Görünürde Türkiye’ye, gerçekte ise bölgeye hamle yapan gücün “ağır tahriklerine” rağmen paniğe kapılmadı. Cemaatin tabanı, belirli bir dönem siyasi iktidara entegre olup, adeta parti örgütü gibi çalışmış olsa da; bence bu hal kendisi için geçerli değildi. İhtimal ki bu günlerde yoğun olarak yaşanmakta olan baskının geleceğini “çok önceden” öngörmüştü ve bekliyordu.

Ama kamuoyuna bunu deklare etmedi. Eğer etse idi; son yılların parlayan yıldızı AKP’ye karşı “haksızlık yaptığı” düşünülecek ve cemaat ciddi bir darbe alacaktı. Belki de muhafazakâr kitleler nezdinde meşruiyetini kaybedecekti.

Çünkü iktidar algı yönetiminde profesyonel bir ekiple çalışıyordu.

Hatta şu kanaatteyim; Mısır’da İhvân-ı Müslim’i bu hale düşürenler, Sünnî İslâm dünyasının diğer başat merkezlerinden birisi olan Türkiye’de de “aynı senaryoyu” hazırlamışlardı. Önce cemaati baskılamayı, sonra tahrik edip sokağa dökmeyi ve ardından da terör örgütü yaftası altında imha etmeyi planlıyorlardı.

Gülen’in bu hamleyi de gördüğünü düşünüyorum.

Tahrik stratejisi olarak tasarlanmış bu süreçte, evrensel bir prensibe yani hukukun üstünlüğüne vurgu yaparak beklemeyi tercih etti. Bloğunu Türkiye’de değil ABD ve AB ölçeğinde bu ilkeye inanan kamuoyu ve siyasi iktidarların yanında oluşturdu. Buralarda gördüğü destek, dünyanın farklı ülkelerindeki siyasi iktidarların tercihlerini şekillendirdi. Ankara’nın yaptığı bütün baskılara rağmen Türk okullarının kapatılması yönünde her hangi ciddi bir karar alınmadı.

Sakinliği ile AKP’yi sinirlendirdi. Sinirlenen hükümet, cemaati “imha etmek” adına anayasayı bile ihlal edercesine gayri meşru yollara saptı. Çok fazla suç işledi. Bu durum Türkiye’de farklı renklerden oluşan kesimlerin hukuksuzluğa ve yolsuzluğa karşı bir araya gelebileceği demokratik bir tecrübeyi yeşertti. Diğer taraftan iktidar demokratik batıdaki meşruiyet zeminini yitirdi. Tır olayından anlaşıldığı kadarı ile farklı şekillerde başı da ağrıyacak.

Süreç biraz yavaş ilerlese de; demokrasi kazandı. Otoriterizm kaybetti.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...