Gülen Cemaati ile Erdoğan arasında başlayan kavgada dikkat çeken bir durum var. Erdoğan ve AKP liderliği Gülen cemaatine karşı savaşını stratejik/taktik gerekçelerle sürdürürken, Erdoğan’ın ideolojik destekçileri Cemaatten gerçekten nefret ediyor. Bu nefret 17 Aralıktan sonra biriktirilemeyecek kadar derin ve yoğun bir nefret. Belli ki Erdoğan’ın ideolojik destekçileri, bir kısım eski Milli Görüşçüler, Siyasal İslamcılar, İrancılar, bazı tarikat mensupları, irili ufaklı vakıflar etrafında toplanmış muhafazakar cemaat yapılanmaları, Gülen cemaati ile Erdoğan’ın arası iyiyken Gülen cemaatinden nefretlerini gizlemişler. İkilinin arası bozulunca nefret ortalığa saçıldı. genellikle Gülen cemaatinden nefret diyor.

Bu nefretin iyi analiz edilmesi gerekiyor. Çünkü bu nefret bir iktidar kavgasından daha çok bir sosyolojik çatışma zeminine işaret ediyor. Yarın Erdoğan ölür bu kavga biter, ama bu nefret kalıcı bir nefret. Korkarım bu nefreti yok etmek öyle kolay da değil. Erdoğan Gülen cemaati ile iyiyken bile bu nefret yok edilememiş.

Bir süredir AKP’nin kor tabanı diyebileceğimiz toplum kesiminin Gülen Cemaatinden neden nefret ettikleri üzerinde düşünüyorum. Bunları kendime göre sınıflandırdım. Bir yazı dizisi halinde sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.

Öncelikle Gülen cemaatinden nefret eden AKP tabanını sınıflandırayım. Çünkü her AKP’li aynı gerekçeyle Gülen cemaatinden nefret etmiyor. Farklı sınıfların farklı gerekçelerle Gülen cemaatinden nefret ettiğini gözlemliyorum.

Cemaatten nefretlerine göre sınıflandıracak olursak AKP’lileri şu şekilde sınıflandırabiliriz:

1) Menfaat/Rekabet hissiyle Cemaatten nefret edenler

2) Ideolojik/kıskançlık hissiyle Cemaatten nefret edenler

3) Cehalet/Siyasi cereyanların etkisiyle Cemaatten nefret edenler

4) Cemaatin yaptıkları nedeniyle Cemaatten nefret edenler.

Menfaat/Rekabet hissiyle Cemaatten Nefret Edenler

Bu kesim şu andaki mevcut kavganın hem yaratıcıları hem de taşıyıcıları. Özünde bu kesimi AKP’nin çevresine tutunmuş, AKP ideolojisine mensup ya da o ideolojiye sonradan eklemlenmiş, AKP sayesinde pozisyon, güç, para, itibar elde etmiş kesimler olarak tanımlayabiliriz.

Bu kesimlerin arasında kritk konumdaki bürokratlar, gazeteciler, akademisyenler, iş çevreleri gibi Erdoğan’ın çevresinde öbeklenmiş kimseler bulunuyor. Bunlara ayrıca, Erdoğan sayesinde itibar elde eden küçük cemaat yapılarını da eklemek gerekiyor.

Bu kesimlerin Gülen cemaati ile ilişkileri hep menfaat rekabet dengesinde yürüdü. Erdoğan Gülen cemaati ile iyi ilişkiler içindeyken bu kesim kendini hep ikinci sınıf gibi gördü örneğin. Her fırsatta Gülen Cemaatini Erdoğan’a şikayet ettiler. He fırsatta onu Gülen cemaatine karşı doldurup, Cemaate karşı savaşmaya ikna ettiler.

Bu kesim daha çok eski Milli Görüşçülerin çocukları, yakınları olmaları nedeniyle kısmen okur yazar olan, ağzı laf yapan, aralarında batıda okumuş ve çalışmış olanlar da var.

Ancak devlet tecrübesi ve liyakat bakımından Gülen Cemaatinin kadroları ile kıyaslanamayacak kadar acemilerdi. Erdoğan askerle kavga ederken kendi çevresinde yer alan bu kesimlerin kifayetsizliğini bildiği için Gülen cemaati ile yakından çalıştı. Bu da bu kesimlerde bir tür rekabet hissi yarattı. Bunun için Gülen cemaatinden menfaatleri nedeniyle hep nefret ettiler.

Bu kimselerden bir kısmı, örneğin Abdülkair Selvi, Nuh Albayrak, Mahmut Övür, Yiğit Bulut gibi havuz yazarlarının nefret kaynağı menfaat olduğu için, dün yine menfaatleri için Gülen cemaatinin yanında yer alıyorlardı. Çünkü Gülen cemaatine karşı duruş sergilemek menfaatlerine gelmiyordu.

Örneğin bugün Gülen cemaatine karşı operasyon yapan, Cadı avını yöneten savcılar ve hakimler temel özellikler kifayetsiz oluşları. Yazdıkları iddianamelere, uydurdukları delilere, yaptıkları operasyonlara bakıldığında bu savcıların Gülen cemaatinden nefretleri ap açık görünüyor; menfaat ve rekabet…

Liyakat ve kabiliyet olarak Gülen cemaati ile yarışamayan bu kesimler, Gülen cemaatinden hep nefret etti. Esasen Gülen cemaatinin yanında görünürken de cemaatten nefret ettiler. Ancak Gülen cemaatinin bazı yöneticileri bu nefreti ya görmezden geldi, ya da bilerek ve isteyerek onlarla yan yana yürümeyi tercih ettiler.

Dün Gülen cemaatinin bürokratları veya iş adamları önlerini kestiğini düşündükleri için nefret biriktiren bu bürokratlar, hakimler ve savcılar, bugün önleri açılıp Gülen cemaatine karşı cadı avı sürdürürken ortaya koydukları yetersizlik onların Gülen cemaatine karşı hırsını daha da körüklüyor.

Şöyle ki, bu kişiler Gülen cemaati ile Erdoğan’ın arası iyiyken Cemaate yakın bürokratların kritik görevlere getirilmesini bir liyakat ataması olarak görmediler. Kendilerinin Gülen Cemaatinin bürokratlarından daha liyakatlı olduğunu düşündüler. Onlara göre Gülen cemaatine yakın bürokratlar liyakatlı oldukları için değil Cemaatten oldukları için kritik görevlere getiriliyordu.

Ancak Erdoğan ile Gülen arasında çıkan kavgadan sonra Gülen cemaatine yakın bürokratlar tasfiye edilip yerlerine, kendileri geçince ortaya bir tezat çıktı. Düne kadar Gülen cemaatine yakın bürokratlardan daha layık olduğunu düşünen o kişiler her şeyi eline yüzüne bulaştırdı. Gülen cemaatinin aradan çekilmesinden sonra ne Erdoğan ülkeyi yönetebilir oldu, ne de bürokraside düzen kaldı. Rüşvet, yolsuzluk, beceriksizlik, kalitesizlik, görgüsüzlük, arsızlık, her türlü melanet aldı başını gidiyor.

Böylece Erdoğan’ın iyi yönetiminin arkasındaki asıl gücün Gülen cemaatine akın görevine hakkıyla layık bürokratlar olduğu ortaya çıktı. Hatırlayın, Efkan Ala, çevresinde Gülen cemaatine yakın bürokratlar varken, gizemli bir entelektüel havası veren parlak bir bürokrattı. Ne zaman ki kavga başladı, Ala’nın çevresi boşaldı, Ala’nın tüm yaldızları döküldü. Herkesin alay konusu oldu.

Oysa şimdi görevde bulunan bürokratlar bunun tam tersini düşünüyor, kendilerinin daha layık olduğunu sanıyorlardı. Şimdi Erdoğan’ın tetikçiliğine soyunan o bürokratların görevde kalış süreleri uzadıkça liyakatsızlıkları daha da açığa çıkıyor. Her yerde bombalar patlıyor örneğin, ne polis önleyebiliyor, ne de adam gibi halkı aydınlatabiliyorlar. Her geçen gün ortaya çıkan bu paçozluk, bu bürokratları Gülen cemaatine karşı daha da hırslandırıyor. Kendi beceriksizliğini örtmek için Gülen cemaatini suçlayarak, liyakatsızlığının örteceğini sanıyorlar.

Bakın nerede bir beceriksiz ve liyakatsız iki keçiyi idare edemeyecek adam varsa o daha çok anti-Paralel görüntüsü verme telaşında. Nedeni liyakatsızlığını ve kifayetsizliğini örtmek…

Arkası gelecek…

 

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...