Star Gazetesi dün “ne olur olmaz, millet anlamaz” diye sinyali önceden verdi:
“Yeni Anayasa ve başkanlık sisteminin tanıtım projesi bugün start alıyor.”
Evet, kampanya resmen başladı.
ABD başkanlık sistemi ve ayak oyunlarını etkili bir şekilde işleyen “House of Cards” dizi filminden çok daha heyecan verici sahneler var!
***
16 sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu Türkiye Anayasa Platformu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Parlamenter sistem miadını doldurdu” dedi.
“Seçilmiş Cumhurbaşkanı ve seçilmiş Başbakan ile bu işin yürümesi fevkalade güçtür…” vurgusu yaptı.
“Parlamento karar vermeli, ardından da millete gidilmeli…” şeklinde net bir mesaj verdi.
***
Şimdi bunları biraz açalım.
Parlamenter sistem yani Türkiye’nin 1923’ten bu yana sahip olduğu, yürütmenin başının başbakan olduğu sisteme deniyor.
Cumhurbaşkanı, bu sistemde partiler üstü. Devletin kurum ve erkleri arasında uyumlu çalışma ve siyasi krizleri aşmada bir nevi “kriz çözücü” konumunda.
Önerilen ise, bir sistem değişikliği yani başkanlık sistemine geçiş. Başbakan bu yapıda olmayacak.
***
Türkiye’de Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesini AKP getirdi.
Şayet sorunsa, rejim değişikliğine gitmek değil, eskiden olduğu gibi Cumhurbaşkanı’nı Meclis’in seçmesi yöntemine gitmek daha kolay bir çözüm değil mi?
İkincisi, Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi krizi tetiklemiyor.
Dünyada cumhurbaşkanını halkın seçtiği başka örnekler var.
Neticede yasal yetki sınırları olarak Erdoğan ve Sezer arasında bir fark yok.
Siyasi tıkanmanın nedeni, Erdoğan’ın “siyasi krizleri çözme” ve “partiler üstü” konumunu yitirmesi…
***
Erdoğan, Meclis’in yeni başkanlık sistemini onaylamasını, ancak referanduma yani halkoyuna sunulmasını istiyor.
Bunun için, 330 vekilin onayı gerekiyor. AKP’nin hiç fire vermemesi ve muhalefetten en az 15 vekilin desteği gerekiyor.
Kampanya başladığına göre, bu konuda da yol alınmış demektir.
***
Rejim değişikliği, sandık başına gitmek yeni bir seçim demek.
Oysa Başbakan Ahmet Davutoğlu daha bir hafta önce Davos’ta uluslararası medya önünde “4 yıl içinde seçim olmayacak” garantisi verdi.
Demek ki, Türkiye tarihinin en çok oyunu alan Davutoğlu, Genel Başkanı olduğu parti adına değil de “şahsi” temenni bildirmiş!
Davutoğlu’nun uzun dönem “özel kalemi” olarak görev yapan en yakın isimlerden milletvekili Ali Sarıkaya dün Sabah Gazetesi’nin birinci sayfasındaydı:
“Kapı kapı dolaşacağız. Başkanlık sistemini milletimize anlatacağız. Ülkeye biçilmiş bir kaftan olduğunu samimiyetle söyleyeceğiz.”
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Burhan Kuzu da dün Yeni Akit Gazetesi’nin manşetindeydi.
Başkanlık sisteminin en ateşli savunucusu Kuzu, “Ya başkanlık ya kaos” diyor, “Sezer-Ecevit” örneğini veriyor.
1 Kasım genel seçimleri öncesi bu “tehdit” işe yaramıştı.
***
Kampanya, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şeref Malkoç’un hazırladığı “40 Soruda Yeni Anayasa ve Başkanlık Sitemi” kitapçığı üzerinden yürütülecekmiş…
Aslına bakılırsa başbakanın yaptığı açıklamaların yok sayıldığı, fiili bir başkanlık sistemi yaşıyoruz zaten. Kampanya bunun sadece resmen ilanı.
Ancak mevcut siyasi tıkanmayı aşmak ve istikrar getirmek yerine, “yetki aşımı” nedeniyle siyasi krizi daha derinleştirip içinden çıkılmaz bir hale sokacak gibi…
KUZU VE MALKOÇ’A 3 SORU
Ortalık toz duman…
Yine de bu ortamda başkanlık sistemi üzerine Kuzu ve Malkoç’un cevaplaması umuduyla 3 soruyu kendilerine ileteyim.
Kampanya adına aydınlatıcı olur.
Birincisi; parlamenter sistemle yönetilen ülkelerde ekonomik istikrar ve refah seviyesi, başkanlık sistemi ile yönetilenlerden çok çok fazla. Başkanlık sistemi Türkiye’de nasıl refah getirecek?
İkincisi; başkanlık sistemi ile yönetilen ülkelerde siyasi tıkanma ve kriz oranı parlamenter sistemlerden yüksek. Başkanlık sistemleri daha çok askeri darbe üretiyor. O halde neden başkanlık?
Üçüncüsü; önerdiğiniz başkanlık sisteminin ABD ile aynı olmayacağını açıkladınız. O halde, önerdiğiniz sistemde “yürütme-yasama-yargı ayrımı” olacak mı? Başkan tek başına “krarname” çıkaracak mı?