Siyaset arenasında fırtınalar bir türlü dinmiyor. Hüseyin Çelik’in Hürriyet gazetesine verdiği röportaj günün en çok ses getiren haberlerinden biriydi. Fakat şüphesiz en önemli haber ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yahudi cemaati temsilcileri ile yaptığı görüşme oldu.

1 Kasım seçimlerinden önce “Seçimde AKP kazanırsa İsrail kaybedecek Filistin kazanacak” sloganları ABD’de en etkin Yahudi kuruluşu olan ADL’nin yöneticilerini Saray’da ağırlanması ile birlikte unutuldu gitti. Fakat bu ziyaretin görünenden çok daha başka bir anlamı vardı o da Erdoğan’ın satranç tahtasında kendine gelen hamlelere karşı önlem alma çalışmasıydı.

Davutoğlu’nun son 1 aydır yaptığı ziyaret ve temaslardan söz etmiştik. Bu ziyaretler genel anlamda bakıldığında hem bir var olma savaşı hem de Uluslararası diplomaside “Türkiye’nin yeni lideri” olduğunu gösterme çabasıydı. Nitekim Davutoğlu ziyaretlerine bugün de devam etti ve Hollanda’da günlük bir temasta bulundu.

Erdoğan’ın başkanlık rüyası gerçekleştiğinde  şu anda mevcut siyasilerin büyük bölümünün artık sahneden kaybolacağını herkes biliyor. Bunun karşısında pek çok siyasi bir var olma savaşının içine girildiğinde ittifak edilmesi gerektiğini de iyi biliyor. Bu yüzden AKP içerisinde ki kutuplaşma gün be gün artarak devam ediyor.

Erdoğan elbette Davutoğlu’nun gitgide artan siyasi rolünden rahatsız olduğu belli. Bu yüzden Erdoğan’ın da bazı radikal kararlar alarak adım atması bekleniyor. Ancak söylediği her sözün bir zamanlar emir telakki edildiği günlerin geride kaldığını da fark etmesi uzun sürmeyecek. Çünkü günün diğer önemli haberlerinden bir tanesi de Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’ın ” Birleşmiş Milletler kararı olmadan Suriye’ye adım atmayız ” açıklaması oldu.

Bu açıklama da eminim Saray’da soğuk duş etkisi yapmıştır. Çünkü Suriye’ye askeri müdahaleyi Erdoğan çok istiyor. Suriye’de aktif olduğu takdirde Uluslararası masada kendisine tekrar yer bulacağını çok iyi biliyor. Ancak hem Davutoğlu ve ekibi hem de TSK, Suriye’ye askeri bir müdahaleye karşı. Özellikle Rusya ile yaşanan kriz sonrası gelinen durum ortada. Saray erkanına göre Rusya krizi “Tezek” yakarak geçiştirilir gibi görünse de gerçekte hiç de öyle değil.

Bunu en iyi bilenlerden bir tanesi Davutoğlu’dur. Netice de kendi uzmanlık alanına girmekte. Gerçi her ne kadar yazdığı “Stratejik Derinlik” isimli 550 sayfalık kitabını özellikle Dış işleri Bakanı iken uygulamaya koyduğunda dış politikamız boğulduysa da, temel gerçeklerden haberdar olduğunu söyleyebiliriz.

Şimdi son zamanların en önemli iki görüşmesine gelecek olursak;

Abdullah Gül’ün geçen hafta içinde gizlice Davutoğlu ile görüştüğü ortaya çıktı. Dün akşam ise Erdoğan Gül görüşmesi gerçekleşti. Her iki görüşme hakkında basına yansıyan herhangi bir açıklama olmadı ancak kulis bilgilerine göre Erdoğan’ın karşısında oluşan ittifaka engel olmak için Gül ile görüşme yaptığı iddia edildi.

Abdullah Gül ile Davutoğlu’nun birlikteliği çok eskiye kadar dayanır. Hatta Davutoğlu üniversite’de hocalık yaparken özellikle Ferudun Sinirlioğlu’nun önermesi ile Abdullah Gül’ün başdanışmanı olduğunu ve yıldızının Gül sayesinde parladığını unutmamak gerekir. AKP’nin ilk meclis dışı bakanı olan Davutoğlu 13 yıllık zaman zarfında siyaset sahnesinde nasıl adımlar atması gerektiğini de iyi biliyor. Gül ve ekibinin Davutoğlu’nu desteklerken adım adım ilerlemesi tipik bir İngiliz siyaset satrancını en güzel yansıması olarak da görebiliriz.

Erdoğan bir yandan Batı’ya ben de varım mesajı vermeye çalışırken diğer yandan muhtarlar toplantısı ile kendi tabanına hitap ederek hala güçlü bir lider olduğunu göstermek istiyor. Özellikle bugün hem ABD’ye hem de Birleşmiş Milletlere çatması aslında Davutoğlu’na verdiği ‘Lider hala Benim’ mesajıydı.

Davutoğlu ise 1 aydır yaptığı olağanüstü koşuşturmalarının karşılığını almak için zamanını bekliyor. Hem yurtdışı hemde yurtiçinde yaptığı görüşmelerden sonra çok yakın bir zaman da Erdoğan’a ‘Şah’ çekecektir.