2007 yılından itibaren Erdoğan batının yumuşak karnını keşfetti. Daha kötüsü bunu bir hayal kırıklığıyla keşfetti. 2007 Nisan ayında ordu Erdoğan’a internet muhtırası verince Erdoğan demokrasi kalesi olarak gördüğü ve o güne kadar çok güvendiği batıdan güçlü bir itiraz bekledi.
Avrupa Birliği neredeyse hiç ses çıkarmadı. Amerika Birleşik devletleri ancak bir hafta sonra, ordunun değil Erdoğan’ın kalıcı olduğunu gördükten sonra demokrasi yönünde açıklamalar yaptı. Batının bu iki yüzlü tutumu Erdoğan’ın eksi İslamcı kodlarını yeniden hatırlamasına neden oldu; “Batıya asla güvenme, onlar için öndelik demokrasi değil menfaatleridir” kodu Erdoğan için yeniden en önemli stratejik düşünme mekanizmasına dönüştü.
İşte o günden sonra Erdoğan’ın batıyla olan ilişkileri değişti. Batıya artık bir değer ortaklığı üzerinden değil çıkar ortaklığı üzerinden bakmaya başladı. Erdoğan’ın eski düşmanları, Kemalistler de yıllardır böyle yapmış, batı ile olan ilişkisini çıkar ortaklığı üzerinden kurmuştu.
İte o günden sonra Erdoğan hep fırsatlar peşinden gitti. Fırsat aradı ve batıyı kendine mecbur ettikçe Türkiye’de demokrasinin köküne baltalar vurmaya, içeride kendi pozisyonunu güçlendirmek için demokrasiyi katletmeye devam etti…
Ve daha acısı bunu bizzat batının hatta Avrupa Birliğinin göz yumması ve hatta bazen onayıyla yaptı. Erdoğan’ın Türkiye’de demokrasiye vurduğu her darbeden önce Batıdan onay ve ışık alarak vurdu.
Bunu batı karşıtlığını köpürtmek için söylemiyorum. Türkiye’de demokrasiye inanmış, AB sürecini sonuna kadar desteklemiş, batıya belki de hak ettiğinden fazla değer vermiş bir akademisyenin hayal kırıklığı ile de söylemiyorum. Elbette bu söz konusu ama empirik deliller bunu göstermeseydi böylesine iddialı bir çıkış yazmadım.
Kuşkusuz bu bir gazete yazısına sığmayacak kadar büyük bir araştırma konusu ama burada çarpıcı bir kaç örnek vererek bu tezimi somutlaştırabilirim.
Örneğin Erdoğan 2014 Ocak ayında Brüksel’i ziyaret etti. Erdoğan’ın Brüksel ziyareti çeşitli açılardan eleştirildi. Ancak Erdoğan’ın Brüksel ziyaretinin ardından Brüksel’de AB’nin Türkiye’den vazgeçemeyeceğini bir kez daha test ettikten sonra kendi konumunu güçlendirmek için demokrasinin kurumlarını hızla yok etmeye girişti.
Örneğin Erdoğan’ın “Bir proje hazırlıyoruz, bitince süreç hızlanacak” diye itiraf ettiği Sulh Ceza Hakimliler ile ilgili projesini yine bir Avrupa seyahati sonrasında söyledi. Bu projeyle Erdoğan Adalet mekanizmasını doğrudan kendine bağladı. Yargı bağımsızlığı erkine köklü bir darbe vurdu ve Avrupa Birliği ve Batı’dan Erdoğan’ı bu maceradan vazgeçirecek oranda güçlü bir ses çıkmadı. Erdoğan batının verdiği tepkinin ne anlama geldiğini çok iyi bildiğinden, batıdan çıkan cılız itirazları hep bir “onaylama” olarak okudu ve yoluna devam etti…
Doğrusu batı da bunu bile bile Türkiye ile ilişkilerini devam ettirmek demokrasi adına da bir şeyler söylemiş olmak için öylesine cılız itirazlarda bulundu. Yani batı da bu cılız itirazların Erdoğan tarafından yaptıklarına onay olarak algılanacağını biliyordu ve bile bile bunu yaptı…
İkinci örnek İç Güvenlik Yasası. Yine batıyla görüştükten sonra geçti bu yasa. Erdoğan yine suların sıcaklığını test etti, batının yine cılız itirazlarla onaylayacağını gördü ve hızlıca iç güvelik yasasını geçirdi. Böylece özellikle Kürtlere karşı tutumunu sertleştirecek yasal zemini oluşturmuş oldu…
Son örnek basın özgürlüğüne darbe ve gazetecilerin tutuklanması. Erdoğan’ın son Brüksel gezisinin hemen ardından yedi TV kanalı Digitürk tarafından yasaklandı. Brüksel’den ses bile çıkmadı. Çünkü hepsi biliyor ki, daha kötüsü Erdoğan’da biliyor ki, Rusya’nın Suriye’ye gelmesiyle dengeler yeniden değişti ve batının Türkiye’ye ve kendisine olan ihtiyacı bir kez daha ortaya çıktı….
Peki bu gidiş nereye gider?
Korkarım batı bir çok demokrat ve batı değerlerine önem veren insanın gözünde önemini ve değerini yitirecek. Birçok AB destekçisi artık Erdoğan gibi düşünmeye başlayacak. Batı için demokrasinin başladığı ve bittiği yer menfaatlerinin başladığı ve bittiği yerle sınırlıdır. Onların menfaatlerine uyduğu sürece Erdoğan’la da çalışırlar algısı giderek yaygınlaşıyor. İşte bu duygu liberal ve batıya değer veren çevrelerde de yaygınlaşırsa o zaman yükselecek bir anti-batıcılık dalgası batının çok önem verdiği ve korumaya çalıştığı menfaatlerine de zarar verecek. Böyle giderse bu çok uzak bir ihtimal değil. O dalga yükseliyor…