Ülke olarak, tarihin en ahlaksız ve hayasız döneminden geçiyoruz.
Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin, dönemin Milli Eğitim Bakanı’na yazdığı bir mektupta kullandığı bir ifade vardır:
“Âli makamın, âdi bakanına.”
Bu ifadeyi hak eden karakter ve şahsiyete sahip o kadar çok kişi var ki şu an ülkede.
Ve ne yazık ki, bu kişilerin bu kadar fazla ve yaygın olduğu başka bir dönem olmadı.
Ve de bu dönem, kendisine siyasal İslamcı diyen bir zümre tarafından yaşatılıyor.
Ergenekon davaları, bu ülkede yuvalanmış olan bir zihniyetin ortaya çıkarılması ve ifşa edilmesi sürecidir.
Bu davalarda hatalar ve yanlışlar yapılmış olsa bile, bu durum asla bu yapının hukuksuz ve insanlık dışı eylemlerini örtmez.
Bu yapı ülkede; siyaseti dizayn eden, darbeler yapan/yaptıran, faili meçhulleri ve benzeri karanlık işleri organize eden illegal bir oluşumdur.
Siyasal İslamcılar, iktidara ilk geldiği dönemde, kendisine defalarca siyaset dışı yollarla darbe girişiminde bulunmuş bu yapıyla mücadele edecek güce/kadroya sahip değillerdi. O nedenle, ülkenin yetişmiş, namuslu ve korkusuz has evlatlarını kullandı.
Mücadeleyi üstlenen savcı ve polisler, öldürülmeyi göze alarak çalıştılar.
O zamanlar bu mücadeleden prim yapan siyasal İslamcı zihniyet de onları sadece överek destekliyordu.
Kaderin cilvesine bakın ki, siyasal İslamcı zihniyetin ahlaksızlığını ve karaktersizliğini görmek için, zaaflarını aşamadığından, Ergenekon’a kukla olmasını beklemek gerekiyormuş.
Bu zihniyetin karaktersiz temsilcileri,
Dün, “bu davaların savcısıyım”, ”bırakın davaları yürüten savcılar işlerini yapsınlar; onlara bütün Türkiye’nin demokrasi adına büyük bir borcu var” diyorlardı.
Ama bugün, hırsızlıkları ortaya çıkınca, “yanıldık, hata yaptık, kandırıldık” diyerek, dün yere göğe sığdıramadıkları savcı ve polisleri hain ilan ettiler, hiç utanmadan.
Bu zihniyetin karaktersiz temsilcileri,
Dün bu operasyonlar için, “devlet bağırsaklarını temizliyor “derken,
Bugün o bağırsaktan çıkan pislikleri yalayıp yutacak kadar midesiz ve haysiyetsiz oldular.
Bu zihniyetin karaktersiz temsilcileri,
Dün Ergenekon hakkında kitaplar yazdılar sayfalarca, bu kitaplarla hem yollarını buldular, hem de meclise girme adına basamak elde etmiş oldular.
Bugünse, kitaplarında döktürdükleri her şeyi iç etmekle kalmadı, üstüne bir de suçlu ilan ettiklerinin önlerine yatıverdiler, rezilce.
Bu zihniyetin karaktersiz temsilcileri,
Dün gazetelerinde, ekranlarında, köşelerinde Ergenekon için en ağır ifadeleri kullandı, en sert eleştirileri getirdiler.
Yazık ki bugün, Ergenekon iplerini ele geçirince, sırf makamlarını, köşelerini, paralarını koruma adına, dün küfrettiklerine methiyeler düzmekle yetinmedi, onların önlerinde diz çöktü, omurgasızca ve rezilce.
Benzer bir başka ahlaksızlığı Karaman’da, 45 çocuğa tecavüz eden sapık için de yaptı bu zihniyet.
Ucu “âli makamlardaki âdi şahıslara” dokunacak olan bu ahlaksızlığı aklamak için önce bu sapığı cemaate yamamaya çalıştılar, olmadı.
Sonra, bu sapığın uygulama alanı (!) olan Ensar Vakfı’nı aklamaya çalıştı, ilk celsede 508 yıl hapis cezası verdiler.
Yalan söylemek doğalarının bir parçası haline geldiği için, kendi içlerinden çıkan bu sapığın mahkemede kullanmadığı bir ifadeyi (ben devrimci gelenekten geliyorum) söylemiş gibi yazdı, hatta bunu manşetlerine taşıdılar.
Bu iki örnek gibi onca şenaeti bir ibadet neşvesiyle işleyen bu güruh, kendisine kimi zaman başörtüsünü, kimi zaman bayrağı, kimi zaman dini, kimi zaman Allah’ı ve Peygamber’i istismar ederek, elan, ülkenin kaderine hükmediyor.
Umarım tez zamanda bu ülkeden def olur, giderler.
Topluma verdikleri zararlar da inşallah tez zamanda tamir edilir.
Şükürler olsun ki, bu zihniyetin habis mensuplarının hakim olduğu bir çevrede büyümüş biri olsak da, zehirlerinin tesirinde kalmamışız ve onları savunan körlerden olmamışız.
Varsın, olsun; bugün bunların eliyle zulüm görelim ve iftiralara uğrayalım.
Bilelim ki yapılan her zulüm, atılan her iftira, söylenen her yalan, her defasında onların gerçekte ne olduklarını gözler önüne seriyor.
Bu fitne dönemi vesilesiyle, Türkiye’de temiz kalmış kesimler, bir araya geliyor ve birbirini tanıma imkanı buluyor.
Demek ki, ahlaklı insanların birbirini öcü olarak görmekten kurtulması için, ahlaksızların onları topyekun susturmaya ve yok etmeye çalışması gerekiyormuş.
Hükümranlıkları çok da uzun sürmeyecek. Emin olun.
Temennim o ki, ahlaklı insanlar, yarın bunlar gittiğinde, yine birbirlerini yok etmeye çalışmasın ve bir olmayı becersinler.