Son PKK eylemleri bize net bir şey öğretti: PKK ile mevcut şartlar altında, PKK sınır dışına çekilmeden, müzakere yapmak mümkün değil. Bu da müzakerecilerin ana tezi, “PKK müzakere yapılabilir bir örgüt dolayısıyla devlet PKK ile savaşmamalı müzakere yapmalı,” fikrini çökertti. Bunu anlamak için PKK’nın bu kadar saldırısını beklemek gerekmiyordu ama sanırım bazıları geç kavrıyor. Sanırım bundan sonra aklı başında hiçbir müzakereci çıkıp “bu PKK ile mevcut şartlar altında müzakere edin” deme saçmalığını savunamaz.

Gelinen süreç 2009’dan beri savunduğum, PKK unsurları yurtiçindeyken müzakere yapmak risklidir PKK ile bu şartlar altında müzakere yapılmamalı, argümanımın ne kadar haklı olduğunu gösterdi. Keşke koca ülke müzakereci romantizminin peşine takılıp bu acıları yaşamasaydı. Keşke müzakereci akıl, PKK barış istemiyor diyen herkesi medyada, devlet katında, ve toplum nazarında kriminalize etmeye çalışmasaydı. Keşke PKK’nın peşine takılacak ajanlar bizlerin peşine takılmasaydı. Keşke o müzakereciler uyduruk akıllarıyla ülkeyi ve toplumu yanlış yönlendirmeselerdi.

Umarım Ankara Kandil’le barış rüyası gören müzakerecilerin naif yaklaşımları nedeniyle bataklığa saplanan bu aracın çaresiz çırpınışlarını artık kavramış ve gerçeklerle yüzleşmiştir.

Şurası net: Bu bataklığın ana sorumlusu AKP ve devlet bürokrasisindeki müzakereci akıl ve onların medyadaki yağcıları ve akıl hocalarıdır.

Şimdi bu bataklıktan bu aracı nasıl çıkaracağımızı düşünme zamanı. Bunun için birinci önceliğimiz durumumuza bir teşhis koymak olmalı. Bunu yaparsak tedavi kolaylaşacaktır. Sanırım aslında yaşadığımız “şey” derin bir psikolojik kuşatılmışlık duygusu. Dikkat ederseniz Şemdinli’de güvenlik güçlerinin PKK’ya karşı net başarısına rağmen psikolojik kuşatılmışlık nedeniyle toplum devleti çaresiz görüyor.

Bu duygu sadece PKK’nın Hakkâri’de uygulamaya koyduğu vur-kal stratejisi nedeniyle gelişmiş bir duygu değil. Son dönemde hükümet yetkilileri ne dediyse tersi çıktığı için bu duygunun içine girdi bu toplum. Uçağımız düştü estik gürledik, bir şey yapamadık. PKK Suriye’de bir devlet düzeni kurdu önce hükümet yalanladı en son Davutoğlu kabul etmek zorunda kaldı. Barzani’ye ziyarete gidildi eli boş dönüldü. En son Erdoğan Halep’te Suriye muhalefeti Halep’i düşürecek, Halep düşerse Esad gidecek diye bir hesap yaptı tam tersi oldu. Halep’te Esad güçlerinin operasyonuyla Muhalifler geri çekilmek zorunda kaldı. Bütün bunların üstüne PKK Foça’da bomba patlattı ve derin kuşatılmışlık duygusunu yurdun en batısından en doğusuna yaymış oldu. İşte içine düştüğümüz bu psikolojik kuşatılmışlık duygusu tüm bu olguların bir sonucu.

Bu durumda ilk önceliğimiz bu kuşatılmışlık duygusundan kurtulacak hamleler yapmak olmalı.


Terörle mücadelede en öncelikli konulardan biri “durumu” değil “algıları” ve “duyguları” yönetmektir.
Ancak Türkiye algıları ve duyguları yönetemiyor, zira bu işi eski yöntemlerle yapmaya çalışıyor. Bir gerçeği önce inkâr ediyor ve böylece erteleyip toplumsal duyguları yatıştırabileceğini sanıyor. Oysa twitter’ın olduğu bir dünyada durumu inkâr ederek duyguları yönetemezsiniz. Bu nedenle duygu yönetme yönteminiz durum ve gerçekliler üzerine kurulu olmalı. Buna göre bir stratejiniz olmalı. İşte Ankara’nın en büyük eksikliği burada.

O hâlde duyguları yönetmek için yaşadığımız “gerçekliği” net olarak tanımlamamız gerekiyor:


1)
Uluslararası konjonktür aleyhimize ve bunu lehimize çevirmek şimdilik çok zor.


2)
Ankara’daki miyop müzakerecilerin ısrarı sayesinde PKK güç kazandı, bugün geldiğimiz noktada PKK her zamankinden daha güçlü. Dolayısıyla sürecin en büyük kazananı PKK.


3)
Ankara bir çelik çekirdeğin yönlendirmesiyle acem oyunları kurdu ve şimdiye kadar hata üstüne hata yaptı, şimdi ise kifayetsiz bir görüntü sergiliyor.


4)
Özellikle doğuda PKK psikolojik üstünlüğü ele geçirmiş durumda.


5)
Ankara’da PKK ile uğraşması gereken kurumlar Cemaat’le uğraşarak enerji harcıyor.

Bu durumda bu kuşatılmışlık duygusunu tersine çevirmek için Ankara’da şunlar yapılmalı:


I.
Müzakereci çelik çekirdeğin kifayetsiz önerileriyle hareket etmek yerine geniş tabanlı geleneksel AKP destekçisi kesimlerle yeniden bir uzlaşma zemini aranmalı.


II.
Erdoğan tıpkı düşmanı Esad’ın yaptığı gibi “illa benim dediğim ve yaptığım doğru, benim kadrolarım yanlış yapmaz” inatçılığını bir kenara bırakmalı. Zira bu inatçılığı onu bu hâle getirdi. Erdoğan, kıyasıya eleştirdiği Esad ile kendi inatçılığı arasında bir paralellik var mı ona bakmalı. Esad’ın inadı bir ülkeyi yıktı Erdoğan’ın miyop müzakereciler üstündeki inadı ise bir ülkeyi kaosun eşiğine getirmiş durumda.


III.
AKP’de umut yaratacak bir kadro yenilenmesi gerekiyor. Erdoğan çevresini saran çelik çekirdek ve ülkeyi 12 hazirandan bu yana bir yıl gibi kısa süre içinde buraya getirip krize sokan kadrolarla ilişkisini bir kez daha gözden geçirmeli. Bu bağlamda kurduğu ayrıştırıcı ve fişleyici düzeni yeniden sorgulamalı.


IV.
Başkalarını suçlamayı bırakıp Abdullah Gül ile bile çatışmaya giren çatışmacı dilin AKP’den kaynaklandığını görmeli.


V.
AKP önceden düşmanlarıyla çatışıyordu şimdi Abdullah Gül dâhil dostları ve kendisiyle çatışıyor. Bunu görmeli ve buna son vermeli.


VI.
AKP’ye yeni bir başlangıç için bir Kızılcahamam kampı şart.


PKK’ya yönelik olarak yapılacaklar:


a)
Erdoğan PKK’ya karşı Yalçın Akdoğan ekolünü mü seçecek, müzakereci Beşir Atalay/ Hakan Fidan ekolünü mü seçecek net bir karar vermeli.


b)
Ankara’daki müzakereciler 2. Müzakere Süreci’ni başlatacağız diye PKK’nın Hakkâri’ye kamplar kurmasına göz yumdu. Bu yıl nisan ayından bu yana başlatılması gereken alan hakimiyeti sağlayıcı operasyonlar yapılmadı. Ülke içindeki kampları ortadan kaldırıcı operasyonlar yeniden yapılmalı.


c)
PKK’nın tepe ve orta kademe liderlerini hedef alan nokta operasyonlar düzenlenmeli. Yukarıda atılacak adımlarla birlikte geçen yıl yapılan Rüstem Cudi dâhil yedi PKK liderine yönelik operasyon gibi operasyonlar halktaki kuşatılmışlık duygusunu tersine çevirecektir.

Bütün bunlar bir paket program gibi hep birarada yapılmalı. Bazılarını yapıp bazılarını yapmamak bir anlam ifade etmez. Peki, Ankara bunları yapar mı? O çelik çekirdeğin bunlara izin vereceğini hiç ama hiç sanmıyorum…


[email protected]

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...