Türkiye’yi ve Erdoğan’ı zor günler bekliyor.

Hemde çok zor günler.

Şu sıralar Amerika’da iki suç dosyası var ki, bunların ikiside, hem Türkiye’yi hemde direk Erdoğan’ı ilgilendiriyor.

Bunlardan birincisi, Reza Zarrap dosyası.

Bu dosyanın içeriğinin ne olduğu malum.

Özellikle İran ambargosunu delmek için Reza Zarrap ve onun rüşvetle kurduğu çark ve bu çark üzerinden yapılan kara para aklama meselesi.

Bu dosyanın direk Erdoğan ve AKP’li bakanlara dokunacağı artık herkesin malumu.

Ve bu dosyanın kilit ismi ve tüm bu çarkın başındaki kişi olan Reza Zarrap’ın, kendisini kurtarma adına, bildiği herşeyi savcılara anlatacağıda biliniyor.

Reza Zarrap, kendisini kurtarma adına, hem Türkiye, hemde İran’daki bağlantılarını tek tek açıklayacaktır. Ve bunu delilleriyle ortaya koyacaktır.

Zira Amerikan adelet sisteminde, böyle organize suç örgütlerinin çökertilmesi adına, itirafçı olan kişinin verdiği bilgilerin önemine göre, bazen itirafçılar hiç bir ceza almadan, hatta devletin korumasında, yeni kimlik ve yeni bir hayat ile ödüllendirilirler.

İşte Reza Zarrap da, artık kendisi için tehlikeli olan Türkiye ve İran’dan kaçarak, Amerika’ya sığındı ve tüm isimleri ve organizasyonu itiraf etmeye hazırlanıyor.

Bu itiraflar sonucunda Türkiye’de, başta Erdoğan ve bakanlar olmak üzere çok sayıda kişinin, Amerikan mahkemelerinde yargılanacaklarıda beklenen bir gelişmeleşme artık.

İşte bu dosyadan dolayı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kurumları çok ciddi yaptırımlar ve cezalarla karşı karşıya kalabilir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin namusunu, 17-25 aralık soruşturmasını yürüten, savcı ve polisler kurtarmıştır.

Amerika’da açılan dava dosyası ile 17-25 aralık operasyonunda hazırlanan dava dosyası, birbirine çok benzemekte ve hemen hemen aynı suçlamalar yapılmakta.

İşte bu operasyonu yapan, polis ve savcıları hapse atan Erdoğan ve AKP zihniyeti, Amerika’da açılan davanın içerisinde nelerin olduğunun farkına varması ile, kendi akıllarınca Türkiye’de yaptıkları gibi savcıyı paralel ilan etmeleri ne durumda olduklarının en büyük işareti.

Amerika’daki davada, yargılanma sonucunda ortaya çıkacak kararlar ve bu kararların doğuracağı sonuçları en iyi onlar biliyorlar.

Bu dava, hem Erdoğan ve bakanların işledikleri suçların uluslarası areneda duyulmasına neden oalcak, hemde bu suçları işleyen devletin etkili yerlerindeki kişilerin, devletin polis ve yargısı tarafından takip edilmiş olması ve bunlara operasyon yapılması ile, suçların kişilere ait olduğunu ortaya koyacaktır.

17-25 aralık operasyonunu, her türlü baskıya ve tehlikeye rağmen yapan polis ve savcılara bu ülke teşekkür ve özür borçları var.

Ve er yada geç, bu kişiler yeniden itibarları deri iade edilerek, bu ülkede görevlerine döneceklerdir diye düşünüyorum.

Şu sıralar Amerika’da, Türkiye ve Erdoğan’ı ilgilendiren ikinci öenmli dosya, Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vitaliy Çurkin tarafından konseye verilen, Türkiye’nin Suriye’de IŞİD’in kontrolü altında bulunan bölgelere yasadışı yollardan silah ve mühimmat gönderdiğine ilişkin dosya.

Güvenlik Konseyi’ne sunulan belgede, “Türkiye, IŞİD’in ana silah ve askeri teknoloji tedarikçisi durumunda. Bu amaç doğrultusunda yasadışı örgütleri kullanan Türkiye’de tüm bu organizasyonu idare eden Milli İstihbarat Teşkilatı. Sevkiyat, arabalarla ve insani yardım konvoylarıyla gerçekleştiriliyor” deniyor.

Yani Adana’da durudurulan ve kamuoyunda MİT tırları olarak bilinen, ama IŞİD’e silah taşıyan tırlar konusu.

Bu dosya, ucu direk Erdoğan’a giden bir dosya.

MİT’in bile haberinin olmadığı bu tırlar ve silahların, kimlere gittiği uzun süre kamuoyunda konuşuldu.

AKP ve Erdoğan, önce bu tırlarda, insani yardım malzemelerinin olduğunu ve Bayırbucak Türkmenleri’ne gittiğini söyledi.

Daha sonra ortaya çıkan görüntüler, tırlarda insani yardımın olmadığının ve silah dolu olduğunu ortaya koyunca, bu sefer, bu silahların Bayırbucak Türkmenleri’ne yollandığını söylediler.

Tırların gittiği güzergahtanda anlaşılacağı gibi, buda yalandı ve yollanan yaklaşık 2000 tır silahın, IŞİD’e yollandığı artık netleşti.

Bu konuyu, Erdoğan o kadar şahsileştirdi ki, bu tırları haber yapan Can Dündar ve Erdem Gül için, “bu işi yanlarına bırakmam” diyerek tehdit etti.

İşte bu konu, Rusya eliyle BM’ye taşındı.

Bu dosya çok öenmli ve Erdoğan’ı savaş suçları mahkemesinde yargılanmaya kadar götürecek bir dosya olduğunu belirtmek lazım.

Dosyada çok ciddi iddialar var.

iddialar şunlar:

1- Kasım 2015’ten Ocak 2016’nın sonuna kadarki dönemde Suriye’deki militanlara yapılan silah ve askeri ekipman sevkiyatına ilişkin bilgilere yer verilen belgede, “Türk istihbarat mensupları, Ocak ayının ortasında Şam Cephesi militanlarına 7,62 mm ve 12,7 mm kalibreli silahlar ve RPG-7 roketatarları tedarik etti. 25 Ocak’ta ise İnsan Hak ve Özgürlüklerini Koruma Vakfı, IŞİD militanlarına yaklaşık 55 tonluk gıda ve malzeme gönderilmesine sponsor oldu. Sevkiyatların ana sponsoru Beşar Vakfı oldu”

2- Silah, askeri ekipman ve yardım tedarikinde en etkin olan kuruluş olan Beşar Vakfı, Bayırbucak ve Kızıltepe Türkmenlerine 50 konvoy gönderdi. Vakfın ana finansman kaynakları, resmi olarak özel ve tüzel kişilerin yaptığı bağışlar olarak görülüyor ancak özel ve tüzel kişi görüntüsü altında Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan kaynak aktarılıyor. Hükümetin yardımıyla vakıf, Türkiye ve yurtdışındaki bankalarda hesap açıyor bilgisine yer verildi.

IŞİD ve diğer terör örgütlerine yapılan sevkiyatların bir diğer önemli sponsoru olduğu belirtilen İyilikler Vakfı’nın ise 25 konvoyluk sevkiyat gerçekleştirdiği kaydedildi.

3- Reyhanlı, Azez, Kamışlı ve Cerablus’taki sınır hattı üzerinden Suriye’deki teröristlere patlayıcı madde ve kimyasal madde gönderildiği.

2015 yılı içinde 2 bin 500 ton amonyum nitrat (788,7 bin dolar), 456 ton potasyum nitrat (468,7 bin dolar), 75 ton alüminyum tozu (496,5 bin dolar), sodyum nitrat (19,4 bin dolar), gliserin (102,5 bin dolar) ve nitrik asit (34 bin dolar) teröristlere ulaştırıldı.

İşte bu çok ciddi iddialarla dolu olan dosya, BM güvenlik konseyinde görüşülecek.

Eğer iddialar ispat edilir ise, Türkiye’nin, ‘terörizme destek veren ülke’ pozisyonuna düşmesi söz konusu olacak.

Eğer bu olmayacaksa, yani terörizme destek veren ülke durumuna düşmeyecekse Türkiye, bunu, o tırları her türlü tehdit ve baskıya rağmen durduran ve bu gün hapiste olan savcılara ve askerlere borçlu olacak bu ülke.

Bu tırları durduran savcı ve polisler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarını ve bu kara lekeyle lekelenmesi tehlikesini engellemiştir.

Fakat bu işlerin tam merkezinde olan Erdoğan, Hakan Fidan ve ismi geçen yardım kuruluşlarını zor günler beklediğini, rahatlıkla söyleyebiliriz.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...