ETYEN

Akşam yazarı Kayahan Uygur bugünkü yazısında Davutoğlu’nun başdanışmanı Etyen Mahçupyan’a sert sözlerle yüklendi..

Kayahan Uygur, bir süredir polemik halinde olduğu Mahçupyan‘ı bugünkü köşesine de taşıdı ve Davutoğlu‘nun başdanışmanını PKK lobicisi olmakla suçladı.

İşte Kayahan Uygur’un o yazısı:

Mahçupyan’ın talihsiz yazısı

Mahçupyan’ın PKK ile ilgili bugünkü yazısını çözümlerken önce kullandığı yöntemi ele alalım. Etyen Mahçupyan, gerçek siyaset biliminde ve sosyolojide bir karşılığı bulunmayan bir “siyaset alanı” kavramını ortaya atıyor. Ona göre Türkiye’de Ak Parti iktidarı gelene kadar “Kürt meselesinde” PKK’ya açılmış bir “siyaset alanı” bulunmuyormuş, ilk kez Ak Parti bu örgüte “alan” açmış.

Aslında herhangi bir terör örgütüne açılmış alan yoktur. Silahları bırakmak isteyenlere bir süreç olanağı sunulmak istenmiştir fakat terör örgütü bu olanağa da nankör biçimde sırt çevirip, Türkiye’ye saldıran bir dış güce dönüşmüştür. Bu bir yana, devletin tavrı tabii ki eskiden beri siyasaldır. Devlet gibi tarifi icabı siyasal bir kurumun ekonomik ve sosyal nitelikli uygulamaları gibi askeri önlemleri de siyasal alanda, siyasetin bir devamı olduğu için siyaset Ak Parti’den önce yoktu demek anlamsızdır. Peki, Mahçupyan neden kendi yarattığı bu “siyasal alan” kavramı üzerinde duruyor?

PKK’YA ALAN ZIRHI

Bunun birinci nedeni, Türkiye devletinin devamlılığının reddedilmesini, geçmişin inkârını ve şimdiki zamanın köksüzlüğünü savunmaktır. İkinci ve daha önemli neden ise, PKK’nın terörist niteliğinin ısrarla vurgulanmış bir “siyasal alan” kavramı içinde unutturulmak istenmesidir. Artık herkes biliyor ki, bugün PKK, siyasal alanın değil, hendeklerin, askeri operasyon alanlarının bir parçasıdır. Ve en son PKK’lı terörist etkisiz hâle gelmeden, yani pratik olarak PKK çökertilmeden siyasal alana dönülmeyeceği resmi ağızlardan defalarca açıklanmıştır.

Etyen Mahçupyan’ın talihsizliği orada ki, yazısını yolladığı saatlerde ABD Başkan yardımcısı Biden terör örgütü PKK’nın barışa asla niyetli olmadığını, devlete savaştan başka çare bırakmadığını vurgulamaktaydı. Mahçupyan gibi düşünenler, artık sadece Fransa ve Almanya’da birkaç kişi kalmıştır.

TERÖRE ÖVGÜ

Mahçupyan’ın kabul etmek istemediği ve telaşla üstünü örtmeye çalıştığı basit gerçek şudur: Aslında Ak Parti’yle birlikte değişen 70 yıllık inkâr ve imha politikasıydı. Bu değişince Kürt meselesi de ortadan kalktı ve konu bir terörle mücadele meselesine dönüştü. Mahçupyan’a gelince o, “Kürt meselesinin” varlığını koruduğunu iddia etmekle yetinmiyor, bu konuda devlet ve PKK’nın iki “taraf” olduğunu söylüyor. Bir kere bu yanlıştır, hendek çatışmaları PKK’nın asla Kürtlerin desteğini almadığını göstermiştir. Buna rağmen, PKK’yı onların temsilcisi göstermek teröre övgüdür.
Bütün dünyanın terör örgütleri listesinde yer alan bir örgüte verilen bu paye pratikte bu örgütün hendeklerdeki eli silahlı militanları için bir teşvik ve moral kaynağıdır. Mahçupyan, PKK’yı Kürtlerle özdeşleştirmede sonuna kadar ısrarlıdır. Yazar, bir cümlede “devletin esas hedefi asimilasyon iken örgütünki de bağımsızlık oldu” derken hemen sonra “bir tarafta toplumu tek kimliğe indirgeyen ulus devlet ideolojisi, diğer tarafta ise yüzyıllarca belirli bir coğrafyanın çoğunluğunu ifade etmiş ve merkezdekinden farklı yönetim pratikleri geliştirmiş bir azınlık” ifadesini kullanabiliyor.

ÖZYÖNETİM LOBİSİ

Bununla da yetinmeyen Mahçupyan, “Asimilasyon” isteyen eski devletle, “bağımsızlık” isteyen PKK’nın bir orta noktada buluşmasından söz ediyor. Yazar, “eşit vatandaşlıkla” yetinmiyor, bu öneriyi “Türklerin razı olduğu miktar” olarak karalıyor. Mahçupyan, lütfedip PKK’nın bağımsızlık talebine de karşı çıktıktan sonra kendi fikirlerinin mantıklı bir devamı olarak terör örgütünün “özyönetim” talebini uygun görüyor. Kendi ifadesiyle “anayasa ile garanti altına alınmış bir ademi merkeziyetçilik” için “müzakerenin anlamlı olabileceği” önerisinde bulunuyor. Mahçupyan için daha fazla çözümleme yapmanın gereği var mı? Kimin fahri temsilcisi acaba?

 

Postmedya