Tam yazıya oturacağım, Said Sefa aradı.

 

“Sabah beş polis Rotahaber sitesini basmış, tebligat getirmişler, sizi arıyorlamış.”

 

Beş polisle tebligat mı olur?

 

Dedim ki, “bir yanlışlık, bir abartma olmasın… Beş polisle tebligat yollanmaz. Sen bir iyice öğren.”

 

Ben telefon beklerken Said’den bir mesaj geldi.

 

“Şimdi buraya da iki polis geldi… Size tebligat getirmişler. Şu anda buradalar… Sabah Rotahaber’e gerçekten beş polis göndermişler.”

 

Tebligatları bana yolladı, ben de bizim çok genç ama çok tecrübeli avukatımız Veysel Ok’a yolladım… Davalar arasında boş vakit bulduğunda çok güzel yazılar da yazan Veysel aradı bu sefer beni.

 

“Ahmet Bey, tebligatlar Bakırköy savcılığından geliyor… Haberdar sitesi Çağlayan’da… Biz Çağlayan Adliyesine bağlıyız, Bakırköy dava açamaz. Ben yarın sabah gidip konuşacağım.”

 

Polisleri gönderdikleri yer yanlış… Yazı Rotahaber’de çıkmadı.

 

Polisleri gönderen savcı yanlış… Haberdar Sitesi, Bakırköy Adliye’sine bağlı değil.

 

Polisleri yollama biçimi yanlış… Tebligatı beş polis değil, bir polis getirir…

 

Her hususu ince eleyip sık dokuması gereken adliye sistemi bir seferde bu kadar çok hatayı nasıl yapar?

 

Çok telaşlı olmalılar.

 

Bakırköy Savcısına bir sormak isterim.

 

Ne bu telaş savcı bey?

 

Sizin bölgenizde olmayan, sizin yetkiniz bulunmayan bir soruşturmaya girişmek için sizi harekete geçiren bu büyük isteğin kaynağı ne?

 

Hangi “saikle” siz yetkinizi aşmayı göze alıyorsunuz?

 

Beş polis göndermek nereden çıktı?

 

Bir, iki, üç ya da dört polis gönderirseniz onlara bir şey yaparım diye mi korkuyorsunuz?

 

Benim “insanların kanında duş almak isteyen” bir mafya reisi olduğumu mu söylediler size, onun için mi böyle panik içinde beş polis yolluyorsunuz?

 

SAS komandolarını da yollayacak mısınız?

 

İhtiyar bir yazara tebligatı tek bir polisle göndermek çok tehlikelidir, bordo berelileri de yollayın, birkaç toma, bir iki tank, bir havan birliği de isterim.

 

Şöyle evi bir kuşatın, mahalleli pencerelere çıksın, aşağıdan makineli tüfekli birliklerin komutanı megafonla, “yazar bey teslim ol, sana tebligat getirdik” diye bağırsın.

 

Ben de tebligata bakayım, “yanlış adam göndermiş bunu, Bakırköy savcısı bana tebligat gönderemez, onun bölgesi değil bu,” diyeyim, gitsinler.

 

Böylece “prosedürü” yerine getirmiş olalım.

 

Nasıl fikir?

 

Nasıl olsa hukuk falan diye bir şey kalmadı, her şey yazarları, akademisyenleri, fikirlerini söyleyenleri, muhalefet edenleri korkutmak üzerine oynanan bir oyuna döndü, biz de oynar, eğleniriz hiç olmazsa.

 

Bence Bakırköy savcısı, burada hukuk diye, devlet diye bir şey kalmadığını kanıtlamak için bu kadar çok çabalamasın, ondan önce bir mafya reisi zaten burada devlet olmadığını ilan etti.

 

O işi bitirdi.

 

Biliyorsunuz bir mafya reisi, Güneydoğu’daki ölümlerin durdurulmasını isteyen 1128 akademisyene hitaben bir açıklama yayınlayarak, “oluk oluk kanlarını akıtacağını, kanlarında duş alacağını” açıkladı.

 

Şimdi bakın, en korkunç diktatörlükler de dahil yeryüzündeki hiçbir devlette böyle bir şey olamaz.

 

Kaddafi’nin Libya’sında, Saddam’ın Irak’ında, Esad’ın Suriye’sinde bir mafya reisi böyle bir açıklama yapabilir miydi?

 

O diktatörler buna izin verirler miydi?

 

Vermezlerdi.

 

Bugüne gelelim, Putin’in Rusya’sında, Kim’in Kuzey Kore’sinde, Suudi Arabistan’da bir mafya reisi böyle bir açıklama yapabilir mi?

 

Yapamaz.

 

Demokrasilerde, Amerika’da, İngiltere’de, İsveç’te, Fransa’da bir mafya reisi böyle bir açıklama yapabilir mi?

 

Yapamaz.

 

İster demokrasi olsun, ister diktatörlük olsun, ister krallık olsun, ister cumhuriyet olsun, ne olursa olsun, ortada “devlet” denilen herhangi bir müessese varsa bir mafya reisi öyle bir açıklama yapmayı aklından bile geçiremez.

 

Bizde nasıl yapıyor?

 

Çünkü burada devlet yok artık.

 

AKP iktidarı, devleti ve hukuku bitirdi, yok etti.

 

Ne anayasa, ne kanun, ne kural kaldı ortada.

 

Eğer ortada bir devlet olsaydı, bir mafya reisi öyle bir sözü aklından bile geçiremezdi, değil ki alenen söylemek.

 

Devletin varlığı, onun böyle konuşmasını önlerdi.

 

Bu açıklama, burada devlet olmadığının da kesin açıklaması oldu aynı zamanda.

 

Bazen minicik bir olay, çok büyük bir gerçeği ortaya çıkarır.

 

Bu mafya reisinin açıklaması da zaten bilinen bir gerçeği çok çarpıcı biçimde ortaya koydu.

 

O açıklamayı yapan, tam ne yaptığını biliyor mu bilmiyorum ama “kanlarında duş alacağız” sözleri bir dönemin bitişinin kesin tarihi olarak ortaya konacak ilerde.

 

Ne altı yüz yıllık Osmanlı döneminde, ne yüz yıla yaklaşana Cumhuriyet döneminde devletin böyle hokkabaz topu gibi ortadan kaybolduğunu gördük.

 

Tabii, devletin yok oluşu asıl “başkanlık” inadı ile başladı.

YAZININ DEVAMI