Son günlerde gündemi meşgul eden iki haber dikkat çekiyor. Birincisi Rusya’nın CIA başkanı Ankara’dayken El Bab’da Türk askerini vurması. İkincisi de Hakan Fidan’ın Katar’da Gülen cemaati ile barış görüşmelerine başladığı iddiası.

Baştan söyleyeyim, her iki konuda da herkesin bildiği kadar bilgim var. Ancak siyasal ilişkilere dair süreçleri yakından izleyen biri olarak, çoğu yazardan daha kapsamlı bir analiz yapabileceğimi düşünüyorum. Bu yazı böyle bir analiz denemesi.

Öncelikle, Rusya’nın Türk askerini vurması konusunu ele alalım. Çoğu analist Rusya’nın askerimizi vurmasını iki açıdan gördü. Birinci grupta yer alan analizler CIA başkanının Ankara’da bulunduğu  tarihe denk gelen “zamanlama”ya dikkat çeken analizler oldu.  İkinci grupta yer alan analizler ise “Rusya’nın Türkiye’ye yaptığı uyarı”ya vurgu yapan analizlerdi. Her iki analiz grubu da büyük oranda doğru değerlendirmeler içeriyor.  Ancak Rusya’nın saldırısında dikkat çekilmeyen üçünbü bir yan var. O da Rusya’nın yaptığı açıklamayla ortaya çıkan durum.

Bilindiği gibi Kremlin sözcüsü yaptığı açıklamada “Rus Silahlı Kuvvetleri tarafından vurulan hedeflerin Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından verilen koordinatlar olduğu, bu noktada Türk askerinin olmaması gerektiğini” söyledi.

Eğer bu açıklama doğruysa orda şehit edilen askerler doğrudan ihanete uğramış demektir. Ancak TSK yaptığı açıklamayla Rusya’nın açıklamasını yalanlayarak şöyle dedi: “09 Şubat 2017 tarihinde uçakla vurulan unsurlarımız takriben 10 günden beri aynı noktada bulunmaktadır. Son olarak 8 Şubat 2017 tarihinde Rusya Federasyonu birliklerinin kontrolünde bulunan bölgeden, dost unsurların bulunduğu noktaya bir roket atılması üzerine, unsurlarımızın bulunduğu noktanın koordinatları son olarak aynı gün akşam saat 23.11’de Humeymim’de bulunan Harekât Merkezindeki sorumlu personele tekrar iletilmiştir. Aynı saatlerde Ankara’daki Rus Silahlı Kuvvetleri Ataşesi, Genelkurmay Başkanlığı karargâhına davet edilerek unsurların bulunduğu noktaların daha önce de verilen koordinatları bir kez daha elden kendisine verilmiştir.”

Eğer TSK’nın açıklaması doğruysa, -daha fazla ayrıntı içerdiğinden TSK’nın açıklamasının daha doğru olduğunu kabul etmek durumundayız- o zaman Ruslar TSK’dan Türk askerinin nerede olduğuna dair nokta bilgiyi aldıktan sorna bilerek ve isteyerek vurmuş demektir. Bir gün önce Türk askerinin bulunduğu bölgeye roket atıp, bir gün sonra da koordinatları verilen bölgeye bomba yağdırılıyorsa, burada kaza değil KASIT vardır. O halde TSK daha önceden yaptığı “Rusya askerimizi kazara vurdu” açıklaması boşluğa düşüyor. Koordinatları verilen bir yer bombalınıyorsa orada kazadan değil kasıttan söz edilir.

O halde Rusya neden kasten Türk askerini vurur?

Bu büyük olasılıkla Erdoğan’ın verdiği sözleri tutmayıp Putin’i de satmaya hazırlanmasından kaynaklanıyordur. Bu durumda Ankara’da Rus elçinin vurulması konusunu araştırmaya gelen ve hiç bir açıklama yapmayan Rus uzmanların elçinin öldürülmesine dair bulgularını yakında okursanız şaşırmayın. Sahi ne oldu Rus Elçinin ölümünü araştıran Rus uzmanlar ne raporu yazdı neden hiç bir açıklama yapmadılar?

Eğer Rusya’nın verdiği bilgi doğruysa, o zaman Ordunun içinden Rusya’ya çalışan muhtemelen Ergenekoncu/Avrasyacı ihanet çetesi TSK’nın operasyonlarını zayıflatıp Suriye/Rusya karşısında TSK’yı zora düşürmek için o askerleri vurdurmuştur. Bu ihtimal yabana atılacak bir ihtimal değildir. Zira 15 Temmuz’da NATO’cu subayları temizleyip yerine Avrasyacıları yerleştirmek için Darbe Kumpası zihniyetten her şey beklenir.

Eğer ikinci ihtimal doğruysa, Erdoğan Putin’i satıp Trump’a yanaşmaya çalışırken orduya yerleşen Avrasyacılardan Erdoğan’ı zora sokacak yeni hamleler beklemek yanlış olmaz. Hatta, referandumdan EVET çıkma ihtimalinde tasfiye edileceğini düşünen Ergenekoncuların Referandumdan önce Erdoğan’ı devirmeye, referandumdan vazgeçirmeye çalşacağını beklemek de yanlış olmaz. Zira artık şurası netleşti; referandumdan EVET çıkarsa Erdoğan tüm solcuları ve özellikle Avrasyacı/Ergenekoncuları tasfiye edecek. Bunun için de elini çabuk tutmak zorunda. Rusya’nın Türk askerini vurması konusu içerideki Ergenekoncu Erdoğancı kagasından bağımsız bir kavga değil.

Hakan Fidan’ın Cemaatle Barışma girişimi haberi neyin habercisi?

Yeni Çağ gazetesinden Abdullah Gül’ün eski danışmanı Ahmet Takan’ın yazdığı kulis bilgisine göre MİT müsteşarı Hakan Fidan gülen cemaatiyle barışmak için Katar’da görüşmeler yapmış. Haliyle bu bilgi ortalığı dalgalandırdı.

Gülen cemaatinden bu konuyu bilebileceğini düşündüğüm kaynaklarıma ulaşamadım ama görebildiğim kadarıyla bu bilgi, gerçekten çok bir operasyonu andırıyor. Öncelikle Gülen cemaatinden aklı başında hiç bir kimse Hakan Fidan ile Katar’da görüşmez. Hakan Fidan başta olmak üzere AKP ve Katar’ın ne kadar düzenbaz, ne kadar oynak, ne kadar hesapçı olduğnu aklı başında herkes bilir. Cemaate karşı kurulan bunca kumpasın arkasındaki isim Hakan Fidan ile, her şeye rağmen, hem de Katar’da böyle bir görüşme yapabilecek bir Cemaat mensubu ya, Adil Öksüz gibi ikili çalışan, Hakan Fidan’ın adamıdır ya da safoşun tekidir.  Zira Hakan Fidan ile Katar’da görüşen bir Gülen cemaati mensubu her an paketlenip Ankara’ya Erdoğan’ın önüne getirilebileceğini bilir. Erdoğan’ın da referandum sürecinde bunu tepe tepe kullanacağını da tahmin eder. Dolayısıyla böyle bir barış görüşmesi olacaksa bile bu Katar’da olmaz. Mantıklı değil…

Peki bu bilgi Ahmer Takan’a neden gider?

Ahmet Takan duymadığını yazacak bir gazeteci değil. Belli ki bu bilgi Takan’ın da belirttiği gibi AKP çevrelerinden sızdırıldı. İki hedefi olabilir. Artık Hakan Fidan’ın son kullanma tarihi dolmuştur. Fidan’ı yiyebilmek için Gülen cemaatiyle görüştü deyip bir senaryo uyduruyorlardır. Erdoğan’ın çevresini iyice sarıp onu kafa kola alan ve Fidan’ın yerine geçecek Ergenekon ekibinin böyle bir senaryoyu uydurması olasılığı var.

İkinci ve en güçlü ihtimal ise Cemaat içinde bir çatlak yaratmak için bu bilginin sızdırıldığı ihtimali. Öncelikle Cemaatin AKP ile barış yapıp yapmayacağını test etmek için böyle bir bilgi sızdırılmış olabilir. Ayrıca Türkiye’de baskılardan bunalan Cemaat kitlelerine umut verip Cemaatin üst düzeyine “barışın” baskısı yapmak için böyle bir operasyon yapılmış olabilir. Böylece cemaatte “barış isteyenlerle” “istemeyenler” arasında bir çatlak çıkarıp, cemaati bölmek amaçlanmış olabilir. Bence o iddianın ortaya atılmasının asıl amacı bu…

 

 

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...