Havuz gazetesi olarak bilinen Erdoğan’ın davadının kardeşinin yönettiği Sabah gazetesi buğün Bülent Arınç, Hüseyin Çelik ve Sadullah Ergin triosunu SUSUN diye uyardı. Latif Erdoğan’ın Akit gazetesindeki yazısını internetten manşete çeken Sabah, “partiniz sizi davet etmese bile susun” mesajı verdi. Latif Erdoğan’ın “konuşursanız düşman cephesine geçmiş olursunuz”  mesajıyla aba altından sopa gösterdiği mesajı da dikkatlerden kaçmadı.

İşte Sabah’ın Arınç ve arkadaşlarına yaptığı tehdit de içeren SUSUN çağırısı:

Bu zaviyeden bakıldığında, işin başında AK Parti’nin mutfağında çalıştığı halde bugün muhalif bazı düşünceleri seslendiren kişilerin kendilerini ya da dediklerini kritiğe tabi tutarken arz etmeye çalıştığım kriterin dikkate alınması gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca, ilkeler gerekçeli düşünce beyanında bulunanlarla, kelepir dürtüleriyle küskünler korosuna katılanların pozisyonlarını kategorik olarak birbirinden ayrı tutmak zorundayız.

İlke gerekçeli muhalefet edenlerle kelepir gerekçeli muhalefet edenler arasındaki en önemli fark, birincilerin ne zaman, nerede ve kimde görürlerse görsünler yanlışa karşı bir makas gibi kollarını gererek hayır diyebilmiş olmaları; diğerlerinin ise nemalandıkları sürece her türlü yanlışa yatay dururken nemalarının azalması veya kesilmesiyle ani bir feveran ile dikeyleşmeleri ya da güçleri ölçüsünde diklenmeleridir.

“VAKTİ GELDİĞİNDE HAKİKAT ZUHUR EDER…”

Konuyu somutlaştırarak gönül kırmak istemem. Fakat bu milletin keskin feraseti, aklının yetmediği noktalarda bile bu iki zümreyi birbirinden hep ayırt etmiştir bundan sonra da aynı tefrik ve temyizi yapacağında kuşku yoktur. Birinciler ilk sadmede ırgalansalar, eleştirilseler de vakti geldiğinde kendiliğinden doğan güneş misali hakikat zuhur ettiğinde onlar kalplerdeki eski muhabbet bahrine tekrar rücu edecekler; ikinciler ise kahir çoğunluk tarafından işin başında da sonunda da hep nefretle mukabele göreceklerdir.

“SUSMAYI KONUŞMAYA YEĞLEMEK İCAP EDER”

Burada, ilkeli duruş sebebiyle de dahi olsa muhalefet yapanların uymaları gereken bir ilkeye de dikkat çekmemiz gerekiyor. O da muhalefet yaparken bizim ilkelerimizin ezeli ve ebedi düşmanlarıyla aynı safta yer almamak, aynı cepheye savrulmamaktır. Kendi cephemizin bize kapılarını kapatması da bu konuda meşru mazeret olamaz. Bu gibi durumlarda susmayı konuşmaya yeğlemek icap eder.

Kendimden örnek vererek söyleyeyim: Benim Gülen’e olan ilke merkezli muhalefetim 1999 yılına dayanır. Amerika’ya gitmeden önceki günlerde bazı eleştirilerimi gün aşırı yaptığımız olağanüstü toplantılarda en sert dille ve doğrudan kendisine dillendirdim. Özellikle Gülen, Amerika’ya gittikten sonra benim bu muhalefetimi kullanmak isteyen karşı görüşlü pek çok gazete ve televizyon kanalı oldu. Bunlardan bazısı kendi karakterlerini yansıtır biçimde benim için oldukça astronomik sayılacak miktarda para tekliflerinde de bulundu. Fakat ben bütün bu tekliflerin hepsini iğrenti ve tiksinti duygularımı da ilave ederek reddettim. Bir an bile olsa onlarla aynı safı paylaşmayı aklımdan, hayalimden bile geçirmedim.

“EZAN DA BİR DAVETTİR…”

O dönemde bazıları onlarla aynı safı paylaşmayı maslahat gördü. Avare yolcu gibi gayretleri de emekleri de heba oldu. Şimdilerde bazı AK Partililerin de aynı hata anaforuna düştüklerini esefle müşahede etmekteyiz. Ne yapalım, bizim cephe bizi davet etmiyor, biz de muhalefetimizi buralarda yapıyoruz gibi bir yaklaşım sadece bir ham tesellidir. Bu hal, keyfi istediği vakitte ezan okunmadı bahanesiyle kilise çanına icabetten farksız bir durumdur. Ezan da bir davettir; fakat sen istediğinde değil vakti geldiğinde okunur.

Biraz sabırlı olun. Nereye koştuğunuz kadar nereden koştuğunuz da önemli. Aksiyon çok hareket değil, isabetli harekettir. Bataklıkta gül bitmez, kanalizasyondan güzel koku gelmez..