2012 yılından itibaren Gülen cemaatini radarıma aldım ve Cemaat hakkında ara ara yazılar yazıyorum. Bu yazıların çoğunluğu uyarı niteliğinde yazılar oluyor. Cemaat düşmanları gibi onları ülke adına zararlı unsurlar olarak da görmüyorum, Cemaatçiler gibi onları Türkiye’nin hatta İslam’ın tek kurtarıcısı olarak da…

Benin gördüğüm Cemaatin muhafazakar kitleler üzerindeki dönüştürme gücü. Cemaat bu gücünü iyi kullanabilseydi, muhafazakarları demokratlaştırır, dünya ile barışık, -Erdoğan’ın yaptığının aksine- komplo teorilerine pirim vermeyen, bilimle barışık, radikal cihatçılığın önünde büyük bir engel olarak  ortaya çıkabililerdi. Dünyada İslamın terör ile anıldığı bir dönemde eğitimli ve teröre organize olarak karşı koyabilen global bir hareket olarak çok değerli ve kıymetli olabilirlerdi.

Maalesef Cemaatin Erdoğan’ın yıkıcı hamlelerine karşı çıkış stratejisi yoktu. Erdoğan’ın beklenmedik hamleleri onları hocalarından kutsal mesaj bekleyen bir tür milenyarist külte dönüştürdü.  Hangi Cemaatçiye çıkış stratejiniz ne diye sorsam hepsinin ortak cevabı “Allahın inayetini beklemekten başka yapacak bir şey yok” türünden cevaplardı.

Ben de Allah’a inanan biriyim ama bir kitlenin böylesine aptalca bir şekilde, hiç bir şey yapamadan Allahın inayetini beklemesine şaşırdım. Çoğu zaman da kızdım. Türkiye’nin önüne gelen tarihi bir fırsatı, Müslüman dünyayı batı ve demokrasi ile entegre etme fırsatını Erdoğan kaçırdı. Bunu kısmen anlıyorum, Erdoğan’ın kültür düzeyi ve fırsatçılığı, kendinden başka kimseyi umursamaması, batıya karşı kuşkulu bakışı bu fırsatın kaçmasına neden oldu. Erdoğan’ın yapabileceği ancak bu kadardı ve limitlerini zorlamamak gerektiğini biliyordum

Ancak Cemaatin dünya görmüş kitlelerinin, ABD’de bile, -ki ben Cemaati ABD’ye geldikten sonra daha yakından tanımaya başladım- Allahın inayetini bekleyip bir şey yapamayan eli kolu bağlı mumyalara dönmüş bir kitle olarak görmem Türkiyedeki muhafazakar kitleler ve İslam dünyasının demokrasi ile uyumlu olması noktasındaki tüm umutlarımı kırdı.

Özellikle hain darbe girişiminden sonra -ki ben halen darbenin o şekilde cereyan etmesinde Erdoğan’ın bilgisi ve parmağının odluğunu düşünüyorum- Cemaat tam anlamıyla dağılmış ördek sürüsünü andırıyor. Kim hangi pınarı görürse konuyor ama avcıların onları o sulak mekanlarda beklediğini görmüyor, hesap edemiyor, dahası, elindeki mevcut gücünün farkında bile değil.

“Cemaatin elinde ne gücü kaldı” hangi güçten söz ediyorsun, diyebilirsiniz. Ben iyi stratejilerle elindeki varlığını organize edebilirse Cemaatin elinde buradan çıkıp yarını şekillendirecek gücünün olduğunu düşünüyorum. Ancak her şeyden önce Cemaatin “hocaefendinin bir bildiği vardır” kolaycılığını bir kenara bırakıp, adam gibi çıkış stratejileri üretmesi gerekiyor.

Her ne zaman Cemaate bir öneride bulunsam en fazla itirazı Cemaatçilerden alıyorum. Özellikle de çok bilen Cemaat “abileri” Cemaat dışından benim gibi insanlardan gelen her öneriyi çöpe atıp bu tip önerileri sunanları Cemaatin içindeki birlik bütünlüğü bozmak isteyen kişiler olarak anlatıyorlar. Özellikle benim önerilerime baştan kıl olan çok bilmiş cemaat kitlesi var bunun da farkındayım.

Zaman gazetesinin önemli yazarlarının 17 Aralık’tan sonrasından arkamdan konuşmalar yaptıkları, -Cemaatten olmadığı halde Cemaate “akıl vermemden”- (benim öyle bir niyetim yok ama onlar bunu Cemaat içinde böyle anlatıyor) ve yazılarımın Cemaatçiler üzerindeki etkisinden dolayı rahatsız olduklarını biliyorum.

Özellikle Cemaatin ortadoks yapısına uymayan önerilerimden bazı cemaatçilerin çok rahatsız olup, bunları Cemaate zarar vermek için yazdığımı düşünen insanlar olduğunu da biliyorum.

Ancak görünen o ki Cemaatçilerin de bir tek cümlelik çıkış stratejisi yok. Bu nedenle yüzbinlerce insan mağdur ve hapislerde yatıyor. Türkiye tarihi İstiklal savaşı ve darbeler dönemi de dahil hiç bir zaman bu kadar toplu cezalandırma görmedi. 30 binden fazla insan hapiste yatıyor. 100 binden fazla insan işini kaybetti. Buna benzer bir toplu infaz dönemi Hitler Almanyasında Yahudilere karşı yapılmıştı. Buna rağmen benim önerilerimi eleştiren Cemaatçilerin tek bir öneri ile ortaya çıkmamalarından dolayı da ben rahatsızım.

Onlar ne derse desin Erdoğan’ın bildiği ve bizzat müdahil olarak insanların ölümüne neden olan hain darbe girişiminin en büyük mağduru gariban cemaat kitleleri. Bu kitlelerin yapması gereken ve Erdoğan’ın bu zülmünü durdurabilecek bir çıkış yolu var.

Bu çıkış yolu şu: Öncelikle Cemaat kendi karar mekanizmalarını gözden geçirmeli ve şeffaflaştırmalı. Bir vakıf veya dernek her ne olursa, bir karar mekanizması, mütevelli heyeti, adına ne derseniz deyin, herkesin bildiği ve tanıdığı bir mütevelli heyeti oluşturularak Cemaatin genel prensipleri ilan edilmeli. Bu prensiplerin dışına çıkan her kim var ise bunların Cemaat adına hareket etmedikleri herkese açık ve net olarak duyurulmalı.

İkinci ve en önemli husus Cemaatin Türkiye’deki hizmetleri azaltılmalı, hatta durdurulmalı. Cemaat dünyadaki herhangi bir devlete ne kadar önem veriyorsa Türkiye’ye de o kadar önem vermeli. Böylece Cemaat Türkiye merkezli bir hareket olmadan çıkmalı çıkarılmalı. Bu da açıkça deklare edilmeli ve herkese duyurulmalı.

Üçüncüsü, Cemaatin bürokrasi hizmeti diye bir hizmeti olmamalı. O hizmetlerini tamamen ve sonsuza kadar askıya almalı. Yani Cemaatin Milli Eğitim imamı, Polis abisi, Adliye abisi gibi bir sistemi olmamalı. Böylece Cemaat tüm dünyada devletten tam bağımsız tam bir sivil harekete dönüşmeli.

Dördüncüsü ve en önemli husus Türkiye’deki Cemaat mensupları serbest bırakılmalı. Yani onlarla Cemaat adına Cemaat ilişkisi içinde bir ilişki kurulmamalı. Böylece o insanların Cemaat prensiplerinin dışında, Türkiye’nin şartlarına uygun bir şekilde örgütlenmelerinin önü açılmalı.

Bunu şunun için yazıyorum: Uzun süredir “Cemaat parti kurmalı” önerime özellikle Cemaatçiler itiraz ediyor. Gerekçeleri şu: “Cemaat parti kurarsa diğer partilere gönül verip Cemaat içinde yer alan insanları küstürürüz. Ayrıca dünyadaki hizmetlere particilik zarar verir.”

Ben bu gerekçeleri makul bulmamakla beraber Cemaatçiler öyle inandığı için bu gerekçelere itiraz etmedim. Ancak 15 Temmuz’dan sonra görüldü ki Cemaat yapayalnız ve hemen herkes Cemaatin başına gelenlerden memnun. Bunu kimse Cemaatin geçmişte yaptıklarıyla açıklamasın. Bunun ana gerekçesi İDEOLOJİK. Cemaat hiç bir şey yapmasa bile solcular asla Cemaatin yanında yer almazdı. Sağcılar da Erdoğan’ın yanında yer aldığı için yine yalnız kalacaklardı.

Öneriye geri dönelim: Eğer Cemaat Türkiye’deki Cemaat mensuplarını serbest bıraktığını ilan edip, Türkiye ile Cemaat faaliyeti anlamında organik bir ilişkisinin olmayacağını açıklarsa Türkiye’deki insanların daha farklı bir biçimde örgütlenmesinin önü açılır. 

Böylece Türkiye’de doğrudan işinden atılarak mağdur edilen 100 bin insanın cemaat örgütlenmesi dışında bir araya gelerek bir parti kurmaları mümkün olur. Türkiye’de birden bire 100 bin üyesi olan bir partinin kurulması Tayyip Erdoğan da dahil hemen herkesin önünü kesecektir. Erdoğan öncelikle parti kuranları hapislere atmak isteyecektir.

Ancak bunu yaptığı sürece dünyadan tepkiler de gelmeye başlayacaktır. Böylece o parti zindanlarda büyüyerek beş yıla kalmadan iktidar alternatifi olabilecektir. 100 bin insanın ortak imzasıyla kurulan bir partinin ilk seçimde alacağı minimum oy 1 milyon oydur. Bu oyu kimse azımsamasın. Siyaset denge ve fırsatları yönetme sanatıdır.

Yarının Türkiye’sinde en az 100 bin üyeli bir siyasi partinin özellikle sokak sokak çalışması sonucundan Türkiye’de siyasi zemini değiştireceğini en iyi Erdoğan biliyor. Bu partinin kurulması zındanlara atılan onbinlerce insanın tek çıkış umudu olacaktır.

Cemaatçiler ne kadar itiraz ederlerse etsinler, Türkiye’deki faaliyetlerini durdurup, oradaki insanların siyasi parti kurarak mücadele etmelerine yol vermeden buradan çıkamazlar. Bence Cemaat için artık Türkiye’de Cemaat dönemi bitti, siyaset dönemi başlamalı. Başka çıkış yolu yoktur…

Kimse Cemaat %1 oy alır demesin. Siyaset %1 ile başlar ve günü zamanı gelince o %1 %10 da olur %50 de olur. Daha önemlisi %1’lik toplumsal destekle Erdoğan’ın zulmünü yavaşlatabilir, ona karşı daha aktif bir mücadele yapabilirsiniz…

Unutmayın Cemaat parti kursun dediğim dönemde, 2014 yılında, Cemaat parti kursa ve bugün işinden atılan 100 bin insan o partiye üye olsa, dünya “Erdoğan parti üyelerini tutukluyor” derdi. Dahası, bu parti iki yıllık çalışmayla üye sayısını çok rahat 1 milyona çıkarırdı.  Kimse parti kurarak demokrasi mücadelesi veren bir yapıyı darbecilikle suçlayamazdı. Haksız mıyım?

Sevgili Cemaatçiler, kızmadan, kınamadan, daha önemlisi tek bildikleri size abilik yapmak ilan insanları dinlemeden düşünün. Daha iyi bir öneriniz varsa Yeni Yön bunları yayınlamaya hazır…

Not: Sakın bu günlerin ağır zulüm ve işkencelerine bakarak parti kurma zamanı değil demeyin. Bugünler geçer ve parti kurmak bu geçişi hızlandırır. Kimse 5 veya 10 yıl sonra iktidar ortağı olma ihtimali olan insanlara kolay kolay işkence yapamaz. Unutmayın İŞKENCE İNSANLIK SUÇUDUR, ZAMAN AŞIMI YOKTUR ancak yargılamak için er yada geç iktidar gücü gerekir. Cemaat parti kurarsa bugünkü İşkencecilerini mezarlarında bile yargılar.

Sadece bugünkü İŞKENCECİLERİNİ YARGILAMAK için bile olsa 20 yıl sonra iktidara gelecekse parti kurulur ve kurulmalı… 

 

 

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...