17-25 Aralık soruşturmalarının ardından serbest bırakılan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in cemaate karşı AK Parti iktidarının yanında yer alması sonrası, Kaynak Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Sadık Usta tarafından eleştirildi. Ancak Usta’nın bu eleştirisi işinden olmasına neden oldu.
perincek_in_akp_ile_ortulu_ortakligini_elestirdi_isinden_oldu_h541131_bac14
Vatan Partisi’nin politikalarını ve yayın organlarının AKP’ye yönelik yumuşak üslubunu eleştirdi, işinden oldu.

 

17/25 Aralık soruşturmalarının ardından yargıda yapılan değişikliklerle serbest bırakılan Doğu Perinçek ve ekibinin cemaate karşı AKP ile kurduğu ortaklık içeride tartışmalara yol açıyor. Yargıda tekrar kadrolaştığı ve güçlendiği öne sürülen ulusalcı kadronun dizayn ettiği yapı, AKP’deki yargılanma korkusu olanları şimdilik mahkemelerden uzak tutuyor, AKP de onlara rahat çalışma imkanı sunuyor.

İşte bu zımni ortaklık bazı çatlakları da gün yüzüne çıkarıyor.

 

Son olarak Kaynak Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Sadık Usta, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından görevden alındı. Usta‘nın görevden alınma nedeni partililerin oluşturduğu sosyal medya platformunda Vatan Partisi yönetimi ve Perinçek‘i eleştiren ve istifaya davet eden bir yazı yazması.

Vatan partililerin üye olduğu bir mail grubunda yazısını paylaşan Usta, Perinçek‘in hışmına uğrarken yazıda dikkat çekici bir AKP ve Erdoğan detayı var…

 

”HÜKÜMETLE İTTİFAK EDİYORMUŞ GİBİYİZ”

 

Usta’nın eleştirileri arasında ‘neden Tayyip Erdoğan ve AKP’yi eleştirmiyoruz’ cümlesi dikkati çekiyor:

 

”Bu arada, hem son bir yılda hem de seçimler süresince CHP ve HDP’nin baş düşman ilan edilmesi yanlıştır. Bizim gibi iktidar amaçlı partiler, halkın nefretini kazanmış zalim parti ve iktidara vurarak halk içinde büyük bir kuvvet olurlar. 13 yıldır halkın en küçük protesto gösterisini zulümle bastıran, en basit hak arayışını polis zoruyla ezen, Türkiye’yi adeta bir Sünni mezhebe dayandırarak, bir polis devleti kuran şu zalim hükümete vurmadan, hatta onunla ittifak ediliyormuş gibi bir görüntü de vererek büyümek nasıl mümkün ki? Son 6 aydır Aydınlık ve Ulusal Kanal Tayyip Erdoğan’a vurmuyor, ara sıra AKP’yi eleştiriyor ama o kadar. Ta ki Parti Adana’da, Tayyip ile miting yeri tartışmasına girene kadar. Seçimden bir gün sonraki Aydınlık’ın manşetine bakın. “Böldürtmeyeceğiz” manşeti var, ama bütün bu yanlış ve Türkiye’yi böldürme noktasına getiren Tayyip’in resmi yok. Manşetin yanında Kılıçdaroğlu’nun resmi var, Davutoğlu’nun var, Apo’nun ki var. Ama Tayyip nedense unutulmuş! Bir sonraki ve ondan sonraki günlerde de yok. Daha ne diyelim?! Sanki bir el Tayyip’i koruyor! Bir gün rahmetlik olacak olan Tayyip’in ardından atılacak Aydınlık manşeti şimdiden bellidir: “Ama rahmetli milliydi!”

 

GÖREVDEN ALDIRAN YAZININ TAMAMI 

 

İşte Perinçek’in Sadık Usta’yı görevden almasına sebep olan OdaTV sitesinin yayınladığı o yazı:

 

“Değerli Arkadaşlar,

 

Seçim ve parti politikaları konusunda parti yönetimiyle herhangi bir tartışmaya girmek istemem, çünkü geçmişte yaşadıklarımdan sonra İşçi Partisi’nin ya da Vatan Partisi’nin önemli ölçüde değişmeyeceğine kanaat getirdim. Özellikle de Doğu Perinçek başkan kaldığı sürece, önemli bir değişikli olmayacaktır. Ama kolektifin dışında kalmayı da devrimci yaşam tarzı nedeniyle doğru bulmuyorum, bu nedenle de partinin çeşitli kurumlarında çalışmayı mutlaka önemsiyorum.

 

Kısaca görüşlerime gelince:

 

1. Parti “büyük güçler arenasına” çıktığını, “büyük güçlerle boy ölçüşecek kadar etkili bir parti oluğunu” ileri sürüyor, ama “büyük bir parti” olmanın gereğini yerine getirmiyor. Hiçbir büyük parti, 30 yıldır aynı seçim sonuçlarını aldıktan, en son yapılan seçimden de hezimetle çıktıktan sonra yöneticilerinin hala görevde kalmasına tahammül edemez, mevcut seçim stratejisi ve politikalarını devam ettiremez. Bu yapılmadığına göre Vatan Partisi “küçük parti” demektir. Siz “büyük parti” olduğunuzu ileri sürüp “küçük parti” gibi davranamazsınız, ya da “küçük parti” gibi davrandıktan sonra “büyük bir parti” olduğunuzu iddia edemezsiniz.

 

Hangi şirket, büyük bir başarısızlıktan sonra mevcut yönetimi başında tutar. Daha doğrusu o şirketin yönetimi, ahlaki nedenlerle hemen istifasını sunar. Düşünebiliyor musunuz, ben, Kaynak Yayınları’nı yöneteceğim, uyguladığım yönetim tarzı, yayın politikası vs nedeniyle ağır zararlara yok açacağım ve hala yayın yönetmeni olarak devam edeceğim. Olmaz böyle şey! Sözümona hiçbir sorumluk ya da görev bilinci, hala yönetimde kalmanın gerekçesi olamaz. Kimse vazgeçilmez değildir, ayrıca kimse de kenara itilmemelidir. Ancak görev ve sorumluluklar değişmelidir. Kimse kimseyi aldatmasın. Halk bizim aslında “küçük bir parti” olduğumuzu düşünüyor. Halk, “Bunlar ara sıra iyi şeyler yapan ama aslında küçük ve lidere bağlı dar bir grupturlar” demektedir. Bunun üzerinden atlayan arkadaşlar kendilerini kandırırlar. Bu yönetimle, bu örgütlenme ve çalışma tarzıyla, yaşı 60’ın üzerinde olan bir kadro hareketiyle ve her tarafa yumruk sallayan bir partiyle büyük başarılar kazanılamaz. Artık bu görülmelidir.
 
2. Vatan Partisi son çıkışıyla bir kez daha “küçük parti” olduğunu göstermektedir. Seçimlerin sonucunu birkaç saat sonra Ulusal Kanal’da yorumlayan Doğu Perinçek, duruma üzülmüş bir gazeteci gibi konuşmakta, yenilgi almamış bir partinin genel başkanı gibi davranmaktadır. Olur mu böyle şey? Her “büyük parti” lideri önce sonuçların kesinleşmesini bekler, yönetim kademelerini toplar, içe dönük bir muhasebe yapar ve sonra da kamuoyuna öyle ya da böyle bir açıklama yapar ve hezimetin sorumluluğunu üstlenerek istifa eder. Bizde böyle olmamaktadır. Bu yöntem değişmediği sürece de bu parti “büyük parti” muamelesi görmez.

 

HEZİMET YAŞANDI

 

3. Parti bu seçimlerde öyle ya da böyle bir hezimet yaşamıştır. Lütfen gözünüzün önüne, ortaçağ savaşlarını anlatan filmlerden birini getirin. Hani şu hezimet yaşamış tarafın içinde bulunduğu acıklı durumu yansıtan sahneyi düşünün. Askerin birinin kolu kopmuş, ne yapacağını bilmez halde. Bir diğerinin gözü görmüyor, oturduğu yerden etrafını yokluyor. Bir başkasınınsa ayağı kopmuş ama gene de birliğinin sancağını dik tutmaya çalışıyor. Komutanlardan bir kısmı savaş meydanında dolaşıyor, yaralıları teselli ediyor, diğer bir kısmı ise daha şimdiden ormanlık alana sığınmış ve yeni bir savaş başlatmanın planlarını yapıyor. Vatan Partisi’nin durumu budur. Halbuki böylesi bir durumda ne yapılır? Yönetim kademesi hangi nesnel şartların veya politikaların, alınan kararların, atılan adımların bu hezimete neden olduğunu, hangi savaş taktiğinin yanlış olduğunu, hangi yetmezliğin aşılmadan yeni bir savaşa girmenin anlamsız olduğunu görüşür.

 

VATAN PARTİSİ, 160 BİN OYLA YETİNİYOR

 

Vatan Partisi ne yapıyor, hemen ABD’nin Türkiye’de bölücülüğü ve mezhepçiliği güçlendirdiğini birbiri peşi sıra anlatıp duruyor. Halbuki Gladyo’nun, ABD’nin, hakim sınıfların, Doğan Medya’nın karışmadığı, eliyle ve ayağıyla girmediği bir seçim olmuş mu bugüne kadar? Hayır! Peki biz bunu bildiğimiz halde neden önceden tedbirler almıyoruz. Bu gerçeği neden hep seçimlerden sonra hatırlıyoruz. Peki acaba bizim hiç mi temelde bir yanlışımız yok? Baraj sorununu sürekli gerekçe yapan parti yönetimi, neden her seferinde büyük bir beklentiyle seçim seferberliği başlatıyor? Parti seçimlerden önce neden hep baraj sorunu olmadığını “yemin billah” ilan ediyor? Barajı aşamayacağımızı belirtenlerin ağzına neden vuruluyor ve onlar “halk içinde olmamakla, yeterince kitlelerle ilişki içinde olmamakla, Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma yabancılaşmakla” itham ediliyorlar?

 

4. Madem ABD bölgede çöküşe gidiyor, nasıl oluyor da aynı kuvvet, 20 yıldır Türkiye’de önümüze, cumhuriyetçilere, solculara, devrimcilere, halkçılara ağır bir fatura sunuyor?

 

Peki neden MHP’nin oyları yükseliyor da bu seçimlerde ona yakın görüşler dile getiren Vatan Partisi, 160 bin oyla yetiniyor? Üstelik Türkiye’de ABD karşıtlığı bu kadar yüksekken neden Vatan Partisi’ne % 0,5’in üzerinde bir oy verilmiyor?

 

Ayrıca yüzde 0,5 ya da yüzde 0,3 bir kader mi? 30 yıldır seçim hezimetlerini baraja bağlayan parti yöneticilerinin artık daha ikna edici bir argümanı yok mu? “Artık bu gerekçeniz kabak tadı verdi” diyenleri ikna edecek bir başka argüman bulunamaz mı? Bu arada Türkiye’de seçim barajını aşamamakla birlikte istikrarlı bir şekilde yüzde 1-2 alan partiler de vardır. Hatta yüzde 3, yüzde 6 ve daha fazlasını alan da oldu. Demek ki bizim esas sorunumuz baraj değil. Baraj az oy almakta bir etken, ama esas sorun değil. Çünkü biz yüzde 1 de alamıyoruz.
 
5. Uzun uzun yazmayacağım ama birkaç kısa not daha eklemek istiyorum. Parti programı ve seçim politikasına bakıldığında Vatan Partisi’nin hangi sınıfa dayanacağı konusunda belirsizlikler var. Bütün halk kesimlerine dayanmayı düşünen herhangi bir parti, iki arada bir derede kalır ve onu sonuçta “kurtlar” yer. Siyaset teorisine göre her parti mutlaka sınıf eksenli büyümelidir, belli bir aşamadan sonra da daha büyük güçlerle birleşebileceği ittifak politikalarını devreye sokmalıdır. Milliyetçilerin, halkçıların ve sosyalistlerin ortak öncü partisi olmaz. Bu öncü parti teorisine de aykırıdır. Ancak belli bir sınıfa dayanarak kitleselleşmiş olan partiler, bu üç kuvveti birleştirecek taktikler geliştirebilirler, ortak araçlar icat edebilirler, ara mekanizmalar kurabilirler ama bu güçlerin tümünü bir partide örgütlemek için işe girişen herhangi bir parti sürekli başarısız olacaktır. Ayrıca ciddi partiler ve siyasi mücadele yürüten örgütler, her üç ayda bir ittifak politikalarını değişmezler.

 

SÜREKLİ CUMHURİYET’İ KORUMA SÖYLEMİ İÇİNDE NE YAZIK Kİ ARTIK DENİZ BİTMİŞTİR
 
6. Bu arada, hem son bir yılda hem de seçimler süresince CHP ve HDP’nin baş düşman ilan edilmesi yanlıştır. Bizim gibi iktidar amaçlı partiler, halkın nefretini kazanmış zalim parti ve iktidara vurarak halk içinde büyük bir kuvvet olurlar. 13 yıldır halkın en küçük protesto gösterisini zulümle bastıran, en basit hak arayışını polis zoruyla ezen, Türkiye’yi adeta bir Sünni mezhebe dayandırarak, bir polis devleti kuran şu zalim hükümete vurmadan, hatta onunla ittifak ediliyormuş gibi bir görüntü de vererek büyümek nasıl mümkün ki? Son 6 aydır Aydınlık ve Ulusal Kanal Tayyip Erdoğan’a vurmuyor, ara sıra AKP’yi eleştiriyor ama o kadar. Ta ki Parti Adana’da, Tayyip ile miting yeri tartışmasına girene kadar. Seçimden bir gün sonraki Aydınlık’ın manşetine bakın. “Böldürtmeyeceğiz” manşeti var, ama bütün bu yanlış ve Türkiye’yi böldürme noktasına getiren Tayyip’in resmi yok. Manşetin yanında Kılıçdaroğlu’nun resmi var, Davutoğlu’nun var, Apo’nun ki var. Ama Tayyip nedense unutulmuş! Bir sonraki ve ondan sonraki günlerde de yok. Daha ne diyelim?! Sanki bir el Tayyip’i koruyor! Bir gün rahmetlik olacak olan Tayyip’in ardından atılacak Aydınlık manşeti şimdiden bellidir: “Ama rahmetli milliydi!
 
7. Parti politika ve söylemlerine bakıldığında, geleceğe dair hiçbir yenilik ve ütopya da içermiyor. Sürekli Cumhuriyet’i koruma söylemi için de ne yazık ki artık deniz bitmiştir! Geçmişte kalan, şu son 70 yıldır sağcı ve Batıcı hükümetlerin marifetleri sayesinde yıpranmış ve her tarafından dökülen bir düzeni korumaya çalışanlar, ayaklarının altındaki bütün zemini kaybederler. Geçmişte uygulanan mükemmel doğrular, gelecekte yeni bir düzen kurma söylemiyle korunur. Almanların “aufheben” diye muhteşem bir kavramı var. Bu kavramı en çok Hegel’den esinlenen Marx kullanır. Bu kavram hem bir şeyi kenara koymak hem de onu el üstünde tutarak özümsemek anlamında kullanılır.

 

Devrimciler eskiyi savunarak geleceği kuramazlar. Geleceğe dair -ütopyalar- muhteşem ve akıllı projeler sunarak geçmişteki doğruları korurlar. Geçmiş neydi? Cumhuriyetti, laiklikti, Aydınlanmaydı, halkçılıktı, ama milli demokratik devrim projesi, 1930’lu yıllarda uygulanan politikaların savunulmasından öte bir şeydir. 1930’lar, onu aşarak savunulabilir. O gün Atatürk’ün savundukları ve uyguladıkları halk ve aydınlar açısından büyük bir devrimdi. Bugün Atatürk gelse 6 Ok’tan daha fazlasını savunur. Salt 6 Ok savunularak O bile oy alamaz! Çünkü Cumhuriyet Devimlerinin üzerinden 75 sene geçmiştir ve bugün yıl 2015’tir. Nüfusunun yüzde 65’i 35 yaşından genç olan, Gezi gibi önemli bir kalkışmaya imza atarak “Tayyip’i tuş etmiş”, dinamik, üretken ve yaratıcı kuşaklara yeni şeyler söyleyemeyen bir parti, hatta şu son 13 yılda AKP diktatörlüğü altında doğmuş ve yaşamış olan gençleri bile yanına çekemiyorsa artık gelin durumu bir de siz düşünün!

 

Parti’ye ilişkin görüşlerimin tamamı bunlar değildir, ancak tartışmanın bir ucundan girmek için şimdilik yazacaklarım kısaca bunlardır.

 

Devrimci selamlar

 

Sadık Usta”
KAYNAK
Rota Haber
Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...