Türkiye, yükselen siyasi tansiyon vedış politik krizler nedeniyle gerilimli bir dönem yaşıyor.
Özgür medyası yok edilmiş, ifade özgürlüğü baskılanmış, algı operasyonlarıyla kamuoyunun gerçekleri görmesi engellenmiş bir ülke haline geldik.
Böyle olunca yakın ve uzak kriz risklerini kapsamlı şekilde tartışmak ve tedbirler geliştirmek pek mümkün olmuyor.
Bir kazazedenin ya da bir sporcunun olayın şoku ve vücudun sıcaklığı nedeniyle meydana gelen bir kırığı ya da iç kanamayı ilk anda fark etmemesi gibi bir hal içindeyiz.
Madem içeride baskı ve karartma var, Türkiye’nin dışarıdan okunması, gidişata ilişkin uzmanların yorumları daha bir önem kazanıyor.
Kaza sonrası bir insanın hasar tespiti için “röntgen filmi” çektirmesi gibi önem arz ediyor.
ÜÇ KRİZ UYARISI
Yurt dışında itibar edilen, Türkiye’de de hükümet ve siyasilerin çokça rağbet ettiği üç kuruluştan son dönemde Türkiye’ye ilişkin arka arkaya 3 ciddi kriz uyarısı geldi.
Daha doğrusu “tehlike sinyali” verildi, “alarm zili” çalındı…
Birinci kriz uyarısı, iş dünyası ve kamu kurumlarının itibar ettiği The Economist Intelligence Unit tarafından yapıldı. Eylül ayında yayınlanan ‘2015 Türkiye Raporu’nda, yaklaşan ‘hendek savaşı’na dikkat çekiliyor, durumun 1990’lardan kötü olduğuna vurgu yapılıyor. Eylül ayında yapılan uyarıların ciddi bir bölümü bugün itibarıyla gerçekleşti.
Raporda, çatışmaların yayılmasına dikkat çekiliyor;
“Türkiye, ülke geneline yayılan şiddet olaylarının yaşandığı bir döneme girme riskiyle karşı karşıya… Siyasi bir duruş benimsemiş geniş Kürt topluluklarının ülke genelinde yaşıyor olması, çatışmaların etkisinin eskisi gibi sadece Güneydoğu’da tutulamayacağını gösteriyor. Ülkenin daha zengin batılı illerinde de istikrarsızlık ve şiddet baş gösterebilir”.
Raporun sonunda ise, çatışmaların Türkiye’de ekonomik krizi tetikleyebileceği, yönetimin daha otoriter adımlar atabileceğine dikkat çekiliyor ve “İstikrarın sağlanması adına anayasal düzenin askıya alınması göz ardı edilmeyecek bir ihtimal” vurgusu yapılıyor.
İkinci alarm zili, Türk siyasilerin de ABD ziyaretlerindeki gözdesi dünyanın en etkin düşünce kuruluşlarından CFR (Council On Foreign Relations) tarafından çalındı.
“2016’da Gerginliklerin Artması Muhtemel Ülkeler Listesi’ni” yayınlayan CFR, Türkiye’yi ‘orta risk grubu’ndan çıkararak ‘yüksek risk grubu’na dâhil etti.
Yüksek risk grubunda Türkiye’nin yanı sıra 10 ülke daha yer alıyor. “Siyasi şiddetin artması” ihtimali nedeniyle Suriye, Afganistan, Kuzey Kore, Libya, Mısır, Irak ve İsrail-Filistin ile aynı listeye girmek, yeterli bir tehlike uyarısı aslında…
Üçüncü tehlike sinyali, Uluslararası Kriz Grubu (ICG) tarafından dile getirildi. Türk Dışişleri Bakanlığı’nın da finansal destek sağladığı ICG, “2016’da İzlenmesi Gereken 10 Çatışma Bölgesi” arasında Türkiye’ye de yer verdi.
ICG Başkanı eski diplomat Jean Marie Guehenno’nun kaleme aldığı rapora göre Türkiye, Suriye-Irak, Yemen, Libya, Afganistan, Kolombiya ve Burundi ile aynı listede.
Rapora göre Türkiye, terör örgütü ile son 20 yılın en şiddetli çatışmalarını yaşıyor. Çatışmalar yayılma riski taşıyor ve hükümetin bir an önce reformlara ve barışçıl çözümlere yönelmesi elzem…
TÜRKİYE ZARAR GÖRÜYOR
3 rapor da Türkiye’yi ülke sathına yayılması mümkün “şehir savaşı” konusunda uyarıyor. Türkiye’yi 2016’nın en riskli ülkeleri listesine alıyor. Demokrasinin riske gireceğine, komşu ülkelerdeki etnik ve mezhepsel çatışmaların ülkeye yayılabileceğine vurgu yapıyor.
“Devekuşu” misali başımızı ne kadar kuma gömersek gömelim, gerçekler değişmiyor.
Umarım içe kapanan ve sorunları görmezden gelmeyi alışkanlık haline getirenler, her farklı görüşü susturmaya çalışanlar, “yara derinleşmeden” ve “kronik” bir hal almadan kalıcı tedaviye yönelik adım atarlar.
Halkın gerçekleri duymasını engellemek siyasi olarak fayda sağlıyor olabilir ama Türkiye’nin geleceğini karartıyor.
Uyanın artık!