AKP ile İsmailağa Cemaati arasındaki gerilim artık su yüzüne çıktı. Cemaatin büyük kanadını temsil eden Cübbeli Ahmet hoca tüm uğraşlarıyla Paralel’e bile çaktı ki AKP ile gerilimi düşürüp yıkılmasına karar verilen külliyeyi kurtarsın ama onu da beceremedi.

Ahmet hoca “Paralele çakış külliyeyi kurtarma planı” tutmayınca bu sefer tutumunu sertleştirdi. AKP’nin 28 Şubat’ın yaptığından ne farkı var demeye başladı.

Ahmet Hoca’ya kötü haberim var AKP’nin yaptıkları 28 şubattan farklı. Hem de çok farklı. 28 Şubat bir ideoloji uğruna dindarları sindirmek istiyordu. AKP farklı şey yapıyor. AKP’de bir grup, dini cemaatleri bölerek, bir çatı altında yönetmek istiyor. Daha derin bir grup ise AKP’nin arkasına saklayıp Şii mezhebi adına Sünniliğin kalelerine atış yapıyor.

Şöyle ki;

2011 ve 2012 yılında farklı ortamlarda çok önemli AKP’lilerden “Cübbeli Ahmet ahlaksızın biri bu cemaati bundan kurtarmak lazım” sözlerini kendi kulaklarımla duydum. O dönem bu olanlara anlam veremiyordum. Ancak Mevlevilerin başına gelenleri, Gülen Cemaatinin başına getirilmek istenenleri görünce durumu anladım.

Bilindiği gibi Mevleviler AKP’nin girişimiyle bölündü. Bir grubu AKP’nin doğrudan kontrolüne girdi. Diğer grup AKP’ye itiraz etmese de henüz biat etmedi.

Mevlevilere yönelik uygulamalar diğer cemaatlere de uygulandı. Doğrudan AKP’ye biat etmeyen cemaatler bölünerek AKP’nin kontrolü atlına alınmaya çalışıldı. Hatta bunun için kanun çalışması bile yapılıyor. Böylece Cemaatleri devletin, yani AKP’nin kontrolü altına alarak, onları AKP’nin arka bahçesine dönüştürmek istiyorlar. 2023 vizyonunu böylece realize etmeyi planlıyorlar. Muhafazakarların atar damarı konumundaki cemaatlerin bölünerek AKP’nin kontrolü altına alınması projesi kapsamında İsmailağa Cemaatinin özel yeri var.

Normalde AKP Mahmut Efendi’den sonrası için planlar yapıyor. Ancak Cübbeli Ahmet’in öne çıkışı onların cemaati kontrol altına alma hesabını bozuyor. Zira Cübbeli Ahmet’i “kontrolsüz güç” olarak görüyorlar. İsmail Ağa Cemaati ile AKP’nin uğraşmasının bir nedeni bu…

Ama asıl neden arkada. AKP’nin içine sızmış bir Şii yapılanması var. Bunu daha önce de yazdım. Maalesef bu yapı güvenlik bürokrasisin en hassas yerinden Şiddete bulaşmamış Sünni gruplara satışlar yapıyor. İsmail Ağa Cemaati Sünni Ortadoksiyi temsil ettiği için onları bitirmek istiyorlar.

Birileri bu görüşüme “komplo teorisi” diye bakabilir. Ancak çevrenize bakın. Şiddete bulaşmamış ne kadar Sünni yapı varsa hemen hepsi un ufak edilirken Şiddete bulaşan Sünni gruplar büyütülüyor, görmezden geliniyor. Neden? Çünkü bu Şii anlayışı dünyaya bir mesaj veriyor; “Sünni düşünce eşittir şiddet” anlayışına hizmet etmek için El Kaide, El Nusra, IŞİD gibi terör örgütlerini desteklerken, onlara göz yumarken, İsmailağa gibi Gülen cemaati gibi şiddetin önündeki en büyük engel, Sünnilerin Şiddete bulaşmasını engelleyen en büyük sünni yapılar hedef haline getiriliyor.

Zaten İsamilağa cemaati de bu oyunu görmüş durumda. Zaman zaman yaptığı çıkışlarla bu noktaya işaret ediyor ancak Sünniliği hedef alan, oldukça güçlü konumda. Cemaatleri darmadağın edecek her türlü ahlaksızlığı yapacak tıynetteler hem de buna güçleri var.

Türkiye’de önemli yerlere sızmış İrancı yapıların odluğuna inanmayan bir çık kişi var. Doğrusu bir dönem benim de kuşkum vardı. Bu kişilerden biriyle 20 yıl arkadaşlık yapmış bir tanıdığıma böyle bir ihtimalden söz edince hemen itiraz etti. “Ben onu 20 yıldır tanıyorum. 80’li yıllarda hepimiz gibi onun da İran’a sempatisi vardı ama bu daha sonra dönüştü. Hepimiz İran’ın bir İslam devleti olmadığını gördük. O da gördü. Bu yüzden ona İrancı diyenler yanlış yapıyor” diye itiraz etti. Bunun üzerine ben “20 yıldır arkadaş olduğun bu kişinin …. dergide …. isimle yazılar yazdığını biliyor muydun” diye sorunca, “hayır orda asla yazmadı. Eğer gerçekten benden gizleyerek orda yazılar yazmışsa ben de İrancı olduğuna inanabilirim” diye karşılık verdi.

Türkiye’de bazıları İrancılık konusunu hafife alıyor. Bunların bir özenti olduğunu 1980’lerde İran’a gidip geldiklerini ama daha sonra bu özentinin bitmesiyle İrancılığın bittiğini söylüyor.

Bu görüş çoğunlukla doğru. 1980’li yıllardaki çoğu İrancı için bu genelleme yapılabilir. Peki İran istihbaratının kanca attığı kişiler? Bir dönem İrancı olan insanların arasından İran istihbaratının kanca attığı kişiler olmayacağını düşünecek kadar saf değilsiniz sanırım. Nerede şimdi onlar? İslamcılar çevresine baksın. 1980’li yıllarda İrancı olup da devletle işi olmayan tek bir adam var mı?

Ben ikisini yakinen biliyorum. Biri İran’a gidip 10 yıl kaldıktan sonra Türkiye’ye döndü. MİT’e çok duyarlı bir internet sitesini yönetiyor. Diğeri 7 ay İran’da kaldıktan sona, ki bunu kendi çevresine övünçle anlatıyordu, Türkiye’nin en hayati kurumlarından birinde. Şimdi soralım, kamuyu tarafından bilinen bir adam İran’da 7 ay kalmasını kamuoyundan neden gizler?

Peki bu insanların Sünni cemaatlere yönelik operasyonların arkasındaki insanlar olduğunu görüyorsanız buna tesadüftür deyip geçiştirebilir misiniz? İsmailağa cemaati olayına işte böyle bakın…

NOT: GÖRECEKSİNİZ, O EKİP TÜRKİYE’DEKİ İRANCILIK FAALİYETLERİNİN EN HASSAS DAVASI SELAM-TEVHİD DAVASINDA GİZLİLİK KARARI ALDIRACAK. NEDEN? ÇÜNKÜ O DAVADA İRAN CASUSLARININ TÜRKİYE’NİN İÇİNE NASIL SIZDIĞININ DELİLLERİ VAR…

 

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...