Erdoğan’ın başkan olacağı, ailesinin ve ekibinin yolsuzluklardan temizleneceği, yargı, yürütme ve yasamanın Saray’da toplanacağı, Erdoğan’ın başkanlığını teminat altına alacak anayasa ile Türkiye 2023 hedeflerine yürüyecekti.

Kahramanmaraş’ta atılan sloganlar bu planın başarısının en azından meşkûk hale geldiğini gösteriyor. Havuz’un bütün gayretlerine rağmen büyü bozulmuş gibi. Halk bu defa akan kanın bir kişinin siyasi ihtirasları, şahsi ikbali ve ailesinin emniyeti için aktığını anlamış gibi görünüyor.

Yarbay Mehmet Alkan’ın artık her şehit cenazesinde yankılanan ‘çözüm diyenler neden şimdi sonuna kadar savaş diyor?’ sorusuna AKP’liler hala ikna edici bir cevap verebilmiş değil. Planladıkları gibi şehit yakınları hep bir ağızdan ‘vatan sağ olsun’ diye bağırmıyor. Tam tersine şehit Kenan Ceylan’ın cenazesinde ‘vatan sağ olsun’ diye slogan atılınca kız kardeşi ‘vatan mı kaldı sağ olacak?’ diye soruyor.

‘Yeri geldi kan kustuk, baldıran zehri içtik, kızılcık şerbeti içtik, yola böyle devam ettik. Boğazımıza düğümlenenleri yuttuk.’ , ‘Kürt sorunu benim meselemdir, siyasi hayatıma mal olsa da çözeceğim’, ‘Analar ağlamasın’ diyen ve halkın büyük kesiminden büyük destek alan Erdoğan’ın 7 Haziran’dan sonra şehitliği yüceltmeye evrilen keskin dönüşü halkın dikkatinden kaçmıyor. ‘Kan, gözyaşı, acılar bitsin’ diye Kürtlere yüzlerce defa hitap eden kişi, Saray’da muhtarlara ‘öleceksek adam gibi ölelim’ nutukları atıyor. Komiser Ahmet Çamur’un cenazesinde acıdan sinesini paralayan babasının yanında ‘Ne mutlu onun ailesine, ne mutlu onun tüm yakınlarına’ diyor. Emine Erdoğan şehadetin, büyük acılar karşısında sabrın hikmetlerini sıralıyor.

Havuz medyasının, PKK’nın, Kandil’in, bütün devlet bürokrasisinin büyük desteğine rağmen Erdoğan halktan bir türlü talep ettiği cevabı alamıyor. Bırakın cevabı, bütün dünyaya had bildiren Cumhurbaşkanı’na haddini bir şehit yakını hatırlatıyor. Şehit uzman çavuş Hakan Aktürk’ün ailesini arayan Erdoğan’a kız kardeşi cevap veriyor. Arayanın Erdoğan olduğunu öğrenince, Cihan’ın hala yalanlanmayan haberine göre şöyle diyor : ‘Senin Bilal’in de böyle bayrağa sarılı gelirse bizi anlarsın. Senin oyların azaldı diye bizim çocuklarımızın, ağabeylerimizin bedel ödemesi mi lazım ?’ Erdoğan da siciline yakışır şekilde, “Ağabeyin de bu mesleği seçmeseydi.” karşılığını veriyor.

Erdoğan, Kürt meselesindeki keskin dönüşü ile hem içerde hem dışarıda büyük yara aldı. Yurtiçinde artık hiç bir ilkesinin kalmadığını kendisi tescil etmiş oldu. Bir ara dünyada ciddi ciddi tartışılan Kürt sorununu çözerek Nobel Barış Ödülü’nü alma gibi bir hedefinin kendisi gibi bir siyasetçi için bir kaç gömlek bol olduğunu gösterdi. Yurtdışında ise Gezi ve bilhassa 17 Aralık’tan sonra olumlu görülen tek reform hamlesi Kürt meselesinde alınan inisiyatifti. AB raporları olumlu hanesine doldurmakta zorlanırken, Kürt meselesine sığınıyordu. Erdoğan, dünyada kendisine bir miktar itibar getiren son açılımı da böylece kapatmış oldu.

KAYNAK: ZAMAN, Selçuk Gültaşlı