Mustafa Akyol’un Al-Monitor için yazmış olduğu makale;

Eski Başbakan Yardımcısı ve Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın 29 Ocak’ta CNNTurk’e yaptığı açıklamalar siyasetin gündemine damga vurdu. Arınç programda barış sürecinin çökmesi, “paralel devlet” konusunda yürütülen cadı avı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan adına insanları yaftalayan “troller” ve daha birçok yakıcı konuya değindi. Aslında Arınç bu konulardan bahsederken Erdoğan aleyhine konuşmak bir yana Cumhurbaşkanı’na açıktan hiçbir eleştiri bile yöneltmedi. Ama söyledikleri yine de Erdoğan’ın Ak Parti ve Türkiye siyaseti üzerinde artan tahakkümüne karşı muhalif bir çıkış olarak yorumlandı.

Arınç’ın Erdoğan’la farklı duran açıklamalarından biri Ak Parti hükümeti temsilcileri ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) heyeti arasında Şubat 2015’te yapılan tartışmalı “Dolmabahçe görüşmesi”ydi. Hatırlarsak, Cumhurbaşkanı “barış süreci” kapsamında atılan önemli adımlardan biri olan bu uzlaşmayı şaşırtıcı bir şekilde kınamış ve bundan haberdar olmadığını açıklamıştı. Bu açıklamalar, Erdoğan’ın iki yıl önce bizzat başlattığı sürece büyük bir darbe oldu. Ancak Arınç CNNTurk yayınında Cumhurbaşkanı’nın görüşmenin ayrıntılarına vakıf olduğunu söyledi.

Bu açıklama, Erdoğan yanlısı kampı öfkelendirmeye yetti. Arınç’ın karalama kampanyaları düzenlemekle suçladığı sosyal medya “trolleri” bu kez kendisine karşı harekete geçerek eski Başbakan Yardımcısı’nı “hain”likle suçlamaya başladı. Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan Arınç’a “Manisalı Lawrence” yakıştırmasını yaptı. Star, Akşam ve Güneş gazeteleri de ertesi gün Arınç’ı “hain”lik ve “teröristlerin ağzıyla konuşmak”la suçlayan manşetlerle çıktı. Son olarak Erdoğan da tartışmaya katılarak, “Bu zatın hareketi dürüst değil” dedi.

Bu gelişmeler, Arınç Ak Parti cenahında çok önemli bir isim olmasa bu kadar ses getirmeyebilirdi. Ama Arınç Ak Parti’yi kuran temel direklerden biri. Zira 1990’larda Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki İslamcı hareketin içindeki “reformistler”e bizzat Arınç öncülük etti. Abdullah Gül Arınç’ın verdiği kritik destekle bu hareketin lideri oldu ve bu ikili daha sonra Erdoğan’ı da saflarına katarak 2001’de Ak Parti’yi kurdular. Nitekim Erdoğan, Gül ve Arınç yıllardır “Ak Parti’yi kuran üçlü” olarak anıldı. Bu üçlü içinde Erdoğan “eşitler arasında birinci” gibiydi.

Ancak Erdoğan’ın parti üzerindeki tahakkümü yıllar geçtikçe arttı ve nihayet hem Gül hem de Arınç destekçileriyle birlikte kenara itildi. Siyasetten emekli olan iki isim de şimdi iktidar yanlısı troller tarafından sık sık çenelerini kapalı tutmaları, kenarda durmaları ve “reis”in gücüne saygılı olmaları gerektiği konusunda uyarılıyorlar. Çünkü Erdoğan’ın destekçilerinden birinin tabiriyle, artık hakim görüş “Erdoğanizm”.

Arınç’ın Erdoğan’la ve bilhassa Erdoğanizm’le yaşadığı anlaşmazlık Türk siyaseti için yeni ama uzun zamandır beklenen bir gelişme. Çünkü Arınç hep farklıydı. Laik kesime karşı bir cadı avına dönüşen “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarının aşırılıklarını, örneğin gazetecilerin aylar hatta yıllarca cezaevinde kalmasını Ak Parti içinde güçlü şekilde eleştiren tek isim Arınç’tı. Erdoğan ise o yıllarda sonradan orduya karşı bir kumpas olarak tel’in ettiği bu davalara tam destek veriyordu. Haziran 2013’teki Gezi Parkı protestoları sırasında da Erdoğan, hükümet karşıtı gösterileri uluslararası bir komplo ve darbe girişimi olarak tel’in ederken, Arınç ve Gül göstericilerle diyalog kurmaya çalışmıştı. Gülen hareketiyle yaşanan kopuşun ardından diğer tüm Ak Parti’liler gibi Arınç da “paralel devlet”i tel’in etti. Ama okulları, hayır kurumları ve kreşleriyle tüm Gülen harekete karşı bir cadı avı başlatılmasına da karşı çıktı. Tüm bunlara bakılarak denebilir ki, Arınç partisindeki pek çok kişiye göre daha ılımlı ve ilkeli bir çizgi izledi.

Arınç son olarak, 1 Kasım’da emekli olmadan önce, Erdoğan’ın Ak Parti üzerindeki tahakkümünü eleştirme cesaretini de gösterdi. Eylül’de verdiği bir röportajda “Ak Parti’nin kuruluşunda ‘biz’dik şimdi ‘ben’ olduk” diye konuşmuştu.

Dolayısıyla Arınç’ın Erdoğan tahakkümüne karşı başlattığı “isyan”ın bardağı taşıran son damla olduğu söylenebilir. 29 Ocak’ta gelen sarsıcı açıklamalarının ardından Ak Parti’nin bazı önemli seslerinden destek almış olması da kayda değerdir; AB’ye üyelik süreci kapsamında gerçekleştirilen yasal reformlara ön ayak olan eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik gibi. Öte yandan, her ne kadar sessizliğini korusa da, eski Cumhurbaşkanı Gül’ün de pek çok konuda Arınç’la aynı fikirde olduğu biliniyor.

Kısacası “Arınç isyanı” Ak Parti içinde uzun zamandır spekülasyonu yapılan sessiz muhalefeti su yüzüne çıkardı. Peki ama bu muhalefetin başarılı olma şansı ne?

Bu aşamda muhtemelen pek yüksek değil. Erdoğan, kendisine hayran bir seçmen kitlesi, dev bir medya imparatorluğu, tüm kurumlardaki sayısız bağlısıyla o kadar muazzam bir güç elde etmiş durumda ki, muhaliflerin “hain” olarak yaftalanmak dışında elde edebileceği pek bir şey yok. Ancak Ak Parti içindeki bu rahatsızlığın uzun vadede siyasi bir değişimi tetiklemesi de mümkün. Bilhassa da Erdoğan’ın bir sonraki hedefi olan başkanlık sistemi parti içi bir muhalefeti geliştirebilir; ya da merkez sağda yeni bir siyasi partinin ortaya çıkışına zemin sağlayabilir.

Son olarak, hükümetin yani Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun tüm bu tartışmalar konusunda ne düşündüğü merak konusu. Hem Başbakan Ahmet Davutoğlu hem de Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş Arınç meselesi konusunda sessizliklerini koruyorlar. Öte yandan, kalplerinin aslında Arınç’tan yana olduğuna ama bir gecede “hain”ler arasına katılmayı göze alamadıkları için sustuklarına dair söylentiler de var.

Mustafa Akyol

Al-Monitor