Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebiyle Koza İpek Holding ve bünyesindeki şirketlere Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğince kayyum atanması kararına tepkiler sürüyor. Baro başkanları hukuksuz kayyum atamasına sert tepki gösterdi.
Antalya Baro Başkanı Alper Tunga Bacanlı:
Demek oluyor ki; siyasi iktidar muhalif medyaya el koymuş
Antalya Baro Başkanı Alper Tunga Bacanlı, Koza İpek Holding’e kayyum atanmasının hukuki olmadığını söyledi. Bacanlı, “Demek oluyor ki; siyasi iktidar muhalif medyaya el koymuş. Kayyum atanmak suretiyle bu şirketlere el konuluyorsa o zaman ticari hayatın, ticari serbestliğin de manası kalmaz.” dedi. Koza İpek Holding’e Kayyum atanmasına tepkiler gelmeye devam ediyor. Seçimle sayılı günler kala ‘muhalif medya’yı susturmaya yönelik olarak değerlendirilen kayyum atamasına bir tepki de Antalya Baro Başkanı Alper Tunga Bacanlı’dan geldi. Sulh Ceza Hakim’i kararıyla şirketlerin yönetimine kayyum atanmak suretiyle bu şirketlere el konuluyorsa, ticari hayatın, ticari serbestliğin de manası kalmayacağını belirten Bacanlı, “Yani hoşunuza gitmeyen medya kuruluşlarına, aleyhte yayın yapan şirketlere veya muhalefeti destekleyen muhalif kimliğiyle bilinen şirketlerin yönetimine kayyum atanması, hukuki ve doğru bir karar değil. Makul şüpheden bahsediliyor. Bu şirketler iyi yönetilmese batsalar neticede bir suç unsuruna rastlanmazsa o zaman dönüp ‘pardon’ mu denecek? Tam seçim arefesi, seçim öncesi yapılan bir iş…” diye konuştu.
“SONRASININ GAYRİ HUKUKİ OLMASI ŞAŞIRTMASIN”
Alper Tunga Bacanlı, mesleki hayatında ilk defa Sulh Ceza Mahkemesi kararıyla holdinge kayyum atanmasına şahit olduğunu kaydetti. Suça karıştığı gibi somut, kuvvetli delillerin olması durumda farklı olacağını ifade eden Antalya Baro Başkanı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama burada 21 tane şirketten bahsediliyor. Olacak bir şey değil. Sulh Ceza Mahkemeleri’nin (Sulh Ceza Hakimliği) kararları da itiraza tabi. Ama gene bir başka Sulh Ceza Mahkemesi’ne itiraz ediliyor burada. O itiraz neticesinden bu hukuki yanlışlıktan dönülmesi gerekiyor.”
‘Yetki belgesi’ olmayan polislerin holding binasına girmeye çalışmasını da değerlendiren Bacanlı, “Bir işin temeli garabetse, garabetle başlıyorsa, temelsiz başlıyorsa bundan sonra yapılacak her şeyde bu anormallikler olur.” yorumunda bulundu.
Yapılan uygulamanın baştan sorunlu olduğunu belirten Antalya Baro Başkanı Bacanlı, sözlerine şöyle devam etti: “Sulh Ceza Mahkemesi’yle (Sulh Ceza Hakimliği) makul şüpheyle holdingin yönetimine kayyum atanır mı? Bu ne demek ya? Tabi kararı verenler mahkeme kararı olmadan gelirlerde. Bundan sonra yapılacak işlerin de gayri hukuki olması şaşırtmasın.”
Bacanlı, böyle bir keyfiliğe imza atanları yürekten kutladığını belirterek, “Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar.” diyerek sözlerini tamamladı.
Adana Barosu Barosu Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık:
Yargının muhalefeti sindirme aracı haline geldiğini gösterir
Adana Barosu Barosu BaşkanıMengücek Gazi Çıtırık, Koza İpek Grubu’na kayyum atanmasının yargının, bir kez daha iktidar mücadelesinin ve muhalifleri sindirebilmenin aracı olarak kullanıldığını gösterdiğini belirtti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliği kararıyla Koza İpek Holding’e bağlı şirketlere kayyum atanması ile ilgili görüşlerini paylaşan Çıtırık, seçimlere çok kısa bir süre kala siyasi iktidarın, kendisi gibi düşünmeyen ve kendisine destek olmayan kişi ve kuruluşlara yönelik baskı, gözdağı ve onları kontrol altında tutabilme yönündeki eylem ve işlemlerinin artarak devam ettiğini söyledi. Çıtırık, “Üzülerek görmekteyiz ki, basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğü hukuken ortadan kalkmıştır.” dedi.
Baro Başkanı Çıtırık, insanların ve kurumların uluslararası sözleşmeler ve anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve hürriyetleri kullanırken en ağır bedelleri ödemek zorunda kaldığını ve tüm bu yaşananların siyasi iktidarın, demokrasiyi ve onun olmazsa olmazı olan hukuk devletini içselleştiremediğinin somut kanıtları olduğunu vurguladı.
Adana Barosu Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık, kayyum ataması için CMK 133. maddenin gerekçe gösterilmesi ile ilgili de şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu maddede düzenlenen şirket yönetimi için kayyum tayini başlığında, suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli suç şüphesinin sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde, soruşturma ve kovuşturma sürecinde hâkim veya mahkeme şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyum atayabilecektir. Bu düzenlemede göstermektedir ki kayyum tayini, olağanüstü durumlarda ve özel şartların birleşmesiyle kullanılabilecek bir yetkidir. Keyfiyete dayalı olarak kullanılmamalıdır. Ayrıca CMK 133. maddede hangi suçlarda bu yetkinin kullanılacağı tüketici olarak sayılmıştır. Kanaatime göre, kayyum tayinini gerektiren koşullar oluşmadığı gibi yürütülmekte olan soruşturma, CMK 133. maddede sayılan suçlar kapsamında değildir.”
Medeni Kanunu’ndaki kayyyumla ilgili düzenlemeleri de hatırlatan Çıtırık, şunları kaydetti: “Medeni Kanunu’nun 426-431. maddeleri arasında kayyumluğu gerektiren halleri düzenlemiştir. Sonuç olarak kayyum, belirli işleri görmek veya bir malvarlığını yönetmek için atanır. Türk Ticaret Yasası’nın 530. maddesi, anonim şirketlerde kayyum tayinini düzenlemektedir. Buna göre kanunen lüzumlu olan organlardan biri mevcut değilse veya genel kurul toplanamaz ise pay sahipleri ya da şirket ortaklarından birinin ya da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın başvurusu üzerine ticaret mahkemesinden eksikliğin giderilmesi, aksi takdirde şirketin feshine karar verileceği talep edilebilir. Bunun için şirket tüzel kişiliğine uygun süre verilerek eksikliği gidermesi istenir, öncelikle eksikliğin giderilip giderilmediği incelenir, bu eksiklik giderilmemişse kayyum tayini ve tasfiye sürecine gidilecektir. CMK’daki düzenlemeler dışında, Medeni Kanun ve Türk Ticaret Yasası’nın da aradığı koşullar dosyada bulunmamaktadır.”
Bu uygulamaların anayasada demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti yazan ve bu iddiayı taşıyan ülkelerde görülmeyeceğine dikkat çeken Çıtırık, “Siyasi iktidar korku yayarak, gözdağı vererek, nefret dilini hâkim kılarak toplumsal huzuru bozmakta, kaos ve kargaşa ortamına sebebiyet vermektedir. Hukuku içselleştirmek ve demokrasiyi kural ve kurumlarıyla yaşatmak siyasi iktidarın görevidir. Hiçbir demokrasi, demokrasinin olanaklarının kullanılmasıyla kendisini ortadan kaldırmak isteyenlere izin vermez, vermeyecektir de.” ifadelerini kullandı. Adana Barosu Başkanı Çıtırık son söz olarak yargının, bu kararıyla bir kez daha iktidar mücadelesini ve muhalifleri sindirebilme aracı olduğunu gösterdiğini vurguladı
Bursa Barosu Başkanı Ekrem Demiröz:
Muhalif medyayı susturma operasyonu
Bursa Barosu Başkanı Ekrem Demiröz, Koza İpek Grubu’na kayyum atanmasıyla ilgili, “Bunun muhalifleri susturma operasyonlarından biri olduğu şeklinde kanaatine sahibim. Umuyorum, böyle hukuksuz girişimlerle, böyle cadı avlarıyla yönetilen bir ülke olmaktan çıkarız.” dedi.
Baroda basın toplantısı düzenleyen Demiröz, 1 Kasım genel seçimlerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Önceki seçimlerde kurdukları Danışma Merkezi’nin bu seçimde de görev yapacağını belirten Demiröz, eski Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır ile İl Seçim Kurulu Başkanlıkları yapmış emekli hakim Mahmut Munyar’ın aralarında bulunduğu 12 kişilik ekibin seçim güvenliği için hukuksal hizmet vermeye devam edeceğini kaydetti.
Bu seçimler için baro olarak yeni bir karar aldıklarını vurgulayan Demiröz, “Bursa Barosu olarak sahaya çıkma kararı aldık. Çok sayıda meslektaşımız seçim çevrelerinde hukuksal denetim ve katkı için hazır olacaklar. Bunun dışında birleştirme tutanakları düzenlenirken ve sonuçlar bilgisayarlara aktarılırken katkı ve yardım taleplerimize ilişkin görüşmeler il ve ilçe seçim kurulu başkanlıkları düzeyinde sürüyor.” diye konuştu.
İPEK GRUBUNA OPERASYON
Demiröz, Koza İpek Grubuna kayyum atanmasını sorması üzerine, şunları söyledi: “Bu dosyaya ilişkin bilgilere sahip değilim ama ilk kez Ankara Cumhuriyet başsavcılığı kanalı ile ve sulh ceza hakimliği üzerinden bir kayyum ataması söz konusu. Ben bu uygulamayı ilk kez görüyorum. Bir terör örgütüne, bir sermaye grubu iddiasıyla yürüyor bu. Bunun tamamen siyasi olduğu kanaatini taşıyorum. Çünkü bu mevcut iktidarın yapa geldiği bir şey. Kanunumuzda var, yasa dışı bir yolla elde edilen sermayeye yada araca yasa el koymaya için verir ama bu tamamen bir hukuksal süreçtir. Öyle olması gerekir. Ama bunun muhalifleri susturma operasyonlarından biri olduğu şeklinde kanaatine sahibim. Umuyorum, böyle hukuksuz girişimlerle, böyle cadı avlarıyla yönetilen bir ülke olmaktan çıkarız.”
Kocaeli Baro Başkanı Sertif Gökçe:
Hukuk dışı, kabul etmek mümkün değil
Kocaeli Baro Başkanı Sertif Gökçe, seçime 6 gün kala, aralarında Bugün ve Millet gazeteleri ile Bugün ve Kanaltürk televizyonları ile radyosunun da bulunduğu Koza İpek Holding şirketlerine kayyum atanmasına tepki gösterdi. Gökçe, “Baştan itibaren hukuksuz, amaçlı bir şekilde yürütülen bir soruşturma. Sonuçta kayyum atandı. Kayyum demek basına el konulması, özgür basının devletleştirilmesi demek. Hukuk dışı bir durum. Bunu kabul etmek mümkün değil. Dünyanın demokratik hiçbir ülkesine olacak iş değil.” dedi. Gökçe, şu anda ciddi bedeller ödendiğini belirterek, “Türkiye şu anda ciddi bedeller ödüyor. Üstelik bunu hukuk eliyle yapıyoruz. Bu kadar hukuksuzluğu olan bir ülke ekonomisi de uzun süre yaşayamaz.” diye uyardı.
Baro Başkanı Gökçe, yaptığı açıklamada, demokratik ülkelerde basının en önemli güç olduğunu söyledi. Gökçe, şöyle devam etti: “Çünkü toplumun haber alma kaynağı, doğru haber alma kaynağı, toplumun bilinçlenmesi, şeffaf bir toplumun ortaya çıkmasında en çok özgür basın yardımcı oluyor.” Gökçe, Bugün ve Millet gazeteleri ile Bugün ve Kanaltürk televizyonları ile radyosunun da bulunduğu Koza İpek Holding şirketlerine kayyum atanmasının, buralara devletin el koyması anlamına geldiğini söyledi. Gökçe, bunun da özgür, yansız ve tarafsız basının devletleştirilmesi olduğunun altını çizdi. Gökçe, “Bunu kabul etmek mümkün değil. Dünyanın demokratik hiçbir ülkesinde olacak iş de değil. Seçim öncesi bunun olması ayrıca manidar.” diyerek tepkisini ortaya koydu.
“YASAKÇI ZİHNİYETLE BU İŞ OLMAZ”
Özgür basına el koymanın toplumun haber almasının engellenmesi olduğunu belirten Gökçe, bunu reddettiklerini kaydetti. Gökçe, şunları ifade etti: “21. Yüzyıl’da artık kapalı toplum olmaz. Toplumu bastırmakla bu işin olmayacağı, yasakçı zihniyetle bu işin olmayacağını düşünüyorum.”
Gökçe, şu andaki ‘havuz medyası’nın büyük bir kısmının geçmişte TMSF’ye geçtikten sonra bu hale geldiğini ancak toplumda bir karşılığının olmadığına vurgu yaparak, “Bugün havuz medyasını okuyanların sayısı belli, gerçek anlamda satılan sayılar belli.” ifadelerini kullandı.
Devletin bütün kanalları ele geçirmesi halinde bile insanların bir şekilde olaylardan haberdar olacağının altını çizen Gökçe, “Sosyal medya var. İnsanlar haberleri buradan da alıyor. Siz mevcut gazetelerin tamamını devletin eline geçirseniz bile yine insanlar haberi başka yerden, kanallardan alacak. Bu yapılanlar doğru değil. Ters tepeceğini düşünüyorum.” dedi.
“TOPLUMUN BÜTÜN KESİMİ KARŞI ÇIKMALI”
Olaylar karşısında toplumun sessiz kalmasına üzüldüğünü belirten Gökçe, şunları söyledi: “250 yıl önce, ünlü Fransız düşünür, ‘Ben sizin düşüncelerinize katılmıyorum ama düşüncelerinizi özgürce ifade etmek için sonuna kadar destekliyorum.’ diyor. Bugün Türkiye’de hepimiz bu noktaya geldiğimiz zaman bütün Türkiye kazanacak. Çünkü fikirlerle, düşüncelerle bir ülke yıkılmaz. Eğer silaha, şiddete yönelmediği sürece fikirler ne olursa olsun hiçbir şekilde tehlikeli değildir. Burada gazetelerin ne yazdıkları, ne söyledikleri çok çok önemli değildir. Bu bir düşünce bazındadır. Bunları bu şekilde sindirmek, el koymak, ben ters tepeceğine düşünüyorum. En kızdığım ve üzüldüğüm nokta da toplumun büyük bir kesimin buna sessiz kalması. Türkiye’nin en büyük sorunu burada. Türk halkının tamamı iki konuda sessiz kalıyor. Karşı tarafın düşüncesine katılmasak bile düşüncesini savunması için zemin oluşturmuyoruz, desteklemiyoruz. Hepimiz kendimiz için demokratız. İkincisi de bize dokunduğu zaman bağırıp ve çağırıyoruz. Ama bu iş sırayla herkese dokunuyor. Yanlış bulduğumuz her şeye hepimizin karşı çıkması lazım. Toplumun bütün kesimin karşı çıkması lazım. Ne yazık ki o durumda değiliz. Oradan kaybediyoruz.”
“KAYYUMDAKİ KİŞİLER BELİRLİ ZİHNİYETTE”
Gökçe, büyük davaların hiçbirinin hukuki mecralarda yürümediğini belirterek, şöyle devam etti: “Şu anda halen hukuktan bahsediyoruz, normal süreçten bahsediyoruz. Ama bunlar normal süreçler değil. Hukuki mecrada yürümüş olsa, zaten bugün ne el koyma olur ne kayyuma devretmiş olur. Dolaysıyla bugün yaşanan durum hukuk dışı. Olağanüstü uygulamalardır. Zaten hukuki uygulamalar olsaydı farklı şeyler konuşuyor olurduk. Baştan itibaren hukuksuz bir şekilde yürütülen bir soruşturmanın sonucunun da böyle olacağı belliydi. Dolayısıyla amaçlı bir soruşturma. Hukuk dışı soruşturma. Kayyuma atanan kişilerin de belirli zihniyette olmasını normal buluyorum. Zaten böyle istedikleri için böyle oluyor. Yoksa hukuki zeminde, tarafsız, bağımsız, yansız kişiler atanırdı. Amaçlı bir şekilde yürütülen soruşturma olduğu için kayyumdaki kişiler de sürece uygun.”
“TÜRKİYE HUKUK ELİYLE BEDELLER ÖDÜYOR”
1 Kasım’dan sonra Türkiye’nin normalleşmesini umduğunu kaydeden Gökçe, açıklamasını şöyle tamamladı: “Türkiye 1 Kasım’dan sonra, insanların hür iradesi sandığa yansıdıktan sonra, parlamenter sistemin çalışmasıyla beraber, hukukun gerçek anlamda tarafsız, bağımsız olmasıyla Türkiye normalleşecek. Ama eninde sonunda bu olacak. Tabi ki her zaman her yerde kolay olmuyor. Bedeller ödeniyor. Türkiye şu anda ciddi bedeller ödüyor. Türkiye’de bu bedeller ödenirken, bunu yaparken, üstelik hukuk eliyle yapıyoruz. Bunun düzeleceğine inanıyorum. Çünkü bu kadar hukuksuzluğu olan bir ülke ekonomisi de uzun süre yaşayamaz. Hem uluslararası prestijimiz kötü olur, oluyor hem sermaye gelmez. 21. Yüzyıl’da Avrupa Birliği’nin ortasındaki bir ülkenin bu kadar hukuksuzlukla yaşaması mümkün değil.”
Manisa Barosu Başkanı Ali Arslan:
Kayyum atanması büyük bir hukuksuzluk
Manisa Barosu Başkanı Ali Arslan, Koza İpek Holding ve bünyesindeki şirketlere kayyum atanmasına tepki gösterdi. Yargı kararı olmadan kayyum atanmasının büyük bir hukuksuzluk olduğunu belirten Arslan, bu yapılanın Türkiye’nin hukuksuzluk anlamında geldiği noktayı gösterdiğini savundu.
Baro Başkanı Arslan, bugün yine sabah kalktıklarında, gazetelere baktıklarında Türkiye’de hukuksuzluğun yeni bir örneğinin yaşandığını gördüklerini söyledi: “Bir gruba cumhuriyet başsavcısının talebi, sulh ceza mahkemesinin kararıyla, ekonomik anlamda Türkiye’nin en güçlü gruplarından birisi olan, yazılı ve görsel basında televizyon kanalları ve gazeteleri olan bir gruba, sadece cumhuriyet başsavcısının talebi ve sulh ceza mahkemesinin kararıyla el koyulabiliyor. Gerçekten bu, Türkiye’de bizim hukuksuzluk anlamında geldiğimiz noktayı gösteriyor. Yargı kararı olmadan, yargıda değerlendirilip deliller toplanıp bu grubun yaptığı yasadışı olaylar, faaliyetler varsa ortaya koyulmadan bu şekilde bir karar alınması, büyük bir hukuksuzluktur. Tabii güçlünün hukukunun geçerli olduğu bir hukuk sistemi içerisine giriyoruz. Bu her zaman ülkenin geleceği açısından zarar oluşturacaktır. Bugün kendisini güçlü hisseden, yarın bu güçlü konumunu kaybettiğinde aynı hamlelerin, aynı hareketlerin, şirketlerine el koymaların, basına, medyaya el koymanın kendisi için de olabileceğini düşünmeli ve yasalar, kurallar objektif uygulanmalı. Bir tarafı, bir grubu yok etmek için uygulanmamalıdır.”
Gaziantep Baro Başkanı Bektaş Şarklı:
Kayyum ataması, basının nefesini kesmeye yönelik
Koza-İpek Holding ve 21 şirketine ‘makul şüphe’ gerekçesiyle kayyum atanmasına hukuk camiasından tepkiler sürüyor.Gaziantep Baro Başkanı Bektaş Şarklı, yapılan operasyonun basının nefesini kesmeye yönelik olduğunu söyledi.
Türkiye’nin faşizmin ağır koşulları altında olduğunu dile getiren Bektaş Şarklı, “Düne kadar tek tip insana karşı genetik mühendisliğine soyunanları suçlayanlar, kendileri bu tür operasyonlarla tek tip düşünen, tek tip yaşayan insan modeli oluşturma derdindeler. Bu hakikaten ülkemiz açısından utanç verici bir karar. Daha önce Bank Asya’ya hukuki değil siyasi bir kararla Sulh Ceza Hakimlikleri aracılığıyla el konulmuştu. Son olarak bu gruba yönelik kayyum atanması, bu bir anlamda basının da nefesini kesmeye yönelik. İstiyorlar ki, her basın mensubu kendileri gibi yazsın, kendilerini desteklesin.” diye konuştu.
17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu, Ankara’da patlayan bomba, bunlara ilişkin gizlilik kararı ve IŞİD’le devlet arasındaki ilişkilerin kapatılmasına ve farklı muhalif sesleri kısmaya yönelik bir çabanın olduğuna dikkat çeken Şarklı, “Ama elbette bunun da sonu gelecektir. Bunların da nefesi gücü yetmeyecektir. Sonunda hak, hukuk ve adalet kazanacaktır.” ifadelerini kullandı
Trabzon Barosu Başkanı Avukat Orhan Öngöz:
Şahsi düşüncem kararın hukuki olmadığı yönünde
Trabzon Barosu Başkanı Avukat Orhan Öngöz, Koza İpek Holding’e kayyum atanmasıyla ilgili şahsi düşüncesinin, kararın hatalı olduğu, hukuki olmadığı yönünde olduğunu söyledi.
Konuyla ilgili soruları cevaplandıran Öngöz, “Soruşturma dosyasının içeriğine hakim değilim ama şunu söylememiz mümkün; seçimlere gidiyoruz, seçimlerin arefesinde böyle bir ortamda yapılan bu kayyum ataması işlemi kamuoyu tarafından ‘basının susturulması, muhalif medyaya el konulması’ olarak algılandı. Bu şekilde algılanması için toplumun da bir takım haklı gerekçeleri var. Gözlemlediğim kadarıyla karar hukuki görünmüyor. Soruşturma dosyasının içeriğine hakim değiliz, ancak Koza Grubu’yla ilgili kamuoyunun bildiği pek çok husus var. Hükümete yakın durmadığı için üzerine gidildiği yönünde bir takım iddialar var. Görüntü bu yönde. Özellikle atanan kayyumların da hükümete yakın olması bu belirtilen algıların oluşmasında belki de en önemli etkenlerden birisidir.” şeklinde konuştu.
Bir kararın hukukçular tarafından verilmesinin o kararın hukuki olduğu anlamına gelmeyeceğine vurgu yapan Avukat Öngöz, “Ağır bir karar oldu. Şahsi düşüncem kararın hatalı olduğu, hukuki olmadığı yönündedir.” dedi.
Trabzon Barosu Başkanı Avukat Orhan Öngöz, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu devletlerde böyle şeylerin olamayacağını, Türkiye’nin daha temel hukuksal ve demokratik anlamda sıkıntıları olduğunu kaydetti.
“Umarım bu sis bulutları dağılır, ülkemizde hukukun egemen kıldığına tanıklık ederiz” diyen Öngöz, şöyle devam etti: “Türkiyemiz hukukun üstünlüğünün hakim olduğu ülke olsa da hiç böyle şeyler konuşulmasa. İnsanların mahkeme kararları arkasında başka siyasi saikler aramasa ama maalesef arıyoruz. Bunlar hoş şeyler değil. Bir hukukçu olarak bunlardan üzüntülüyüm. Türkiye’nin bunları hak etmediğini düşünüyorum. Eğer bir mahkeme kararı topumda siyaseten verilmiş bir karar olarak değerlendiriliyorsa bu kişilerin de kendisine bir bakması lazım, çeki düzen vermesi lazım. Hukukun saygınlığını koruma noktasında hukukçulara düşen pek çok görev var. Yargıya olan güven dip noktalarda. Bunun tekrar ayağa kaldırılması için düşünüyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz ama bu tür hukuksuzluklar, kamuoyunun kabullenemediği, bir bakıma direktifle alınan kararları gördükçe insan, ya da o şekilde algılanan kararlara tanıklık ettikçe adalete güvenin artması, yargıya olan güvenin güçlenmesi çok zor görünüyor.”
İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan:
Hukuka aykırı eylem
İzmir Barosu Başkanı Aydın ÖzcanBugün TV, Kanaltürk ve Bugün gazetesinin de içinde yer aldığı Koza-İpek Grubu’na hakimlik kararıyla kayyum atanmasını, hukuka aykırı eylem olarak değerlendirdi. Özcan, yaptığı açıklamada, “Hukuka aykırı eylemler olarak görünüyor. Temel hak ve özgürlükler anlamında, basın özgürlüğü anlamında normal bir durum değil. Bu tür uygulamaların, demokrasiyle bağdaşır bir tarafı yok.” dedi.
İzmir Barosu eski Başkanı Ercan Demir:
Hukukla izah edilemez
İzmir Barosu eski Başkanı Ercan Demir, Koza-İpek Grubu’na kayyum atanmasına tepki gösterdi. Bu işin nereye gideceğinin aslında başından itibaren belli olduğunu savunan Av. Demir, “Açıkça söyleniyordu. İktidarın yapmak istediği esasen, kendisine yönelik muhalefet hattını çizen her türlü kurum ve kuruluşa, tamamen hukukdışı yöntemlerle ama yargıyı vasıta kılarak ağır saldırılar gerçekleştirmek ve onların bu muhalefetlerini etkisiz hale getirmek yönündeki uygulamalardı. Daha önce nasıl dijital platformlardan çıkarılması kararında hukuki dayanak ne kadar vardıysa, yine bu yayın kuruluşlarına yönelik birtakım soruşturma ve tedbir hükümlerinin uygulanmasında ne kadar hukuka uygunluk vardıysa bu kararda da ancak o kadar hukuka uygunluk olabilir.” dedi.
Türkiye’nin tamamıyla karanlık ve zorba yönetime doğru gittiğini ileri süren Av. Demir, “Daha doğrusu zaten o yönetimi yaşamaktaydı, zaten yaşamakta ama her geçen gün, bir önceki günleri aratacak şekilde korkunç, kesinlikle hukukdışı, hukukla izah edilemez uygulamalar gerçekleşiyor. Burada bizim açımızdan en korkunç olanı, en dayanılmaz olanı yargının buna vasıta kılınması. Yani bir ülkede demokratik sistemin işleyişinin, yuttaşların can ve mal güvenliklerinin, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin güvencesi yargıdır biliyorsunuz. Bağımsız yargı olmadan böyle bir güvence içinde, böyle bir güvence duygusu içinde olmamız söz konusu değil ama yargının böylesine fütursuz bir şekilde vasıta kılınıp kanunların ya da hukukun da diyemiyoruz ama hukuk adı altında birtakım uygulamaların böyle pervasızca hak ihlallerine yönelmiş olması, bizim açımızdan asıl korkunç olanıdır. Türk yargısını bu noktaya getirenler, bir gün mutlaka bunun hesabını vermek durumunda kalacaklardır ve vermelidirler de.” dedi.
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi:
İktidara yakın kayyum atamak özgürlükler bakımından çok büyük tehlikedir”
Bünyesinde Bugün ve Kanaltürk televizyonları ile Bugün ve Millet gazetelerini de bulunduran Koza İpek Holding’e kayyum atanmasına tepkiler devam ediyor. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, “Kayyum atama işlemiyle ilgili özellikle siyasal etkileri açık bir yargıcın tamamen siyasi saiklerle iktidara yakın ve basını yönlendirecek özelliklere sahip bazı kişileri kayyum olarak ataması açıkçası demokrasinin geleceği ve Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik özgürlükler bakımından çok büyük bir tehlike işaretidir.” dedi. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, buna karşı bütün demokratik kamuoyunun bu tehlikeli gidişata karşı durması çağrısında bulundu. Elçi, “Siyasi iktidar uzun bir süredir yasal ve anayasal düzeni göz ardı ederek ama çoğu zaman fiili bazı durum ve uygulamalar oluşturarak temel hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.” ifadelerini kullandı.
İDARİ VE ADLİ BİRİMLER ORTAK HAREKET EDİYOR
Bu kapsamda gerek cumhurbaşkanı, gerekse başbakanın bir dizi konuşma ve açıklamalarıyla hem yargıyı etkileyen, hem anayasal hükümlere aykırı, hem de yasal hükümleri tümüyle bir yana bırakan açıklamaları olduğunu vurgulayan Baro Başkanı Elçi, “Bu söz ve açıklamalardan hareketle ne yazık ki Türkiye’de adli ve idari makamlar örtülü bir antlaşma varmışcasına hemen hemen her konuda yasal hükümleri istismar ederek özelikle ifade ve basın özgürlüğü anlamında ki demokrasisinin güvencesi olan ifade ve basın özgürlüğü konusunda bugüne kadar tanık olunmamış uygulamalara yol açtılar.” ifadelerini kullandı.
Elçi, usuli bir yol olan kayyum işleminin kötü kullanılarak siyasal etkileri açık bir yargıcın tamamen siyasi saiklerle iktidara yakın ve basını yönlendirecek bazı kişileri kayyum olarak atamasının açıkçası demokrasinin geleceği bakımından Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü açısından büyük bir tehlikenin işareti olduğunu dile getirdi.
‘İKTİDARI ELEŞTİRECEK BASIN KALMAYACAK’
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi açıklamasına şöyle devam etti: “Bu gidişle korkarım çok kısa süre sonra Türkiye’de devletin ve iktidarın uygulamalarını eleştirecek tek bir basın yayın organı kalmayacak. Zira iktidarın bunu hedeflediği anlaşılıyor. Bütün demokratik güçlerin bu tehlikeli gidişata karşı durması gerektiğin düşünüyorum.
BU DURUM HUKUK DIŞIDIR, KABUL EDİLEMEZ
Zira özellikle bir dönem şu kesime yakın olanlar da şöyle yaptığı biçimindeki tartışmalar bir kenara bırakılması gerekir. Kimin geçmişte hangi günahı olursa olsun eğer son gelişmeyle de ortaya çıktığı gibi eğer iktidar bu hukuk tanımaz gidişatına karşı demokratik kamuoyu kararlı şekilde durmazsa çok kısa bir süre sonra başımıza kişilere ve topluma yönelik her türlü hak ihlalini Türkiye ve dünyadan duyulmasına aracılık yapacak bir tek yayın organı kalmayacak. Bu açık ve demokratik toplumun son şansıdır. Bu durum hukuk dışıdır, kabul edilemez.”
Gümüşhane Baro Başkanı Avukat İsmail Taştan:
Can güvenliği yoktu, mal güvenliği de ortadan kalktı
Kanunda kayyum ataması şartları bellidir. Tam seçim üzeri böyle bir karar verilmesi son derece manidar ve düşündürücü. Kararı da birçok açıdan hukuka tamamen aykırı buluyorum. Nitekim dünya basınını takip ettiğimizde, dünya hukuk standartlarına baktığımızda verilen bu karar evrensel hukuk standartlarını altüst etmiş bir karardır.
Zaten ülkede terör nedeniyle can güvenliğimiz yoktur ve ciddi anlamda insanımız tedirgin bir haldeyken bir de bu kayyum ataması kararının verilmiş olması ülkede mal güvenliğinin de ortadan kaktığının en büyük delilidir.
Ülke bu kararla birlikte iç ve dış hukuki itibarını da tamamen bitirmiştir. Dünya hukuk uygulamaları standartlarında son sıralardaydık. 5-10 ülkenin önündeydik, bana göre bu kararla birlikte son sıraya yerleştik. Tüm dünya da bizi komedi filmi seyreder gibi seyrediyor.
Bu kararı, basın özgürlüğü, muhalefet ve çok sesliliğe, iktidarın ‘hayır’ tavrı olarak değerlendiriyorum. İktidar diyor ki basın özgürlüğüne de, muhalefete de ve çok sesliliğe de hayır!. Şu dakikadan sonra hür ve adil seçimlerden bahsetmek mümkün değil. Demokrasi, basın özgürlüğü, demokratik değerler çok ciddi yara almıştır. Karar hukuki değil, tamamen siyasidir. Can çekişen medyanın bağımsızlığı bu kararla tamamen ortadan kalkmıştır. Hele hele iktidar partisine yakın isimlerin kayyum atanması başlı başına bu operasyonun niçin yapıldığının en güzel açıklamasıdır. Kayyumların yöneticilik tecrübesi ve tarafsızlıkları da ayrıca tartışmalıdır. Nihai olarak verilen karar hukuki değil, siyasidir. En kısa zamanda verilen bu karardan dönüleceğini umut ediyorum, inanıyorum, inanmak istiyorum.
Denizli Barosu Başkanı Müjdat İlhan:
Hukuk adına bir katliamdır
Denizli Barosu Başkanı Müjdat İlhan, Koza-İpek Holding ve 21 şirketine kayyum atanmasının, kendisi gibi söylem geliştirmeyenleri hukuku aracı kılarak cezalandırmak ve hukuk adına bir katliam olduğunu, artık Türkiye’de üretim yapan hiçbir firma kendini güvende hissetmeyeceğini söyledi.
‘KARAR HUKUKİ DEĞİL, SİYASİ’
Baro Başkanı İlhan, kararın alınmasının bugün olmadığını, geriye bakılması gerektiğini ifade ederek, “Adı geçen firmanın holding düzeyindeki bütün birimlerine yönelik, uzun süreden beri devam eden bir çalışma vardı. Tabii ki bu çalışmanın hukuka aykırı olduğunu çeşitli zamanlarda dile getirdik. En son medya varlığı da düşünüldüğünde holdinge bu yapılanın, hukuki anlamda ayaklarının yere basmadığı kesin. Şimdiye kadar yapılan raporlandırmada da ilgili firmanın herhangi bir hukuka aykırı işleminin varlığı konusunda kamuoyu, tatmin edici bir bilgiye sahip olamadı. Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, bu işin hukuki altyapısından ziyade siyasi altyapısının varlığından bahsetmek bizce mümkün. Geçmiş dönemde de aynı şeyleri söylüyorduk. Kendi gibi söylem geliştirmeyenleri hukuku aracı kılarak cezalandırmak, bizce hukuk adına bir katliamdır. Hukuk adına yapılması gerekenlerin hayata geçirilmesinde bir engeldir.” dedi. Türk hukuk sisteminde bu tür el koymaların, kayyuma yönlendirmelerin hangi şartlarda yapılacağının belli olduğunu vurgulayan İlhan, “Ama önümüzdeki somut olayda da maalesef bir kısım hukuka aykırılıkların varlığını, hem medya aracılığıyla takip edebiliyoruz hem de belli bir gruba yönelik yapılmış olmasından dolayı da olayın siyasi boyutunun, hukuki boyutunun önüne geçtiğini söylemek mümkün diye düşünüyorum.” diye konuştu.
‘MÜKEMMELLİK CEZALANDIRMA HUKUK GARABETİDİR’
Koza-İpek Holding’e kayyum atanmasına gerekçe olarak gösterilen bilirkişi raporunda hiçbir hatanın olmamasının, mükemmel olmasının gerekçe olarak sunulmasına da tepki gösteren Müjdat İlhan, “Eğer bu bir gerekçeyse maalesef söylediklerimizin haklılığı ortaya çıkıyor. Bir şeyin mükemmel olması, mükemmeli yapanın cezalandırılmasını gerektirmeyeceği, standart bir yaşamda bile mümkündür. Bunu hukuken değerlendirmek, verilecek karara esas almak hukuk garabetidir. O yüzden bilirkişinin verdiği böyle bir karar var ise verilen bu karardan sonra mükemmele yakınlık cezalandırma sebebiyse maalesef kimse o zaman mükemmeli yakalama çabası içerisinde olmayacak demektir. Bu, sosyal ve ticari yaşamda hukuken bizim daha kötü günleri göreceğimiz anlamı taşır. Bunun hukuki altyapısını doğru yapılanlara dayandırıyor olmaları da demek ki çok fazla bu anlamda teknik incelemeye, teknik anlamda yapılan incelemelerden elde edilen verilere dayanmadan, bir gruba yönelik siyasi bir karar alma noktasına gelinmiştir. Bu hiçbir zaman doğru değildir.” şeklinde konuştu.
‘YABANCI YATIRIMCILAR DAHİL KİMSE GÜVENDE DEĞİL’
Tek amaçlarının, evrensel hukuk normları adı altında yapılacak işlemlerin kamuoyuna da doğru dürüst anlatılması olduğunu belirten Baro Başkanı İlhan, “Bugün bu gruba yapılan hukuksuzluk, yarın başka bir gerekçeyle başka bir gruba yapılacaktır. Bu şartlarda da Türkiye’de istihdam yaratıp üretim yapan hiçbir firma, kendini güvende hissetmeyecektir. Buna yabancı yatırımcılar da dahildir. O yüzden baştan beri hep aynı şeyi söylüyoruz, hukuk, hukuk, hukuk. Hukukun dışına taşıldığı zaman insan yaşamının da hiçbir garantisi yok, ticari yaşamın da hiçbir garantisi yok, sosyal yaşamın da hiçbir garantisi yok.” ifadelerini kullandı.
Urfa Barosu Başkanı Hikmet Delebe:
Karar hukuki değil
Şanlıurfa Baro Başkanı Hikmet Delebe, Koza İpek Holding ve bünyesindeki şirketlere kayyum atanmasına tepki gösterdi. Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Şanlıurfa Baro Başkanı Hikmet Delebe, “Seçime bir hafta kala yapılan bu kayyumun hukukla bir ilgisi olmadığını düşünüyorum. Seçime bir hafta kala özgür basının susturulması ve seçimleri etkileme, çıkacak sonucu etkileme anlamında atılan bir adım olduğunu düşünüyorum.” dedi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebiyle Koza İpek Holding ve bünyesindeki şirketlere Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğince kayyum atanması kararına tepkiler sürüyor. Şanlıurfa Baro Başkanı Hikmet Delebe, Koza İpek Holding ve bünyesindeki şirketlere kayyum atanmasının hukukla ilgisi olmadığını söyledi. Delebe, atılan bu adımın özgür basını susturmaya yönelik bir hamle olduğunu ifade etti. Kayyumda gerekçe gösterilen 133’üncü maddenin mali operasyonlarla ilgisi olmadığını belirten Delebe, zamanlamasının da manidar olduğunu ifade etti.
“BU KAYYUM ŞAİBELERİ AYYUKA ÇIKARDI”
“Seçimlere az süre kala böyle bir medya kuruluşuna toptan el konulması zaten şaibelerin ayyuka çıkmasına neden oldu.” diyen Başkan Delebe, şöyle devam etti: “Savcılığın söz konusu holdingle ilgili yürüttüğü soruşturma vardı. Bilirkişi raporuna göre kayyum ataması yapılmış. Ancak Ceza Kanunu 133. Maddeye göre atama yapılmış. Kayyum için belli şartlar gerekiyor. Yani 133’üncü madde hangi durumlarda kayyum atanabileceğinin tek tek altını çiziyor. Fakat holding bünyesindeki şirketlere bakıldığında özellikle medya kanallarına bakıldığında bu kapsamda olmadığı görülüyor.”
“KARAR HUKUKİ DEĞİL”
Kararın hukuki olmadığının altını çizen Delebe, “Medya haber alma hakkını sağlıyor. Seçime bir hafta kala yapılan bu kayyumun hukukla bir ilgisi olmadığını düşünüyorum. Seçime bir hafta kala özgür basının susturulması ve seçimleri etkileme, çıkacak sonucu etkileme anlamında atılan bir adım olduğunu düşünüyorum. Çünkü malum Türkiye’de medya ikiye bölündü. Bir tarafta siyasi iktidarın uzantısı olarak yayın yapan bazı haber kanalları varken bir taraftan da tüm siyasi partilere eşit mesafede duran, her siyasi partinin kendini ifade etme imkanı tanıyan haber anlayışı sergileyen medya var. Özellikle hükümetin yanında değil de diğer siyasi partilere de fırsat tanıyan medya kuruluşlarının seçilmiş olması oldukça manidar. Baro başkanı olarak bu kayyumun hukuka aykırı olduğunu düşünüyorum.” ifadelerine yer verdi.
Zamanlamayı manidar bulduğunu aktaran Başkan Hikmet Delebe, şöyle devam etti: “Zamanlaması da ayrıca manidardır. 133’ü maddede sayılan suçlar tahdili olarak sayılmış, bunların içine başka suçların eklenmesi mümkün değil. Maddeye bakıldığında çok ağır itham gerektiren uyuşturucu, silah ticaretinden tutun da insan kaçakçılığına, casusluğa kadar pek çok ağır nitelikli suçun olduğunu görürsünüz. Ama bu operasyonlar mali kaynaklı. Yani 133’üncü madde anlamında kayyum atanmasının yapılmaması gerekiyordu. Kararın hukuken yanlış olduğunu düşünüyorum.”
Şırnak Baro Başkanı Nuşirevan Elçi:
Muhalif medya susturulmaya çalışılıyor
Şırnak Baro Başkanı Nuşirevan Elçi, Koza İpek Holding’le birlikte bünyesinde bulunan Bugün TV, KanalTürk, Bugün Gazetesi gibi medya kuruluşlarına da kayyum atanmasını muhalif medyanın susturulması olarak değerlendirdi. Kayyumla atanan kişilerin kimliklerinin bunu teyit ettiğini aktaran Elçi, toplumun tüm kesimlerine bu yapılanlara tepki göstermesi çağrısında bulundu.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliği kararıyla Koza İpek Holding’e bağlı şirketlere kayyum atanmasına bir tepki de Şırnak Baro Başkanı Nuşirevan Elçi’den geldi. Kayyum atanmasını muhalif medyayı susturmak için yapıldığını kaydeden Elçi, “Yapılan zaten hukuki değildir. Çünkü böyle bir operasyonun savcılık soruşturması bitmeden inlemeler bitmeden kayyum atanması doğru değil. Böyle kendisine yakın gazetelerdeki yöneticileri kayyum diye getirmeleri ayrı bir garabet. Çünkü kayyumlar atanırken işinin ehli, tarafsızlığı, bağımsızlığı olan kişilerden seçilmesi gerekiyor. Seçim döneminde yapılması da muhalif medyanın susturulması anlamına geliyor. Bu da Türkiye demokrasinin büyük bir darbe alacağı bir davranıştır. Diliyoruz ki yargı bu hatasını düzeltir. Bence siyasetin medya üzerinden elini kolunu çekmesi gerekir. Çünkü basın vatandaşın gözü kulağıdır. Beğenelim, beğenmeyelim. En beğenmediğiniz, fikren size en uzak olan basında ayakta kalması, güçlü olması için demokrasi kaygısının insanların destek olması gerektiğini düşünüyorum.” dedi.
“Medyaya bu tür operasyonlar devam ederse o zaman demokrasinin cenaze namazı kılınacak anlamına geliyor” diyen Şırnak Baro Başkanı, konuşmasını şöyle tamamladı: “Şimdi sonuçta basının susturulması kabul edilebilecek bir durum değil. İpek Holding’e yapılan operasyon bizim tahminimize göre muhalif basın kanadının susturulması amacını taşıyor. Zaten atanan kişilerin kimlikleri de onu gösteriyor. Bu kabul edilebilecek bir durum değil. Özellikle demokratik örgütlerin, sivil toplum örgütlerinin, aydın çevrelerinin hangi fikirde olursa olsun herkesin buna tepki göstermesi gerektiğine inanıyorum. Demokrasinin olmazsa olmazı güçlü bir basındır. Basının güçlü olmadığı toplumlarda demokrasi geriye gider gelişmez.”